Arap NATO’su: Ortadoğu’da Ölü Doğmuş Bir Ortak Güvenlik Girişimi mi?

8 Nisan Pazartesi günü uluslararası haber ajansları, “Arap NATO’su” olarak da bilinen Stratejik Ortadoğu Paktı’nı görüşmek üzere Riyad’da, ABD, BAE, Suudi Arabistan, Umman, Kuveyt, Ürdün ve Katar’dan üst düzey katılımın olduğu bir toplantının yapıldığını haberleştirdiler. Ancak Arap dünyasının en güçlü askeri kapasitesine sahip ülkesi olan Mısır’ın bu toplantıya katılmamış olması son derece dikkat çekici olmuştur. Bu toplantıdan kısa süre sonra, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin ABD ziyaretinin hemen peşinden, perşembe günü uluslararası basın organlarının Mısır’ın Arap NATO’sundan çekildiğini bildirmesi ise Arap NATO’su inisiyatifinin ölü doğmuş bir girişim olabileceği değerlendirmelerine yol açmıştır. Her ne kadar BAE-Suudi ekseninin liderlik ettiği statükocu bloktan, Mısır’ın Arap NATO’suna geri dönmesi için gereken çabanın gösterileceğine dair açıklamalar yapılsa da Mısır’ın ortak savunma girişimine gönülsüz yaklaşımı, Arap NATO’su girişiminin geleceğini şimdiden tehlikeye atmıştır. Mısır’ın Arap NATO’su girişiminden çekilmesinde son dönemde Libya’da iç savaşın yükselen tansiyonu ve Sudan’da gerçekleşen askeri darbe etkili olmuştur.

Ortadoğu’da Ortak Güvenlik Girişimi Olarak Arap NATO’su
Arap NATO’su fikri her ne kadar Trump’ın 2017 yılındaki Riyad ziyareti sırasında gerçekleştirilen zirvenin sonuçlarından biri olarak sunulsa da Ortadoğu’da ortak savunma fikri II. Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar bölge ülkeleri arasında önemli bir gündem maddesi olagelmiştir. Örneğin 1950 yılında Arap Birliği üyeleri imzaladıkları “Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması” gereğince NATO benzeri bir ortak savunma örgütü kurmayı denemiş, hatta bağımsızlığını yeni kazanan ve Irak tarafından tehdit edilen Kuveyt’e ortak bir birlik bile göndermişlerse de bu girişim kısa sürede işlevsiz kalmıştır.

2010 yılının sonlarında ortaya çıkan Arap Baharı sürecinin bölge genelinde yarattığı kargaşa, ortak güvenlik konusunu başta Suudi Arabistan olmak üzere bölge ülkelerinde yeniden gündemin ön sıralarına çıkaran bir süreci başlattı. 2015 yılındaki Şarm el-Şeyh zirvesinde, Arap Birliği genel sekreteri bölgede artan tehditlerin ancak Arap savunma sözleşmesini etkinleştirilerek engellenebileceğini söyleyip çok uluslu Arap NATO’su kurulması çağrısı yapınca bu konu zirveye katılan üye ülkeler tarafından müzakereye açıldı. Yapılan müzakereler sonucu Arap ülkelerinin ulusal güvenliğine zarar verecek her türlü girişimin engellenmesi ve teröre karşı savaş için Arap NATO’su kurulması konusunda üye ülkeler arasında bir anlaşmaya varıldı. 40 bin askeri personelden oluşacak ve bir Suudi subayın komuta edeceği kuvvetin merkez karargâhının Mısır’da olması kararlaştırıldı. Arap NATO’su ile Arap devletlerinin, dışarıdan gelecek saldırılardan, içeriden rejimlere yönelen tehditlerden ve terör tehdidinden koruması hedeflendiği resmi olarak belirtildi.

Arap NATO’sunun ilk askeri deneyimi 4 Kasım 2018 tarihinde Mısır’ın kuzeybatısındaki Muhammed Necib Askeri Üssü’nde Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Kuveyt, Ürdün ve Mısır’ın kara, hava ve deniz kuvvetlerinin katılımıyla gerçekleştirdikleri “Arap Kalkanı-1” olarak isimlendirilen ortak askeri tatbikat olmuştur. Katılımcı ülkeler arasında askeri işbirliğini geliştirmeyi, katılımcı ülkelerin terörle mücadele, kıyı güvenliği, kara, deniz ve hava muharebesiyle ilgili kapasitelerini artırmayı hedeflediği ifade edilen Arap Kalkanı-1 tatbikatı 16 Kasım’a kadar devam etmiştir.

Arap NATO’su kurulma kararının BAE-Suudi ekseninin Mart 2015 tarihindeki Yemen saldırısının hemen peşinden gelmesi BAE-Suudi ekseninin Yemen müdahalesinde yaşadığı askeri kapasite sorunu ile ilişkilendirilmiştir. BAE-Suudi ekseninin Yemen müdahalesinde yaşadığı bu askeri kapasite sorununu Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna sahip olan Mısır’ı yanına alarak aşmak için Arap NATO’su fikrini desteklemiş, Arap NATO’su kurulmasının kararlaştırıldığı Arap Birliği toplantısından birkaç gün sonra Mısır’a 8 milyar dolarlık bir yardım paketi sunmuştur. Arap Baharı sürecinde askeri işbirliği ve koordinasyonu kurumsallaştırmak için başlattığı diğer girişimler gibi (İslam Ordusu, Yarımada Kalkan Gücü) Arap NATO’su da BAE-Suudi ekseninin yaşadığı ciddi güvenlik sorunlarıyla yakından alakalıdır. BAE-Suudi ekseni kuzeyde (Irak, Suriye) IŞİD, güneyde (Yemen) Şii isyancılar, doğuda İran’ın meydan okuması ve MENA bölgesi genelinde yükselen Müslüman Kardeşler tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Sayılan tüm bu dışsal tehditlerin içeride etkili uzantılara sahip olması statükocu blokta rejim güvenliği kaygısını artırmaktadır. Dolayısıyla aslında Arap NATO’su fikri Ortadoğu’da BAE-Suudi ekseninin başını çektiği statükocu bloğun güvenlik endişelerini temel alan bir girişimdir ve bu şekilde askeri ittifak oluşturarak güvenlik ağları yaratma girişiminin temelinde ise rejim güvenliği ve bölgesel güvenlik kaygısı bulunmaktadır. Aynı zamanda bu ittifak devletlerarasındaki bir savunma anlaşmasından ziyade bölgedeki otokrat rejimlerin yönetici seçkinleri arasındaki bir dayanışma gibi gözükmektedir.

Mısır Olmadan Arap NATO’su Mümkün mü?
BAE-Suudi ekseni, 2013 yılında Müslüman Kardeşler yönetimini deviren askeri darbeye destek olmuş ve darbe sonrasında Mısır’daki askeri cunta yönetimine cömert ekonomik yardımlar sağlamıştır. Bu şekilde Nasır sonrası dönemde Arap dünyası için güç ve istikrar kaynağı olan Mısır’ı kendisine yakın tutmaya çalışmıştır. BAE-Suudi ekseninin Mısır politikasının amacı, BAE-Suudi petro-dolarları ve Mısır’ın askeri, demografik, kültürel kaynakları ile “Batı yanlısı, ılımlı ve statükocu bir Arap konsensüsü” yaratarak, Mısır’ı BAE-Suudi ekseninin rejim güvenliği ve bölgesel güvenlik vizyonunun temel unsuru haline getirmektir.

BAE-Suudi ekseni için Mısır’ı bu kadar önemli kılan şey Mısır’ın sahip olduğu benzersiz kaynaklardır. Çünkü Mısır, Arap dünyasının entelektüel merkezini teşkil etmenin yanı sıra büyük ve gelişmeye müsait insan kaynağına, giderek daha da artan eğitimli bir nüfusa, bölgenin en güçlü ve savaş tecrübesi olan ordusuna sahiptir. Hem coğrafi hem kültürel hem de tarihsel olarak Ortadoğu bölgesinin merkezinde yer alan Mısır, İslam öncesi ve İslami dönemde bölgede liderlik rolü oynamış olup engin bir askeri tecrübeye sahip bulunmaktadır. Aynı zamanda Kahire’de bulunan ve köklü bir eğitim kurumu olan Ezher Üniversitesi, Mısır’ın, Arap ve İslam dünyasının entelektüel merkezi olmasını sağlamıştır.

Her ne kadar BAE-Suudi ekseni ekonomik olarak bir dev olsa da askeri kapasite açısından oldukça zayıftır. BAE-Suudi ekseninin yaşadığı askeri kapasite sorunlarının altında bu ülkelerin düşük olan nüfusları ile bağlantılı olarak güvenlik sektörünün yeterli insan kaynağına ulaşmakta zorlanması, ekonomik refah seviyesi yüksek olan toplumun askerlik gibi zor koşulları içeren sorumluluklardan kaçınması ve rejimlerin zayıf olan toplumsal meşruiyetleri gibi sosyopolitik gerekçeler bulunmaktadır. Bazen rejim güvenliğini temin etmek için genişleyen güvenlik sektörü bizatihi kendisi rejim açısından bir güvenlik tehdidi (askeri darbeler yoluyla) haline gelebilir. Bu durumda yönetici seçkinler, silahlı kuvvetleri zayıf tutarak, güvenlik birimlerini kendi içlerinde bölüp rekabete zorlayarak silahlı kuvvetler içerisinde kendi kendini dengeleyen bir yapı oluşturdukları için de bu ülkelerde askeri kapasite zayıf kalmıştır.

Yemen savaşı ve Katar krizi, yakın dönemde, BAE-Suudi ekseninin askeri kapasite sorunlarını ortaya çıkaran en önemli bölgesel krizler olmuştur. Hem Katar’da hem de Yemen’de BAE-Suudi ekseni bütün askeri, diplomatik, ekonomik kaynaklarını seferber etmesine rağmen Pakistan ve Mısır gibi bölgenin iki önemli askeri gücünün aktif desteğini sağlayamadığı için kendi lehine politik bir sonuç elde edemedi. Yaşanan bu iki bölgesel kriz BAE-Suudi ekseninin, çözümü askeri kapasiteye dayanan hiçbir bölgesel krizi kendi imkânı ile aşmasının mümkün olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Mısır’ın askeri, demografik ve kültürel kaynakları BAE-Suudi ekseninin yaşadığı askeri kapasite sorunlarını aşma noktasında en iyi alternatiftir. Bu nedenle Arap NATO’su inisiyatifi için Mısır vazgeçilmez önemdedir. İttifaka katılan diğer üyelerin neredeyse tamamının çok zayıf olan askeri kapasiteleri, Arap NATO’su girişimine Mısır’ın katılmasını hayati kılmaktadır. Mısır’ın askeri, demografik ve kültürel kaynaklarının dahil olmadığı bir Ortadoğu savunma örgütünün ise yaşama şansı bulunmamaktadır.

Mısır’ın Arap NATO’sundan Ayrılma Sebepleri
Ortak güvenliğe dair işbirliğinin gerçekleşmesinin asgari şartları; devletlerin ortak bir güvenlik, savunma, tehdit vizyonuna sahip olması ve devletlerarasında karşılıklı güven duygusudur. Müttefikinin kendi güvenliğini tehdit edeceği fikri güvenlik alanında işbirliğini imkânsız kılar. Yine eğer devletlerin tehdit değerlendirmesi ve güvenlik vizyonları arasında büyük farklar var ise bu tür güvenlik işbirlikleri uzun süre yaşayamaz.

Mısır’ı Arap NATO’su girişiminden uzaklaştıran birinci unsur Mısır ile BAE-Suudi ekseninin ortak bir güvenlik, savunma, tehdit vizyonuna sahip olmamasıdır. Her şeyden önce Arap NATO’su girişiminin temel amacı İran’ı sınırlayarak BAE-Suudi eksenine yönelik İran’dan kaynaklı tehdidi dengelemektir. Halbuki, Mısır’ın İran’dan algıladığı tehdit ile -her ne kadar Mısır Cumhurbaşkanı Sisi “Körfez güvenliği Mısır güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.” dese de- BAE-Suudi ekseninin algıladığı tehdit arasında büyük bir uçurum bulunmaktadır. Mısır’ın Yemen’den algıladığı tehdit de BAE-Suudi ekseninden oldukça farklıdır. Mısır, Yemen sorununu sadece Kızıldeniz ve Süveyş geçiş güvenliği açısından bir tehdit olarak görmektedir, Arap NATO’sunu daha çok Libya iç savaşında ve yükselen Müslüman Kardeşler karşısında bir ağrılık noktası olarak düşünmektedir.

Mısır’ı Arap NATO’su girişiminden uzaklaştıran ikinci unsur BAE-Suudi ekseninin bölgede benimsediği politikanın Mısır güvenliğini tehdit eden sonuçlar ortaya çıkarmasıdır. Son dönemde özellikle Libya ve Sudan’da yaşananlar BAE-Suudi ekseni ile Mısır arasında güvensizliğe yol açarak Mısır’ın Arap NATO’sundan ayrılmasına yol açmıştır. Bilindiği üzere Mısır’ın Sudan ve Libya ile oldukça uzun bir kara sınırı bulunmaktadır. Kaddafi sonrası Libya’da yükselen iç savaş ve kargaşa ortamı Mısır’ın batı sınırları için ciddi bir tehdit iken 11 Nisan Perşembe günü Sudan’da yaşanan askeri darbe ile ülkenin tüm güney sınırı için de benzeri bir kargaşa ihtimali ortaya çıkmıştır. Sudan, Mısır ile tarihsel bağları ve Nil nehrinin geçiş güzergahında bulunması sebebiyle Mısır için oldukça önemli bir ülkedir. BAE-Suudi ekseninin hem Libya’da hem de Sudan’da iç savaş ve kaos planlarına verdiği açık destek Mısır’ın güvenliği açısından önemli sorunlar açığa çıkararak iki taraf arasında güvensizliğe yol açmıştır.

Son olarak Mısır, Arap Baharı ve 2008 yılındaki küresel krizden beri çok ağır ekonomik sorunlar yaşamaktadır. Küresel ölçekte yaşanan ekonomik daralmaya Mısır’ın Arap Baharı sürecinde içinden geçtiği kargaşa ve istikrasızlık eklenince ülkedeki ekonomik şartlar daha da ağırlaşmıştır. Yükselen işsizlik, enflasyon ve düşük büyüme oranları içinde bulunduğumuz dönemde Mısır için en önemli ekonomik sorunlardır. Bu şartlar altında Mısır’ın İran’ı sınırlayarak Körfez güvenliğine katkı yapacak bir girişim için ayıracak çok fazla bir kaynağı bulunmamaktadır. Özellikle son dönemde Mısır’ın güneyinde (Sudan’da) ve batısında (Libya’da) yaşanan istikrasızlık Mısır’ın dikkat ve enerjisini Ortadoğu bölgesinden Afrika kıtasına kaydırmasına neden olmuştur. BAE-Suudi ekseninin Libya ve Sudan’da benimsediği politika Mısır’ın dikkatini Körfez bölgesinden kendi sınırlarına çevirmesine yol açmıştır. Bu şekilde BAE-Suudi ekseni, bilerek veya bilmeyerek, kendi güvenlikleri için en önemli alternatiflerden biri olan Mısır’ı kendilerinden uzaklaştırmışlardır. Önümüzdeki süreçte BAE-Suudi ekseninin zayıf olan askeri kapasitesine ilaveten çözümü askeri kapasiteye dayanan bölgesel krizlerde Mısır’ı yanında bulamayacak olması BAE-Suudi ekseni için ciddi sorunlar açığa çıkaracaktır.