“Arap sokağı” ve 15 Temmuz darbe girişimi

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi sadece Türkiye’yi değil, İslam dünyasında yaşayan milyonlarca insanı da ciddi anlamda endişelendirmişti.  Katar, Cezayir, Mısır ve Pakistan’dan aldığım telefonlarda benzer kaygılar dile getiriliyordu. Yaşananlar karşısında şok olduklarını söyleyen dostlarım hızla gelişen olaylar silsilesini endişeyle takip ettiklerini belirtirken bir taraftan da ne olup bittiği konusunda doğrudan bilgi sahibi olmak istiyorlardı.

Eminim İslam coğrafyası ile o ya da bu şekilde hemhal olan birçok Türkiyeli o gece farklı ülkelerden gelen telefonlara cevap vermiş ve dostlarını “endişelenecek bir durum olmadığı” konusunda bilgilendirmeye çalışmışlardır.

Bu durum en basit haliyle genelde İslam coğrafyasında özelde de Ortadoğu’da yaşayan halkların Türkiye’ye atfettiği önemin bir göstergesi olarak okunabilir. Özellikle AK Parti döneminde dış politikasında Ortadoğu’ya önceki yıllara kıyasla daha fazla yer ayıran Türkiye’nin bu siyaseti bölge toplumları tarafından olumlu biçimde karşılandı.

Bunun yanında dış politikasında yumuşak gücünü farklı enstrümanlarla işlevselleştiren Türkiye’nin Ortadoğu’daki nüfuzu her geçen yıl arttı. Özellikle Filistin ve Gazze konusunda İsrail’e karşı izlenen siyaset, Türkiye’yi Arap halkları nezdinde güvenilir bir konuma yükseltti.

2011 yılında başlayan Arap devrimleri sürecinde de bu siyasetini devam ettirmek isteyen Ankara, ilk etapta bunda başarılı oldu. Mısır’dan Yemen’e, Tunus’tan Suriye’ye halkların özgürlük mücadelesine destek vererek bir taraftan Arap kamuoyunda saygınlığını daha da arttırırken, diğer taraftan da bölge halkları nezdinde bir liderlik pozisyonu aldı.

Değişen Türkiye algısı
Ancak 2013’ten bu yana yaşanan bir dizi gelişme Türkiye’nin bu pozisyonunu giderek zedeledi. Mısır’da yaşanan askeri darbe sürecinde Türkiye’nin desteklediği Müslüman Kardeşler hareketinin başarısızlığa uğrayarak ciddi bir baskıya maruz kalması, Suriye’deki iç savaşta Ankara’nın desteklediği grupların bir türlü nihai zafere ulaşamaması ve Libya’da siyasi uyuşmazlıkların giderek derinleşmesi gibi unsurlar, Türkiye’nin bu ülkelerdeki algılanış biçimini etkiledi.

Türkiye halkının darbe girişimi karşısındaki kararlı duruşu, Mısır, Suriye, Yemen ve Libya gibi ülkelerdeki devrim süreçlerinin başarıya ulaşamaması nedeniyle hayal kırıklığı yaşayan Arap kamuoyu için de bir umut ışığı olarak görülmeli.

Bununla birlikte iç politikada önemli meydan okumalarla da karşılaşan Erdoğan liderliğinin dış politikada ölçek düşürmek durumunda kalması bu yöndeki algıları pekiştirdi.

Böyle olmakla birlikte, Arap halklarının büyük çoğunluğu demokrasisi işleyen, ekonomik kalkınmasını sürdüren ve bölgesel politikalarda halkların meşruiyetini savunan Türkiye’yi bir model olarak görmeye devam etti. Bu nedenle 15 Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmek ve Türkiye’deki demokratik düzeni değiştirmek amacıyla girişilen kalkışma Türkiye’de olduğu kadar İslam coğrafyasında da endişeyle izlendi.

Nitekim bu kitlelerin önemli bir kısmının Türkiye’deki darbe girişimini sadece Erdoğan liderliğine değil, halkların meşruiyetini savunan, Batı’nın bölgedeki hakimiyetine karşı duran ve İslam coğrafyasının topyekûn olarak kalkınmasını ilke edinen bir siyasi görüşe karşı yapıldığına inandığını söylemek yanlış olmaz.

Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin Ortadoğu’ya yönelik etkileri de bu bağlamda ortaya çıkıyor. Her şeyden önce Erdoğan yönetiminin son yıllardaki siyasi duruşu ve dış politika tercihleri, Ortadoğu toplumları için de yeni anlamlar içeriyordu. Bunda Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin istikrarsızlık ve belirsizlik sarmalından kurtulamayan bölge halkları tarafından değişimin ve direnişin son umudu olarak görülmesinin etkili olduğu söylenebilir. Bu durumun bir göstergesi Erdoğan’a Gazze’den Irak’a, Lübnan’dan Mısır’a birçok ülkede doğal bir liderlik pozisyonu atfedilmesi. Bunu gerek Arap dünyasından gerekse de daha uzak coğrafyalardaki İslam ülkelerinden birçok kişiyle yaptığım görüşmelerden edindiğim kanaatle söylediğimi belirtmem gerekir.

İslam coğrafyasından destek
Türkiye ve Erdoğan yönetimine yüklenen liderlik pozisyonunun son göstergesi ise darbe girişimi sırasında İslam coğrafyasında yaşayan kitlelerin büyük oranda Erdoğan’a destek olmaları. Darbe girişiminin başarısız olmasıyla aralarında Ürdün, Somali, Suudi Arabistan, Endonezya, Fas, Cibuti, Türkmenistan ve Bosna Hersek gibi ülkelerin bulunduğu birçok hükümetin Erdoğan yönetimindeki Türkiye’ye destek açıklamalarında bulunması, bu durumun en önemli işareti.

Öte yandan, birçok dünya ülkesinde yaşayan Müslümanlar da Türkiye’deki darbe girişimi haberlerini endişe ile izledi, bulundukları ülkelerde meydanlara çıkarak ya da Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerine giderek Erdoğan yönetimine destek gösterileri düzenledi.

Bizzat katıldığım ve Chicago’da yaşayan Araplarca düzenlenen gösteride edindiğim izlenimler bu durumu doğrular nitelikte. Türkiye halkına destek amacıyla düzenlenen ve Mısır, Libya, Suriye ve Filistinli kanaat önderlerinin katıldığı gösteride darbe girişimi protesto edilirken tüm konuşmacılar Erdoğan’ın liderliğinin devam etmesini arzuladıklarına vurgu yaptı. Gösterinin organizatörlerinden Filistinli bir Arap ise darbe girişimi haberini aldıkları andan itibaren endişeye kapıldıklarını ve sabaha kadar girişimin başarısız olması için ailecek dua ettiklerini heyecanla anlattı.

Arap kamuoyunun büyük çoğunluğunun Erdoğan yönetimindeki Türkiye’ye olan bu desteği, yaşanan darbe girişiminin engellenmesine çok daha büyük anlamlar yüklenmesine neden oldu. Uzun yıllar boyunca siyasi iradeleri Batılı ülkelere sadakatleriyle öne çıkan liderlerce gasp edilen Arap halkları, hemen hemen ilk kez bu kuralın dışına çıkan ve kendilerine yakın bir lider olarak gördükleri Erdoğan’ın, Soğuk Savaş yıllarının çokça kullanılan bir yöntemi olan askeri darbe ile kimi dış odaklar eliyle görevden uzaklaştırılması girişimine tepkiyle yaklaştı.

Tepkinin merkezindeki bir başka konu da Türkiye’deki seçilmiş hükümete karşı yapılan bu girişimin arkasında bazı dış aktörlerin olduğuna inanılması. Girişimin hemen ardından yapılan bazı üst düzey açıklamalarda dile getirilen bu iddia daha sonra Erdoğan tarafından da dillendirildi. 2 Ağustos’ta yaptığı konuşmasında Erdoğan darbe girişimi için “Bu olay içeride aktörleri olan ama senaryosu dışarıda yazılan bir darbe hareketidir” diyerek bu süreçte özellikle Batılı ülkelerin rolüne üstü kapalı olarak vurgu yaptı.

Darbe girişiminin başarısız olması bir taraftan Türkiye’ye olan güveni ve ülkenin daha da güçleneceğine olan inancı pekiştirirken, diğer taraftan da Türkiye’nin bölgesel liderlik pozisyonunun daha da öne çıkmasını sağladı.

Mısır’da 2013’te yaşanan benzer bir sürecin başarılı olması ve demokratik seçimle işbaşına gelen Mursi hükümetinin iktidardan uzaklaştırılmasına an be an şahit olan Arap kamuoyu, Türkiye’deki darbe girişimini de aynı bağlamda görüp tepki gösterdi.

Arap devrimleri sürecinde Mısır’dan Yemen’e, Suriye’den, Libya’ya halkların özgürlük taleplerinin destekçisi olarak direniş hattının en kararlı savunucusu olan Türkiye’nin, bazı dış güçlerce planlandığına ve desteklendiğine inanılan bir askeri darbe ile istikrarsızlığa sürüklenmek istenmesi, Arap halkları nezdinde var olan son umut kıvılcımının da yok edilmesi amacını taşıdığı şeklinde yorumlanmalı.

Önemli bir mesaj
Bu nedenle ideolojik farklılıklara bakılmaksızın Erdoğan’ın çağrısını takip eden milyonlarca Türkiye vatandaşının kısa bir süre içinde sokaklara dökülerek darbeye karşı durmasının, Arap halkları için de önemli mesajlar içerdiğini söylemek yanlış olmaz. Demokratik bir yönetimin Müslüman bir ülkede başarılı bir biçimde var olabileceğini gösteren Türkiye, 2002’den bu yana sürdürdüğü istikrarlı çizgisiyle bu durumu bir anlamda teyit etti.

Türkiye, darbe girişimi karşısındaki kararlı direnişiyle de artık dış aktörlerin Ortadoğu’da diledikleri biçimde kendilerine yakın kimi aktörleri kullanarak iktidarları yıkamayacağını gösterdi.

Türkiye halkının darbe girişimi karşısındaki kararlı duruşu, Mısır, Suriye, Yemen ve Libya gibi ülkelerdeki devrim süreçlerinin tam anlamıyla başarıya ulaşamaması nedeniyle hayal kırıklığı içerisinde olan Arap kamuoyu için de bir umut ışığı olarak görülmeli. Bunun da ötesinde Türkiye’de yaşanan bu durumun istikrarsızlık, ekonomik sıkıntılar ve şiddet sarmalındaki İslam dünyasının birçok ülkesinde de benzer bir etki yaratması muhtemel.

Bu nedenledir ki, Filistin’den Pakistan’a, Cezayir’den Afganistan’a, Bosna’dan Malezya’ya tüm İslam coğrafyası halkları Türkiye’nin darbe girişimi karşısında gösterdiği direnişi heyecanla takip etti. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması sadece Türkiye için değil İslam coğrafyası için de bir başarı hikayesi olarak anlamlandırılmalı.

Yaşanan olayların bir başka boyutu da Türkiye’nin İslam coğrafyasındaki liderlik pozisyonu ile ilgili. Darbe girişiminin başarısız olması bir taraftan Türkiye’ye olan güveni ve ülkenin daha da güçleneceğine olan inancı pekiştirirken, diğer taraftan da Türkiye’nin bölgesel liderlik pozisyonunun daha da öne çıkmasını sağladı.

Bu yazının orjinali 4 Ağustos 2016 tarihinde Al Jazeera sitesinde yayınlanmıştır.