ABD-İran Çekişmesinde Irak’ta Yeni Sahne

IŞİD’le geçen yaklaşık 4 yılın ardından istikrar, düzen ve güvenlik arayışı içerisinde olan Irak için hem iç hem de dış politikada yaşanan gelişmeler, ülkedeki tansiyonu hep yüksek tutmaktadır. 12 Mayıs 2018’de yapılan ve sonuçları uzun süre tartışılan seçimlerin ardından Irak, 2019’a yeni bir hükümet ile girmiştir. Ancak hükümet içerisindeki bakanlıkların tamamı halen belirlenebilmiş değildir. Seçim sonrası parlamentoya girmeye hak kazanan parti ve listelerin oluşturduğu iki farklı grubun ortak adayı olarak belirlenen Adil Abdulmehdi, 25 Ekim 2018’de ilk kabinesini parlamentoya sunmuş, ancak 22 kişilik kabine listesinden 14’üne onay alabilmiştir. Daha sonra, parlamentoya sunduğu 8 bakanlıktan 5’ine daha onay almasına rağmen, içişleri, savunma ve adalet bakanlığı gibi 3 kritik koltuk üzerinde halen bir uzlaşı sağlanamamıştır. Dahası, Eğitim Bakanı olarak seçilen Şeyma Hiyali, kardeşinin IŞİD üyesi olduğu gerekçesiyle görevden ayrılmak zorundan kalmıştır. Böylece Irak kabinesinde 4 bakanlık boşta kalırken, Elektrik Bakanı Luay El-Hatib’in mezhepçilik yaptığı ve Sünni çalışanları işten attığı, İletişim Bakanı Naim Rebi’nin de eski dönemde Baas Partisi üyesi olduğu iddiaları söz konusu bakanlıklar üzerinde de yoğun baskı oluşturmuş durumdadır. Bu durum kabineyi tamamlayamayan Başbakan Adil Abdulmehdi’nin işini daha da zorlaştırmaktadır. Zira Abdulmehdi hükümet programını açıklarken 4 yıllık görev süresini üç döneme ayırmış, üç ila altı ayı kapsayan kısa vadeli dönemin ilk 100 günü içerisinde kendi düzenlerini sağlayan bakanlıkların işleyen birer mekanizma oluşturmalarına çalışılacağını açıklamıştır. Ancak kabinenin tamamlanamamış olması nedeniyle, sürecin daha başında açıklanan hükümet programına uymanın çok da kolay olmayacağı ortaya çıkmıştır. Halihazırda hükümetin kurulmasının üzerinden yaklaşık 4 ay geçmesine rağmen hükümet halen ayaklarının üzerine tam anlamıyla basamazken, bütçe konusundaki tartışmalar da hükümeti fazlasıyla zorlamıştır. 2019 yılı bütçesi Irak parlamentosunda kabul edilmesine rağmen, 2018 bütçesinden 2019 bütçesine sarkan 27,5 milyar dolarlık bir bütçe açığı Abdulmehdi’nin hızlı icraat yapmasını sınırlayıcı bir faktördür. Bu rakamın, petrolden elde edilen gelir üzerindeki dengesizlik de düşünüldüğünde, artması olası görünmektedir. Öte yandan vilayetlere ayrılan paylar konusunda da ciddi bir anlaşmazlık söz konusudur. IŞİD’den en fazla zarar gören vilayetler olan Musul, Anbar, Selahaddin gibi vilayetlere ayrılan pay diğer vilayetlere oranla çok düşüktür. Nitekim bütçeye ilişkin en büyük tartışma konularından biri bu olmuştur. Ayrıca yaz aylarında yetersiz kamu hizmetleri, işsizlik gibi nedenlerden dolayı büyük olayların yaşandığı ve halen protesto gösterilerinin devam ettiği Basra’nın bütçeden alacağı pay da tartışma yaratmış durumdadır. Diğer taraftan Irak’ta IŞİD’in eylemlerini yeniden hızlandırması, yetkili, bürokrat, akademisyen gibi toplumun önde gelen üyelerine yönelik suikastların artması gibi, güvenlik konusunda da sıkıntılar yaşanması ülkedeki istikrarsızlığı tetiklemektedir.

Tüm bu gelişmeler ülkede ciddi bir siyasi kriz ortamı oluştururken, ABD’nin Suriye’den asker çekme kararı almış olması, Irak üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturmuş görünmektedir. Zira bir anda Suriye’den çekilme kararını açıklayan ABD Başkanı Donald Trump, yılbaşı öncesinde Irak’taki Ayn El-Esad Üssü’nü ziyaret etmiş ve burada yaptığı açıklamada “Suriye’de bir şey yapmak istersek, Irak’taki üssü kullanabiliriz.” ifadesini kullanmıştır. Trump’ın daha sonra yaptığı açıklamada, Irak'taki Amerikan askerlerini "İran'ı izlemek" için tutacaklarını söylemesi de Irak üzerindeki baskıyı arttırmış ve ABD-İran çekişmesinin Irak’ta yeniden sahne alacağının işaretleri olarak algılanmıştır. Bu durum Irak’ta ülkedeki yabancı askerlerin varlığını yeniden tartışmaya açmıştır. Özellikle Haşdi Şaabi içerisindeki Asaib Ehlul Hak gibi bazı guruplar başta ABD askerleri olmak üzere ülkedeki yabancı askerlerin çıkarılması konusundaki baskıyı arttırmıştır. Asaib Ehlul Hak Sözcüsü Cevad Talabavi, ABD askerlerinin ülkedeki varlığının Irak’ın egemenliğini ihlal ettiği, bu nedenle ABD askerlerinin Irak’tan çıkarılması amacıyla yasal düzenlemelerin yapılması gerektiği yönünde bir açıklama yapmıştır. Nitekim Mukteda El-Sadr öncülüğündeki Sairun koalisyonu, İran'a yakınlığıyla bilinen Hadi El-Amiri liderliğindeki Fetih grubu ve eski Başbakan Nuri El-Maliki'nin Kanun Devleti Koalisyonu, ABD ve diğer yabancı güçlerin çıkarılmasını öngören yasa tasarısı hazırlamıştır. Bu durum önümüzdeki süreçte Adil Abdulmehdi hükümetini en fazla zorlayacak gelişmelerden biri olarak görülebilir. Geçtiğimiz günlerde Adil Abdulmehdi haftalık olağan basın toplantısında Irak’taki yabancı askerlerin durumuna ilişkin açıklama yapma gereği duymuş ve Irak’taki yabancı askerlerin sayısının %25 oranında azaldığını söylemiştir. 2018 yılının ocak ayında Irak’ta yaklaşık 11 bin yabancı asker bulunduğunu ifade eden Adil Abdulmehdi, Aralık 2018’de bu rakamın 8 bin civarına gerilediğini ve bunun 6 bininin ABD askeri olduğunu belirtmiştir. Ancak belirtilen tarih aralığından anlaşılan o ki Adil Abdulmehdi’nin verdiği rakam, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararının öncesine dayanmaktadır. Nitekim halihazırda ABD’nin Suriye’deki askerlerinin bir kısmını Irak’taki üslere yerleştirdiği bilinmektedir. Aslında ABD’nin Irak’ta resmi olarak elde ettiği bir üs bulunmamaktadır. ABD ve Irak arasında 2008’de yapılan anlaşmayla birlikte ABD askerleri 2011 sonu itibariyle Irak’tan çekilirken, 2014’te IŞİD’in ortaya çıkmasıyla, IŞİD’le Uluslararası Mücadele Koalisyonu kapsamında Irak’a yeniden ABD askerleri yerleşmiştir. Irak’ta resmi olarak IŞİD’le Uluslararası Mücadele Koalisyonunun 5 üssü bulunmaktadır. Bunların 4’ünde (El-Asad, Besmaya, Taci, Bağdat) ABD’nin askeri sorumluluğu bulunurken, Erbil’deki üssün sorumluluğu İngiltere’dedir. Ancak bunun dışında fiili olarak ABD’nin Bağdat ve Basra Havalimanlarında askeri birliği, Um Kasr'da sahil güvenlik birliği bulunmaktadır. Geyyara, Spyker, Duhok, Sincar’daki askeri üslere de ABD askerleri yerleştiği bilinmektedir. Erbil'de de inşaatı devam eden ABD başkonsolosluğu yakınlarına yeni bir askeri üs inşa edilmektedir. Trump’ın Suriye’den çekilme kararı sonrasında da Keyvan (K1) ve Beyci'deki (K2) askeri üslerine ABD askerlerinin geldiği Iraklı kaynaklar tarafından doğrulanmaktadır. Dahası ABD askerlerinin pek çok şehirde sokak devriyesine çıktığına ve kontrol noktası kurduğuna dair haberler ve hatta görüntüler paylaşılmaktadır. Nitekim son olarak Irak medyasında yayınlanan bir haberde Musul’da devriye için sokağa inen ABD askerlerinin Haşdi Şaabi kontrol noktasından geçerken görüntüleri yayınlanmıştır.

Bu gelişmeler Irak’ı yeni bir kırılmanın eşiğine getirmiş durumdadır. Suriye konusunda istediği etkiyi üretemeyen ABD’nin Ortadoğu’nun merkez ülkesi Irak’a yüklenebileceğinin işaretleri belirginleşmektedir. Bu durum İran üzerindeki baskıyı da artıracak niteliktedir. IŞİD sonrası süreçte özellikle Şii milis gruplar üzerinden hem Irak’ta hem de genel olarak Ortadoğu’da önemli bir güç elde eden İran, Irak’ta hükümet kurma sürecinde ABD’ye nazaran daha etkili bir pozisyon almış durumdadır. Bu anlamıyla Irak’ın İran için bir harekât üssü haline geldiği görülmektedir. ABD, 2003’ten bu yana siyasi ve askeri olarak yatırım yaptığı ve ciddi bir maliyet yüklendiği Irak’ta etkisini kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kalmış görünmektedir. Bu nedenle Irak’ta askeri varlığını arttırmanın ve böylece siyasi etki üretmenin de yollarını arayan ABD, Suriye’de IŞİD’e karşı operasyonlarını Irak’tan yürütebileceğini açıklayarak, terörle mücadele bahanesiyle buradaki varlığını meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Ancak bu askeri varlığını şimdiden İran’ı sınırlamak için de kullanacağının işaretlerini vermektedir. Zira her ne kadar yalanlansa da ABD’nin Adil Abdulmehdi’ye faaliyetlerinin yasaklanması için 67 Şii milis örgütün listesini verdiğine yönelik haberler çıkmıştır. Nitekim söz konusu grupların varlığı, devlet kurumsallaşması ve gayri nizami silahlanma konusunda hükümet için büyük bir problem oluşturmakla birlikte ülke içi ve sınır ötesi çatışma dinamiklerini de barındırmaktadır. Öte yandan Trump’ın IŞİD’e karşı operasyonları Irak’tan yürütebileceklerine yönelik açıklamasının ardından, Haşdi Şaabi’nin Irak’ın sınır bölgesinden Suriye’ye girerek IŞİD’e karşı operasyon yapması da büyük bir meydan okumayı göstermektedir. Dahası, İran yanlısı olarak bilinen Fetih Koalisyonu ile Kanun Devleti Koalisyonu öncülüğünde ülkedeki yabancı askerlerin çıkarılmasına yönelik hazırlanan yasa tasarısının temel hedefinin de ABD askeri varlığı olduğu açıkça görünmektedir. Bu girişime milliyetçi söylemin temsilcisi olarak Mukteda El-Sadr’ın da destek vermesi, Irak’ta her sürecin içerisinde olma isteğinden kaynaklanmaktadır. Sadr böylece siyasi sürecin, kontrolü dışına çıkmasını önlemeye geçmeye çalışmaktadır. Ancak bu yasa tasarısının ABD-İran çekişmesinin bir sonucu olduğunu, Irak’ın bu çekişmede arada kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, ABD askerlerinin "İran'ı izleme" görevine ilişkin Trump'ın kendilerinden herhangi bir izin almadığını belirten bir açıklama yapmış, Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi de Irak topraklarının herhangi bir ülke tarafından başka ülkelere saldırma amacıyla kullanılmasını kabul etmeyeceklerini söylemiştir. Irak'taki en büyük dini otoritelerden Ayetullah Ali Sistani de komşu ülkelere zarar verecek eylemlerde Irak topraklarının kullanılmasını reddettikleri yönünde bir açıklama yapmıştır. Bu açıklamalarda ülke isimleri net olarak ifade edilmese de ABD’ye verilen mesaj kadar İran’a da mesaj verildiğini söylemek mümkündür. Bu anlamıyla Irak’ın ABD-İran çekişmesine taraf ve oyun sahası olmak istemediği görülmektedir. Bununla birlikte yasa tasarısının daha çok İran destekli yapıların öncülüğünde hazırlanıyor olması, İran’ın ABD’yi kendi sınırlarına girmeden Irak’ta karşılamak istediğini, bu anlamıyla Tahran'ın ön alma çabası olduğunu ifade etmek mümkündür. Zira, söz konusu yasanın, mevcut milletvekili aritmetiği dikkate alındığında Irak parlamentosu tarafından çıkarılması mümkün görünmemektedir. 329 üyeli parlamentoda Sairun 54, Fetih 47, Kanun Devleti Koalisyonu 25 sandalyeye sahiptir. Sairun, Fetih ve Kanun Devleti Koalisyonu'nun yasayı çıkartabilmesi için milletvekili sayısının yarısından bir fazlasına (165) ihtiyacı vardır. Üç koalisyonunun toplam üye sayısı ise 126’dır. Bu nedenle parlamentodaki diğer grupların tavrı netleşmeden bu girişimin başarılı olamayacağı görülmektedir. Bu itibarla söz konusu girişimin dışarıdan desteğe ihtiyaç duyacağı açıktır. Özellikle Kürt ve Sünni grupların yasaya ilişkin tavrı belirsizliğini korumakla birlikte, bazı Kürt ve Sünni grupların ülkedeki ABD askeri varlığını İran ve Şii milis güçlerin artan etkisine karşı bir denge unsuru olarak gördüğünü ve bu nedenle yasaya destek vermeyebileceklerini söylemek mümkündür.

Öte yandan yasanın onaylanması halinde uluslararası koalisyon ve NATO’nun ülkedeki varlığının tartışma konusu olması, Irak’ın güvenliğine darbe vurabilecek niteliktedir. Zira Irak güvenlik güçlerinin eğitimi devam etmekle birlikte, Irak güvenlik güçlerinin operasyon kabiliyetinin ve asker sayısının düşük ve yapısı bakımdan ayrışmış bir düzenin olması, Irak’taki güvenlik risklerini artırabilir. Nitekim IŞİD’in askeri olarak bitirilmesinde ABD öncülüğündeki, IŞİD’le Uluslararası Mücadele Koalisyonu tarafından gerçekleştirilen hava saldırıları ve istihbarat desteği olmadan çok büyük bir başarı sağlanamadığını söylemek yerinde olacaktır. IŞİD’le mücadele sürecinde Haşdi Şaabi ve Irak ordusu arasında yaşanan ayrışmalar ve terör örgütlerinin Irak’taki aktivitesindeki artış dikkate alındığında, Irak’ın halen kendi ayakları üzerinde durabilecek bir potansiyele ulaşmadığı görülmektedir.

Bununla beraber ABD’nin Irak’taki askeri varlığını arttırmaya devam etmesi çatışma riskini de beraberinde getirmektedir. Bu risk Irak iç politikasındaki istikrarsızlıkla birlikte ele alındığında idari, siyasi ve askeri güç boşluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir. IŞİD’le savaşın dumanları halen tüterken, bu durum Irak’ı yeni bir kriz sarmalına sürükleyebilir ve bu kriz sadece terörle mücadele ile de sınırlı kalmayabilir. Irak iç politikasında yaşanan gelişmeler ve ABD-İran çekişmesi de dikkate alındığında terör gruplarının yeniden ortaya çıkmasından ülke içi silahlı grupların çatışmasına, hükümet krizinden ülke rejiminin tartışılmasına kadar varabilecek gelişmelerin yaşanması muhtemel görünmektedir. Bu nedenle Iraklı siyasi tarafların tüm çekişmelerin uzağında, ülkedeki devlet kurumsallaşmasını önceleyen ve stratejik bir tavır sergileyerek politika üretmesi, Irak için tek çıkar yol olarak görünmektedir. Aksi takdirde Irak’ın istikrarsızla anılan bir ülke olmaya devam edeceğini söylemek mümkündür.