2011 Sonrası Döneme Genel Bir Bakış: Mısır Ordusunun Değişen Pozisyonu

Nebahat Tanrıverdi O Yaşar, ORSAM Ortadoğu Uzman Yrd.
11 Şubat 2011’den beri Mısır Ordusu büyük bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Beklenenin ve hatta iyimser yaklaşımların son üç yılda ortaya attığı iddiaların aksine, bu dönüşüm süreci, Mısır Ordusu’nu, Mısır siyasetinde eskisine nazaran daha güçlü ve daha etkin bir konuma getirmiş ve hatta bu konum şimdilik pekişmiş ve genel bir kabul yaratmıştır.
 
11 Şubat 2011’de Ömer Süleyman, Mübarek’in istifa ettiğini ve devlet idaresi konusunda Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’ni "görevlendirdiğini" açıkladığında hem Mısır sokaklarında hem de uluslararası kamuoyunda “büyük bir devrim” gerçekleştiğine yönelik erken bir sevinç yaşanmıştı. Bu sevinç daha sonra Mursi’nin “yargı darbesinin” hemen ardından Yüksek Askeri Konsey’in ağır isimlerini emekliye ederek tasfiye edilmesi ile büyük bir iyimserliğe neden olmuştu. Özellikle devlet başkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan yargı darbesi krizinin ardında Mısır Ordusu’nun siyasi alandan çekilmiş ve geçiş sürecine doğrudan dahil olmayan pasif görüntüsü bu iyimserliğin ana hatlarını oluşturmuştur. Lakin iyimser yaklaşımın reel politikte bir karşılığının olmadığı 3 Temmuz darbesinde ortaya çıktı.
 
Mısır’da ordu son üç yılda kendini “siyaset üstü” bir konumda yeniden tanımladı. 2011 tarihine kadar rejimin ortaklarından ya da bir diğer deyişle hamilerinden sadece biri olan Mısır Ordusu, Mübarek sonrası dönemde siyasi alanda bir taraf olarak değil, siyasetin üstünde tek hami-patron olarak konumlandırdı. 1952’den beri, yani Hür Subaylar’ın Kralı devirip Mısır’da cumhuriyeti kurmalarından itibaren Mısır Ordusu doğrudan otoriter rejimin içerisindeydi. Bugüne kadar devlet başkanlık eden isimlerin tamamının asker olması bu ilişkiyi net bir şekilde göstermektedir. Ancak Mısır’daki otoriter rejim sadece askeri bürokrasi üzerinde duran klasik askeri rejimlerden de farklılaşmaktadır. Devletin hem patron hem de parti olduğu, askeri bürokrasinin yanı sıra oldukça güçlü sivil bürokrasinin bir araya gelmesinden oluşan bir rejim tarifi 2011 öncesi Mısır’ı daha iyi ifade etmektedir.
 
2011 sonrası dönemde ise devlet-parti birliği ortadan kalktı. Özellikle patron devletin en önemli ayağı sayılabilecek parti aracılığıyla rantın dağıtılması ve tek partinin domine ettiği siyaset alanı sona erdi. Ancak otoriter devlet yapısı yıkılmadığı gibi kendini bu değişimlere göre yeniden yapılandırma ve konumlandırma süreci içerisindedir. Bu dönüşüm sürecinde en başarılı aktör ise Mısır Ordusu olmuştur. Bu süreci üç döneme -revizyon, yeniden konumlandırma ve konsolidasyon- ayırarak incelemek mümkündür.
 
Birinci dönem, yani revizyon dönemi, 11 Şubat 2011 ile Ağustos 2012 yani Mübarek’in istifası ile Mursi’nin Yüksek Askeri Konsey’in başkanı Tantavi ile birlikte pek çok yüksek rütbeli askeri emekliye sevk etmesine kadar geçen süreyi kapsamaktadır. Bu dönemin en önemli özelliği, Mısır Ordusu’nun kontrolünde bir dönüşümün başlamasıdır. Bu kontrollü dönüşüm sürecinde en önemli gelişmelerden biri eski iktidar partisi ya da milli parti Mısır Ulusal Demokratik Partisi’nin 16 Nisan 2011’de kapatılmasıdır. Böylece Mısır Ordusu, Mısır geleceğini parti-devlet geleneğinden ziyade başka temeller üzerinde yeniden inşa edeceğini göstermiştir. Ancak bu yeni temellerin de demokratik ilkelere dayandığı iddia etmek yanlış olacaktır. Özellikle ilk dönemde Mısır Ordusu eliyle yapılmak istenen, otoriter rejimin ve devletin geleceğini korumak adına atıl hale gelmiş bazı kurumların feda edilmesi ve toplum ve otoriter rejim ve devlet arasında yeni bir toplumsal uzlaşmaya varılması için otoriterliğin yeniden yapılandırılmasıdır. Köklü bir dönüşüm bu amaçların içerisinde olmadığı gibi, Mısır Ordusu’nun Mübarek’i istifaya zorlamasının en önemli nedeni de bu köklü dönüşüm ihtimalini engellemekti. Özellikle 2011 Anayasa referandumunda Müslüman Kardeşler ve Selefilerin desteği ile mevcut anayasasının revize edilmeyerek yürürlükte kalması, bir yandan Mısır Ordusu’nun elini güçlendirmiş diğer yandan da örtülü ve gevşek bir asker-İslamcılar ittifakını ortaya çıkarmıştır. Ancak görüldüğü üzere bu ittifak uzun süreli çıkarlara dayanmadığı için ilk güçlü krizde dağılmıştır. Revizyon döneminin en önemli sonuçları, otoriter rejimin suni değişimler yaparak imajını tazelemesi olmuştur. Bu kozmetik değişim, otoriter rejimin kurumlarını zayıflatmaktan ziyade ona zaman sağlayarak kendini toparlamasına da olanak tanımıştır. Yargıda, güvenlik ve istihbarat kurumlarında, ekonomide ve devletin diğer kurumlarında kurumsal reformlar yapılmamış ve hatta üst düzey isimler bile koltuklarını korumaya devam etmişlerdir.
 
Bu dönemin bir diğer önemli özelliği ise eski yasa ve düzenlemeler altında seçimlerin ülkede meşru, uzlaşmaya dayalı ve barışçıl bir siyasi alan açılacağı yönünde bir yanılgının yaratılması olmuştur. Revizyon döneminde geçici bir anayasa, seçim yasası ve sivil toplum yasası çıkarılmaması gerçekleşen dönüşümün otoriter yapılanmanın lehine sonuçlanmasını da beraberinde getirmiştir. Sonuç itibari ile revizyon dönemine statüko eğilimleri, kurumları ve yasaları şekil ve yön vermiştir.
 
Devlet Başkanlığı seçimi, yargı darbesi ve Mursi’nin Yüksek Askeri Konsey’in başkanı Tantavi ile birlikte pek çok yüksek rütbeli askeri emekliye sevk etmesi dönüşüm sürecinin ikinci dönemi başlamıştır. Bu dönemde ordu, özellikle yüksek rütbeli askerlerin de gidişiyle, ilk dönemdeki dönüşümün görünen aktörü olmaktan çıkmış ve kendini siyaset üstü bir konumda yeniden tanımlamaya başlamıştır. Örneğin Tantavi ile diğer üst rütbeli generallerin tasfiyesine direnç gösterilmemiş ve ordunun zayıfladığı yönünde bir algı oluşmuştur. Ancak esasında ordu, süreçten dışlanmamış ve aksine gölge aktör olarak dönüşümü yönlendirmeye devam etmiştir. Şuanda rafa kaldırılan ve revize edilmesi planlanan yeni Mısır anayasasında ordunun Mübarek dönemindeki kazanımları korunmakla kalmamış, şifahen tanınan ayrıcalıklar da anayasal güvence altına alınmıştır. Sivillerin askeri mahkemede yargılanması gibi askeri bürokrasinin sivil alana doğru genişlemesini sağlayan güvencelerin yanı sıra, anayasa Mısır Ordusunun üç komisyon kurmasına olanak tanıyarak etkiyi kurumsal da bir hale getirerek tanımıştır.
 
Her ne kadar yeniden konumlandırma döneminde Müslüman Kardeşler, Hürriyet ve Adalet Partisi, Selefi partiler ile muhalif partiler öne çıksalar da bu dönemin başat belirleyici aktörü, Ordu-İslamcılar arasında tesis edilen gevşek ittifak olmuştur. Bu ittifak bir yandan İslamcıların, yani Müslüman Kardeşler ile Selefilerin, manevra alanını daraltırken ordunun değişim yönünde rıza gösterdiği yönünde bir kabulün de oluşmasına ve temel yasalarda ordunun ciddi kazanımlar elde etmesine hizmet etmiştir. Ayrıca ordunun sahne arkasında yer almasıyla, ülkedeki temel sorun ve krizlerin sorumluluğunu tamamen Mursi ve kabinesinin omuzlarına yüklenmiştir. Gene bu dönemde ordu, sahne arkasında kalarak kendini ülke siyasetinde ve ekonomisinde yeniden konumlandırmıştır. Mursi’nin başkanlık koltuğuna oturmasının ardından, Mısır ordusunun konumu, siyasette bir “taraf”tan siyasetin üstünde “düzenleyen” statüsüne doğru bir değişim geçirmiştir. Bu duruma Müslüman Kardeşler ve Selefiler ciddi bir direniş gösterememiş ve zımni olarak da kabul etmişlerdir.
 
3 Ağustos 2013’te yapılan darbe ile birlikte başlayan üçüncü dönem ise askerin siyaset üstü konumunun muhaliflerce de kabul edildiği ve konsolide edildiği safhayı işaret etmektedir. Artık Mısır siyasetinde oyun kurucunun Mısır Ordusu olduğu tartışma götürmez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmakta. Bu durum uzun vadede değişim yanlısı geniş sivil bir ittifakın kararlı zorlaması ile değişime zorlanabilir. Ancak kısa ve orta vadede Mısır ordusu, hem siyasi ve ekonomik çözümsüzlükte başvuru merci haline gelmiş hem de siyasi, ekonomik ve sosyal alanlardaki sınırları belirleyen en üst merci haline gelmiştir.