2018 Yılında Körfez Ülkeleri

2018 yılı başından Kaşıkçı krizine kadar olan dönemde Suudi Arabistan ve BAE ile birlikte Bahreyn ve Mısır, Katar’a uyguladıkları ablukayı sıkılaştırma ve krizi tırmandırma politikalarını sürdürdüler ve Katar’a karşı havadan, karadan ve denizden uygulanan ablukayı sıkılaştırmaya çalıştılar. 2018 Körfez krizi konusunda Bahreyn ve Mısır’dan alınan desteğin devamı için bu ülkelere yapılan ekonomik yardımlar artarak devam etti. Somali’ye sağlanmakta olan düzenli bütçe desteği ise ülkenin tarafsız tutumu nedeniyle askıya alındı. ABD’nin Dışişleri eski Bakanı Tillerson’un Körfez krizi ilk patlak verdiği sırada Suudi Arabistan ve BAE’nin Katar’ı ele geçirmek ya da iktidarı değiştirmek üzere saldırmalarını engellediği ve Tillerson’un dışişleri bakanlığı görevinden alınmasının asıl nedeninin bu olduğu 2018’in önemli tartışma konularından biri oldu.

BAE’nin Katar vatandaşlarının tümünü sınır dışı etme çabaları üzerine Katar Irkçılığın Engellenmesine yönelik anlaşmanın hükümlerinin ihlali gerekçesiyle dava açtı. Katar’ın haklı bulunduğu davada, BAE’nin anlaşmanın hükümlerine uymadığı ve Katar vatandaşlarının haklarının korunması gerektiği bildirildi.

Türkiye’nin finansal krizde Katar’a duyduğu ihtiyaç yanında, Katar’ın kendi bölgesindeki yalnızlıktan kurtulmak için Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gelişmesinde  etkili oldu. Bu dönemde Katar-İran ilişkileri de özellikle deniz ticareti bağlamında gelişme gösterdi.

1981 yılında kurulan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), Körfez krizi ile birlikte önemli bir sağlamlık testine maruz kaldı ve ayrışmaya başladı. Suudi Arabistan ve BAE’nin kriz sonrasında başarılı bir diplomasi atağı gerçekleştiren Katar’ı paranteze alarak KİK’i canlı tutma çabaları çok fazla işe yaramış görünmüyor. Bu durumda Konsey baskın iki devletin elinde Kuveyt, Bahreyn ve Umman’ın pasif elemanlara dönüştüğü bölgesel bir manipülasyon aracına dönüşmüş görünüyor. 2018 yılı boyunca KİK’i bu görüntüden kurtarmak ve eski günlerine döndürmek için Suudi Arabistan ve BAE çok büyük çaba harcadı. Riyad’da 39. KİK Zirvesi’ne BAE, Umman ve Katar’ın liderlik düzeyinde katılmamaları, Katar’ın gaz üretimini artırma gerekçesiyle OPEC’ten ayrılma kararı KİK’in geleceği ile ilgili kuşkuları artırdı.

Trump’ın damadı Jared Kushner, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ve diğer ABD’li yetkililer yıl boyunca Körfez ülkelerine çok sayıda ziyaret gerçekleştirdiler. ABD’nin Körfez ülkelerindeki enerji ağları, petro dolarlar ve İngiltere ile birlikte bölgede inşa ettiği askeri üsler, özellikle İran ile ilişkilerin gerildiği bir ortamda ABD için büyük önem arz etmeye devam etti. 2018 yılı içerisinde tüm Körfez ülkelerinde silahlanma giderleri %30 ila %50 arası oranlarda arttı. Öyle ki, Suudi Arabistan’da savunma giderleri kamu harcamalarının %24’üne ulaştı. Silahlanmanın güvenlik ihtiyacından ziyade, Trump yönetimi ile ilişkileri geliştirme arayışından kaynaklandığı görüldü. İsrail’in bölgesel pozisyonunu güvence altına alma konusunda Körfez ülkelerinin ABD taleplerine duyarlı hale gelmeleri, Arap-İsrail ilişkileri konusunda Körfez bölgesinde önemli bir eksen kayması yaşandığı izlenimi uyandırdı.

Bu süreçte İran ile mücadelede işbirliğinin önemi daha fazla vurgulandı, ABD ile Körfez ülkeleri arasındaki mevcut silah tedarik anlaşmaları genişletildi ve savunma anlaşmalarının süresi uzatıldı. ABD, füze savunma, askeri eğitim ve terörle mücadele gibi konularda işbirliği yapmak üzere, Katar ve Umman dışındaki KİK ülkeleri yanında Mısır ve Ürdün’ün de katılacağı; Arap Nato’su da denilen ve Trump’a Netanyahu tarafından telkin edildiği iddia edilen bir Ortadoğu Stratejik İttifakı (Middle East Strategic Alliance (MESA)) geliştirilmesini önerdi.

ABD, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE Kızıldeniz’de bir tatbikat düzenledi. Ürdün, Pakistan ve G. Kore de tatbikata gözlemci olarak katıldı. Ne var ki, Körfez krizi, Suudi hegemonyası, Umman’ın tarafsızlığı, ortak kimlik oluşturma konusunda yaşanan güçlükler, diplomasiye itibar edilmemesi gibi sorunlar ortak bir savunma stratejisi geliştirilmesini engelliyor. İttifakın İran’dan ziyade, İran’a desteklerini gittikçe artıran Rusya ve Çin’in bölgesel etkinliklerini sınırlama hedefine matuf olduğu tahmin edilebilir. İngiltere’nin Bahreyn, Umman ve Kuveyt’te kalıcı üsler tesis etmesi de Körfez ülkeleri açısından 2018’in önemli gelişmeleri arasında yer aldı.

Dünyanın en büyük şirketi olarak gösterilen ve piyasa değeri ile ilgili olarak 2 ila 10 trilyon dolar arasında tahminler yürütülen ARAMCO ile ilgili gelişmeler 2018 yılında dikkatle izlendi. Suudi Arabistan, Kızıldeniz sahillerinin kuzeyinde inşa etmeyi planladığı 500 milyar dolar bütçeli NEOM teknoloji ve kültür kenti projesinin bir kısmını finanse etme amacıyla planladığı ARAMCO’nun %5’inin halka arzı projesini durdurduğunu duyurdu. Satışın durdurulmasında Londra ve New York arasında yaşanan yoğun rekabet ve anlaşmazlıkların da etkili olduğu da ileri sürüldü.

Düşüşe geçen petrol fiyatlarının BAE ve Suudi ekonomilerinde yarattığı bütçe açığının kapatılması ihtiyacı, BAE ve Suudi Arabistan’ı bölge dışına petrol-bazlı ekonomik yatırım yapmaya ve özellikle Çin ve Hindistan pazarlarından yararlanmaya itti. ARAMCO ve BAE’li ADNOC, Hindistan’da 1.2 milyon varil ham petrol kapasitesine sahip rafineri kompleksinin geliştirilmesi için Ratnaragi şirketi ile stratejik bir anlaşma imzaladı.

2018 Ağustosunun ilk haftasında Kanada’nın kadın hakları savunucusu eylemcileri tutuklayan Suudi Arabistan’ı insan hakları ihlali ile suçlaması nedeniyle iki ülke arasında diplomatik bir kriz çıktı, Kanada büyükelçisinin ülkeyi terk etmesi istendi ve kriz esnasında BAE, Suudi Arabistan’ın pozisyonunu desteklediğini açıkladı. İki ay kadar süren krizin etkisi, 2 Ekim’de patlak veren Kaşıkçı krizinin gölgesinde kaldı. Kaşıkçı cinayeti sadece Körfez’de değil, tüm dünyada dikkatlerin Suudi Arabistan ve Yemen üzerine odaklanmasına neden oldu. Türkiye’nin kriz sırasında gösterdiği diplomatik ve istihbari etkinlik dikkat çekti. Krizin ardından Batılı ülkelerde Suudi Arabistan’a silah satışlarının yasaklanmasına ve Yemen krizinin sona erdirilmesine dönük girişimlerin sayısında kayda değer bir artış görüldü. Kaşıkçı krizi devam ederken Suudi Arabistan’da düzenlen ve Çöl Davosu adı da verilen uluslararası ekonomik işbirliği ve yatırım forumu beklenenden sönük geçse de, Körfez sermayesi ile ilgilenen aktörlerin forum sırasında milyar dolarlık anlaşmalar imzaladıkları görüldü. 2018’in Kaşıkçı gölgesinde gerçekleşen etkinliklerinden biri de Arjantin’de düzenlenen G-20 zirvesi oldu. Zirvede Suudi Arabistan veliaht prens Muhammed bin Selman (MbS) tarafından temsil edildi. Zirve sırasında Rusya ve Fransa liderlerinin MbS’yi yalnız kalmaktan kurtaran jestleri dikkat çekti. Yılın son günlerinde Suudi Arabistan’da gerçekleşen kabine revizyonunda Dışişleri Bakanı Adil El-Cübeyr’in yerine Ibrahim Abdulaziz el-Assaf atandı. Adil El-Cübeyr ise Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı görevine getirildi.

2018 Aralık ayı başında Kaşıkçı cinayetinden veliaht prens MbS’yi sorumlu tutan tasarıyı ABD Senatosu oybirliği ile kabul etti. Senato ayrıca, ABD’nin Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyona verdiği desteğin çekilmesini öngören bir tasarıyı da kabul etti.

Suudi Arabistan, BAE ve Mısır bu yıl içerisinde İsrail ve ABD’nin Filistin politikalarını destekleyen adımlar attılar. Bu bağlamda Gazze’nin Sina Yarımadası’na doğru genişletilmesi, ve burada oluşturulacak yerleşim birimlerinin elektrik, su gibi ihtiyaçlarının BAE ve Suudi Arabistan tarafından karşılanması gündeme geldi. 2018 yılında bir İsrail başbakanı uzun zamandan sonra ilk defa bir Körfez ülkesini, Umman’ı ziyaret etti ve İsrailli bakanların BAE ziyareti sırasında yine tarihte ilk kez İsrail milli marşı Körfez ülkelerinde okunmuş oldu. İsrail ile BAE arasında 2015 yılından bu yana hareketlenen ve İsrail-İran ilişkileri çerçevesinde ilerleyen ilişkiler, BAE’nin F35 uçağı edinme konusunda İsrail’i ikna etme çabaları ile yoğunlaştı.

ABD, müttefiklerinden İran’dan petrol alımını 4 Kasım 2018 tarihine kadar sonlandırmalarını istedi ve petrol arzındaki daralmaya karşı Ortadoğu’daki alternatiflere özellikle Suudi Arabistan’a ve BAE’ne başvurdu. İran ise petrol ihracatının durdurulması halinde Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceğinin sinyallerini verdi. Bu meyanda İran Deniz Kuvvetleri’ne ait yüz kadar botun ve yüzlerce askerin katıldığı tatbikatlar yaptı. Ambargo zamanı yaklaştıkça Suudi Arabistan’ın yanında Rusya’nın da petrol üretimini artırması dikkat çekti. İran her iki ülkeyi fırsatçılık yapmakla suçladı.

2018 yılı BAE’nin ekonomik ve diplomatik bakımdan atağa geçtiği bir yıl oldu. Cibuti’nin BAE ile yaptığı askeri üs ve liman anlaşmalarını sonlandırması üzerine Afrika Boynuzu’nda zor günler geçiren BAE Eritre ile Etiyopya’yı barıştırdı ve Eritre’nin liman kenti Assab’dan Addis Ababa’ya bir petrol boru hattı inşa edeceğini duyurdu. Bu durum Etiyopya ile ilişkileri Rönesans Barajı projesi nedeniyle gergin olan Mısır tarafından dikkat ve çekince ile izlendi. Öte yandan, BAE’nin Güney Afrika Cumhuriyeti’nde turizm ve madencilik gibi sektörlerde 10 milyar dolarlık yatırım yapmayı planladığı duyuruldu.

Suriye krizi’nde BAE, Rusya ile ABD arasında arabulucu rolü üstlenmeye çalıştı. Ukrayna konusunda Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılması karşılığında Rusya’nın Suriye krizinin çözümüne katkı sağlayabileceği notu Muhammed bin Zayed tarafından ABD’li yetkililere iletildi.

Körfez ülkeleri Suriye’de değişen güç dengeleri ile paralel olarak başından beri karşı çıktıkları ve görevden uzaklaştırılması gerektiğini söyledikleri Beşar Esed yönetimine karşı yumuşama ve rejimle ilişkilerini geliştirme emareleri göstermeye başladılar. Ağustos ayı ortalarında Suudi Arabistan’ın Beşar Esed yönetimine İran ve Hizbullah ile bağlarını koparmaları halinde Suriye rejimi bir problemleri olmadığını ve ülkenin yeniden inşasını finanse edebileceklerini bildirdi. Yıl sonunda ise BAE ve Bahreyn uzun bir aradan sonra Şam büyükelçiliklerini yeniden açacaklarını duyurdular. Öte yandan, Suudi Arabistan ve BAE’nin bu yıl içerisinde PYD ve PKK unsurlarını açıktan destekledikleri görüldü. Yine bu yıl, Suudi Arabistan Erbil yönetimi ile ilk resmi temaslarını gerçekleştirdi.

Yemen sorunu Suudi Arabistan ve BAE öncülüğündeki koalisyonun İran’ı ve İran destekli Husileri sınırlandırma konusunda istenen başarıyı gösterememeleri nedeniyle Yemen iç savaşı açlık ve bulaşıcı hastalıkların ülkeyi kasıp kavurduğu bir felakete dönüştü. Yemen konusunda ABD ve İngiltere’nin desteğini arkasına alan Suudi Arabistan  ve BAE, Husiler karşısında düştükleri zor durumdan kurtulmak için Islah Partisi ve El-Kaide gibi aktörlerle işbirliği yapmak zorunda kaldılar. Yemen’in güneyinde 1.000’den fazla asker bulunduran BAE Güneydeki yerlileri eğitti ve Kolombiya’dan kiraladığı paralı askerleri Yemen’de Husilere karşı savaştırdı. Yemen’de BAE’nin gayri meşru şekilde işlettiği 27 kadar cezaevinde Yemenli tutukluların işkenceye ve cinsel istismara maruz kaldıkları görüldü. Çatışmaların en yoğun olduğu dönemde patlak veren Kaşıkçı krizi dünya kamuoyunda tüm dikkatlerin Yemen üzerine odaklanmasını ve krizin çözümü yönündeki baskıların ciddi şekilde artmasını sağladı. 2018 Aralık ayının ikinci haftasında Yemen’de çatışan taraflar BM nezdinde İsveç’te bir araya geldiler. Hudeyde liman şehrinde ateşkes sağlanmasına karar verildi. Suudi Arabistan ve BAE liderliğindeki koalisyon da Hudeyde’ye yönelik hava saldırılarını durdurma kararı aldı.

Körfez ülkeleri - Hindistan ekonomik ilişkileri diplomatik kurumsallaşma bağlamında gelişmeye devam etti. Hindistan’daki bankacılık ve yatırım faaliyetlerini yoğunlaştıran BAE Haydarabad gibi başka kentlerde de konsolosluklar açılabileceğinin sinyallerini verdi. BAE Hindistan için 52 milyar dolar ile üçüncü ticari ortak, 30 milyar doları aşan ithalatı ile ikinci pazar durumunda.  2018’de Suudi ARAMCO ve Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi (ADNOC) ile üç Hintli petrol şirketi arasında 44 milyar dolarlık rafineri ve petro kimya tesisleri inşası konusunda bir mutabakat muhtırası imzalandı. BAE-Hindistan arasında Stratejik Diyalog ve Ortak Savunma İşbirliği Komitesi oluşturuldu ve çeşitli alanlarda işbirliği anlaşmaları imzalandı. İki ülke Sahra-altı Afrika’da birlikte çalışmaya karar verdiler. BAE Yemen konusunda Hindistan’ın desteğini arkasına almaya çalıştı.

Libya’da “petrol hilali” denilen bölgeyi Abu Dabi’nin desteği sayesinde tamamen ele geçrien Hafter, bölgedeki petrol işletmelerinin kontrolünü Libya hükümeti yerine BAE’li aracılara vermeyi tercih etti. BAE ise kendi petrolüne ek olarak Libya petrollerinin ihracından da gelir elde etme peşine düştü.

BAE dış politikası ile birlikte ekonomisini de güçlendirmek için dışardaki faaliyetlerini çeşitlendirme çabalarını artırdı. Pasifik Adaları’nda yenilenebilir enerji yatırımlarını artırmak için UAE-Pacific Partnership Fund bünyesinde eğitim ve yatırım faaliyetleri düzenlendi.

Körfez ülkeleri 2018 yılında da dış politikayı çeşitlendirme amacıyla Asya ülkelerinde ve Sovyet bakiyesi ülkelerde açılımlar gerçekleştirdiler. Bu bağlamda Rusya, Tataristan, Kazakistan, Çin, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler üst düzey BAE’li yetkililer tarafından ziyaret edildi. Bu ülkelerle bilim, ekonomi, ticaret, yatırım, eğitim, turizm, vize ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda anlaşmalar imzalandı.  Arap-Çin İşbirliği Forumu’nda BAE Çin’in Arap dünyasına nüfuz etmesinde öncülük yapmaya istekli olduğunu ortaya koydu. Halihazırda Çin’in Arap dünyası ile olan 200 milyar dolarlık ticaretinin yaklaşık yüzde 27’si BAE’ye ait. BAE Çin’in geliştirdiği OBOR (Bir Kuşak Bir Yol) projesinin önemli limanlarından ve Çinli turistlerin uğrak yerlerinden biri konumunda bulunuyor. BAE 2017 yılında da Rusya ile ortaklaşa beşinci nesil savaş uçağı geliştirme projesi imzalamıştı. Aynı yıl Yemen savaşında kullanılmak üzere Kuzey Kore’den 100 milyon dolarlık silah satın aldığı ortaya çıkmıştı. 2018 yılı Körfez ülkelerinin yenilenebilir ve nükleer teknoloji yatırımlarını artırdıkları, ülkelerinde çalışan yabancı işçi sayısını azaltmaya çalıştıkları bir yıl oldu.