ABD Konsolosluğuna Yapılan Saldırı Işığında Magrib El Kaidesi ve Libya

Nebahat Tanrıverdi O Yaşar, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org
Libya’da ABD Büyükelçisi Chris Stevens ile birlikte üç ABD yetkilisinin öldürülmesinin ardından yapılan analizler ve haberle, kötü bir prodüksiyon olması ile birlikte açık bir şekilde provakasyonu hedefleyen filme gösterilen tepki, gösteriler üzerine odaklanmış ve Arap Baharı sürecinin sorgulanması ile sonuçlanmıştır. Batı dünyasında ise esas tartışma terör ve şiddet olguları üzerinden oryantalist ve Ortadoğu istisnacılarının argümanları çevresinde kendini yeniden üretmeye devam etmektedir. Son 30 yıldır öldürülen ilk ABD diplomatı olması, Chris Stevens’ın ve yanındaki görevlilerinin öldürülmesi ve Bingazi’deki konsolosluk binasının basılması pek çok nedenden ötürü daha derin analizlerin varlığına gerek duymaktadır. Libya’da Kaddafi iktidarını ve rejimini deviren 8 aylık iç savaş ve sonrasındaki geçiş sürecinde ülkedeki mevcut durumdan ötürü ABD’nin Libya’daki misyonları geri çağrılmıştı. Bingazi’de gerçekleştirilen konsolosluk saldırısından iki hafta önce açılan misyona karşı gerçekleştirilen bu saldırıyı sadece provakatif bir film ile açıklamak yeterli görülmemektedir. Özellikle bu noktada Bingazi’deki ABD konsolosluğuna yönelik saldırı, seçim öncesi gerçekleşen yabancı misyonlara karşı gerçekleştirilen saldırılardan ayrı değerlendirilemez. Söz konusu eylem paralelliği ise odakları Magrep El Kaidesine yöneltmektedir. Ancak ortaya çıkan detaylar durumu karmaşık hale getirmektedir.
 
Independent’in yayınladığı habere göre Stevens’ın Bingazide’ki ABD Konsolosluğu’na gerçekleştirdiği ziyaret gizli tutulmaktaydı. Bu tesadüf konsolosluk binasına gerçekleştirilen saldırının ağır silahlarla gerçekleştirilmesi ve profesyonel izler taşıması nedeniyle dikkate alınması gereken bir durum ortaya çıkarmaktadır. Öte yandan Konsolosluk binasından önemli belgelerin eylemi gerçekleştiren gruplar tarafından alınması ise bir başka önemli nokta olarak karşımıza çıkmakta. Bu belgelerin ABD ile işbirliği içerisinde olan Libyalıların isimlerini, ABD görevlilerinin Libya’da kullandığı “güvenli evlerin” listesini, petrol anlaşmaları ve görüşmelerine dair önemli bilgileri içerdiği belirtilmekte. Sonuç itibari ile konsolosluk binasından elde edilen bilgilerin kimin ya da kimlerin eline geçtiği ABD’nin Libya’daki konumu doğrudan etkileyecek niteliktedir. Öte yandan Bingazi’deki ABD Konsolosluğu’na gerçekleştirilen saldırının önceden planlandığı Libya İçişleri Bakanlığı tarafından da teyit edilmiş durumdadır. ABD’nin Libya’ya gönderdiği donanma bir yandan kendisine karşı yapılan bu saldırıya dolaylı bir cevap verme amacını taşımasının yanı sıra Libya’daki çıkarlarını doğrudan koruması gerektiğinde kullanabileceği lojistik desteği de sağlaması açısından önem ihtiva etmektedir.
 
Seçim öncesi dönemde federalizm tartışmasının odağı haline gelen Bingazi’de gerçekleşen silahlı eylem ve saldırılar ABD Konsolosluğuna yapılan saldırıdan ayrı değerlendirilmemelidir. Her ne kadar Bingazi merkezli tek ve organize radikal silahlı bir gruptan bahsetmek zor olsa da Bingazi başta olmak üzere ülke genelinde aşiret milislerinin aktivitelerine devam ettiği bilinmektedir. Seçimlerden kısa bir süre önce 9 Haziran’da Bingazi’de ellerinde ağır silahlar bulunan bir grup Şeriat’ın uygulanmasına yönelik geniş çaplı bir eylem yapmıştır. Siyasal geleneğin zayıf olduğu Libya’da radikal grupların radikal taleplerle ortaya çıkmasının muhtemel olmasının yanı sıra bu radikal grupların El Kaide gibi örgütlerle ne kadar bağlantılı olduğu hayati bir sorun olarak gündeme gelmeye devam etmektedir. Fakat ulusal ve uluslararası hedeflere yapılan saldırıların artması El Kaide’nin Libya’da güçlendiğine yönelik öngörülerin kazanmasına neden olmaktadır. Mayıs ayında Bingazi’de gerçekleşen saldırılarılar Ebu Yahya El Libi’nin Pakistan’da öldürülmesinin ardından gerçekleştirilmişti. Mayıs ayında Bingazi’deki Kızıl Haç ofisi ve daha sonra da Birleşmiş Milletler konvoyuna ve ABD misyonuna da çeşitli saldırılar düzenlenmiş ve gözler El Kaide başta olmak üzere radikal gruplara dönmüştü. Kızıl Haç ofisine yönelik saldırının Ömer Abdul Rahman Tugayları tarafından üstlenilmesi ve grubun bu eylemi El Kaide’nin şuan ki lideri olan Ayman el Zevahiri’nin yaptığı intikam çağrısının ardından gerçekleşmesi, özellikle Magrib El Kaidesi’nin son bir yılda daha aktif hale geldiği yönündeki söylenti ve korkular ile birlikte Libya’daki gelişmelerin okunmasında dikkate alınması gerekmektedir. ABD Büyükelçisinin hayatını kaybettiği ABD Konsolosluğuna yönelik saldırının da aynı grup tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Saldırının 11 Eylül olaylarının yıldönümünde gerçekleştirilmesi El Kaide bağlantılı Ömer Abdul Rahman Tugayları üzerindeki şüpheleri arttırmaktadır.
 
Magreb El Kaidesi son yıllarda Kuzey Afrika başta olmak üzere Afrika’daki faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Özellikle yabancıların rehin alınması ve kaçırılması ile ön plana çıkan Magreb El Kaidesi 2008 yılında BM yetkilisinin Nijerya’da kaçırması ile gündeme gelmişti. En son Mali’de Cezayirli diplomatı kaçıran El Kaide, Mali’deki son gelişmelerin de ana aktörü olduğu bilinmektedir. Bu noktada öne çıkan bir görüş Bingazi’deki saldırının ABD büyükelçisinin öldürülmesini hedeflemediği, onu rehin almaya yönelik bir saldırı olduğudur. Bu görüşü, büyükelçinin korumalarının silahlı saldırı sonucu hayatlarını kaybetmesi ancak büyükelçinin saklandığı odada dumandan zehirlenerek ölmesi desteklemektedir. Konsolosluk binasına yapılan saldırı sonrası büyükelçi Stevens dahil ABD görevlileri ve güvenlik elemanları bina yakınında bulunan bir “güvenli eve” sığınmışlar, ancak saldırıyı gerçekleştiren grup bu binaya ikinci bir saldırı gerçekleştirmiştir. Bu saldırıda ise sadece Stevens’ın güvenliğinden sorumlu güvenlik elemanları hayatını kaybetmiş, ancak Stevens kilitli kaldığı odada dumandan zehirlenmiştir. Ancak bu görüş ABD büyükelçisinin Bingazi’ye yaptığı gizli ziyaretin grup tarafından bilindiği varsayımına da beraberinde getirdiği için tartışmalara neden olmaktadır. Çünkü ülkede güvenlik şirketleri yerel birimler ile birlikte çalışmaktadır ve bu görüş ABD güvenliğinde içeriden bilgi sızdığı anlamına gelmektedir.
 
Öte yandan ABD’li ve Libyalı yetkililerden gelen çeşitli açıklamalar durum üzerinde analiz yapmayı daha da zorlaştırmaktadır. Libya İçişleri Bakan Yardımcısı Vanis El Şerif, göstericiler arasında durumu kaosa dönüştürmek isteyenlerin olduğunu açıklamasına paralel olarak, Libya Başbakanı El Megarif “ABD Konsolosluğu’na yapılan saldırının önceden planlanan bir saldırı olduğuna inandıklarını, olaya karışanların bazılarının ise kesinlikle Mali ve Cezayir gibi ülkelerden Libya’ya giriş yaptıklarını” açıklamıştır. Öte yandan ülkedeki önemli milis güçlerinden bir olan 17 Şubat Tugayı ise ABD yetkililerinin Bingazi’deki güvenlik durumunun kötüye gittiği ve acilen önlem alınması yönünde uyardıklarını belirtmişlerdir. Libyalı yetkililer Bingazi’deki saldırıların planlı bir şekilde gerçekleştirildiği yönünde hemfikir görünmektedirler. Bu durum Bingazi’nin merkezi yönetim kontrolü altına tam olarak alınamamasıyla da bağlantılıdır. Federalizm, otonomi ve adem-i merkeziyetçilik taleplerinin yükseldiği Bingazi’nin şiddet ve güvenlik zaafiyetleri ile anılması bu taleplerin uluslararası destek bulmasını zorlaştıracaktır. Öte yandan Bingazi’deki petrol bölgeleri uzunca bir süredir yabancı şirketler ile ortak çalışan yabancı güvenlik şirketleri tarafından sağlanmaktadır. Bu nedenle güvenliğe dair sorunlar Libya’daki federalizm ve merkezilik bağlamında gelişen siyasi denklem içerisindeki etkenlerden sadece biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluslar arası aktörlerin Libya’daki federalistlere, İslami gruplara ve merkezi yapı yanlısı siyasi gruplara yaklaşımı konusunda öngörüde bulunmak henüz mümkün görünmemektedir.
 
Öte yandan bazı ABD yetkililerinin yaptığı açıklamalar ise Libyalı yetkililerin yaptığı açıklamalar ile paralel olmaktan ziyade farklı bir bakış açısı sunmaktadır. ABD’nin BM’deki büyükelçisi Susan Rice, saldırıların İslam’a hakaret eden filme karşı gelişen protesto gösterilerinin bir sonucu olduğunu ve planlı bir saldırı olmadığını ifade etmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise ABD’nin Libya’da olası bir saldırının gerçekleşeceğine dair uyarıldığı iddialarını reddetmiştir. Resmi yetkililerden Libya’daki saldırılara yönelik somut ve sert bir söylem henüz ortaya çıkmadığı gibi, ABD yönetiminin Libya’ya yönelik dış politikasında değişikliğe gidip gitmeyeceğine dair biz iz bulmak zor görünmektedir. Ancak seçim öncesinde yaşanan bu durum, özellikle ABD Büyükelçisi Stevens’ın son 30 yılda öldürülen ilk diplomat olması ve 11 Eylül’ün yıldönümüyle aynı gün gerçekleştirilmesi nedeniyle seçimlerin kaderinde etkili olacağı öngörülmektedir. Olası bir hükümet değişikliğinin dış politikaya etkileri de kaçınılmazdır. Öte yandan Obama yönetiminin atacağı adımlar seçim koşullarına göre şekilleneceğe benzemektedir.