Astana Zirvesi ve Sonrası

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Araştırmacısı Oytun Orhan, Türkiye’nin Suriye meselesinde siyasi çözüm konusunda inisiyatif almasının, Rusya ve İran ile ortak bir çaba içine girmesinin temel nedenlerinden birinin YPG ile mücadele edebilmek olduğunu söyledi. Orhan’a göre Türkiye’nin böyle bir ortamda YPG'yi siyasi sürecin bir parçası ve masada taraflardan biri olarak kabul etmesi gerçekçi gözükmüyor.

Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği YPG’nin önümüzdeki Cenevre görüşmelerinde masada olmasına itiraz edeceğini, Rusya ve İran’ın ise bu konuda daha tarafsız durma çabası içinde olacağını söyleyen Orhan, bu ülkelerin YPG'nin görüşmelere katılma konusunda ısrarcı olmadıklarını vurguluyor. Rusya’nın YPG’nin Cenevre masasında olması talebinde bulunacağını zannetmediğini söyleyen Orhan, böyle bir talebin, Türkiye, Rusya ve İran'ın ortak girişiminin baştan çökmesi anlamına geleceğini söylüyor.

Amerika'nın sürecin dışında kalmasının da YPG’nin elini zayıflattığını düşünen ORSAM uzmanı, Amerika’nın Trump ile birlikte Suriye meselesinde çözüm sürecinin bir parçası olması halinde PYD'nin siyasi çözüm masasında olması konusunda ABD baskılarının gündeme gelebileceğine inanıyor. Oytun Orhan, Astana toplantısının ardından oluşan yeni durumu ve Cenevre’ye doğru gidilirken bölge devletleri ve uluslararası güçlerin olası yaklaşımlarını değerlendirdi.

 

Söyleşi: Yeter Polat

 

 - Astana görüşmeleri sizce planlandığı gibi mi geçti?

Astana görüşmeleri için beklentileri çok yüksek tutmamak gerekiyor. Astana zirvesinin temel amacı 30 Aralık 2016'da ilan edilen ateşkesin kalıcı olmasını sağlamak ve bu ateşkesin daha uzun sürebilmesi için üç ülkenin garantörlüğünde mekanizmaların oluşturulmasını sağlamak. Bu açıdan bakılacak olursa Astana görüşmelerinin başarılı olduğunu söylemek mümkün. Rusya ve İran rejim kanadı üzerindeki etkisini kullanarak ateşkes ihlallerini denetleyecek. Aynı şekilde Türkiye de muhalifler üzerindeki ikna gücü sayesinde bu kanadın olası ateşkes ihlallerine karşı önlemler alacak. Üç ülkenin de samimi olması ve en etkili ülkeler olması nedeniyle de başarı şansının geçmiş ateşkeslere göre yüksek olduğunu söylemek mümkün.

 

-Ateşkes devam edecek diyebilir miyiz?

Suriye'de ateşkesin, silahların tamamen susması demek olduğunu söylemek gerçekçi olmaz. Bir kere IŞİD ve Şam'ın Fetih Cephesi'nin ateşkesin dışında tutulduğunu söylememiz gerekiyor. Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu, ABD’nin YPG ile birlikte IŞİD'e karşı Rakka'da sürdürdüğü operasyon, İdlib'te Nusra hedeflerine yönelik operasyonlar ve oradaki muhalifler arasında süren iç çatışmalar muhtemelen devam edecektir. Ama ılımlı muhalifler ile Suriye rejimi, İranlı milis güçler ve Rusya arasındaki çatışma ve hava saldırılarının Cenevre'de gelecek ay yapılması planlanan görüşmelere kadar duracağını söylemek mümkün.

 

-Zaten Astana için 'Cenevre öncesi bir canlandırma provası' yorumu yapılmakta. Yine Türkiye ile Rusya'nın Suriye hükümetiyle muhalefeti bir araya getirme çabası olarak da değerlendirenler var. Sahada bir takım değişiklikler yaşandığını izliyoruz. Eski tablo ile kıyaslamak gerekirse hangi güçlerin pozisyonlarında bir değişiklik oldu?

Suriye iç savaşı başladığından bu yana birçok dönüm noktası yaşandı. Öyle anlar yaşandı ki rejimin yıkılacağı ve muhaliflerin başarılı olacağı kanaati hakimdi. Ama rejim bir şekilde başarılı oldu ve karşı harekete geçti. Sonrasında öyle durumlar yaşandı ki, rejimin muhalifleri tamamen bastıracağı ve iç savaşın sonlanacağı yorumları yapıldı. Ama Rusya'nın müdahalesine kadar ciddi bir ilerleme ve herhangi bir taraf için bir başarıdan söz etmek mümkün olmadı. Rusya'nın müdahalesi öncesinde de rejimin yıkılmaya çok yakın olduğuna yönelik değerlendirmeler yapılıyordu. Ama Eylül 2015 sonrasında Rusya, Suriye sahasındaki güç dengesini kritik biçimde değiştirdi. En son Halep'i rejimin alınmasıyla birlikte askeri dengelerin rejim lehine döndüğü bir durumla karşı karşıya kaldık. Ama o denge bize Suriye'de askeri bir sonuç almanın hala mümkün olmadığını gösteriyor. Suriye topraklarının büyük bir bölümü bugün hala birçok farklı örgütün kontrolünde ve Suriye rejimi bu geniş alanları kontrol edebilecek askeri güce sahip değil. Rusya'nın da uzun yıllar bu savaşı sürdürme niyeti yok. Rusya, artık Suriye'deki sınırlarına ulaştığını düşünüyor ve ılımlı muhaliflerle siyasi çözüme ulaşarak Suriye'deki çıkarlarını koruma amacında. Özellikle Amerika ve Batı'nın Suriye sorununa sadece IŞİD ile mücadele perspektifinden yaklaşması, mülteci ve IŞİD üzerinden yeni risk alanlarının ortaya çıkması da Batı ve Amerika’nın Suriye politikasını değiştirdi, ilgisini azalttı. Sadece IŞİD ve mülteciler konularına odaklanmasına neden oldu. Bu da bir kısım Suriye'de muhalifler arasında çıkış olarak siyasi çözümün en uygun seçenek olduğu düşüncesini doğurdu. Türkiye'nin yine önceliğinin IŞİD ve YPG'ye kayması muhalifleri siyasi çözüme yakınlaştırdı. Rejim üzerinde de özellikle Rusya'nın sınırlarına ulaşması ve siyasi çözüm istemesi rejimin de bütün Suriye topraklarını kontrol etmesinin imkansızlığının görülmesi tarafları tavize ve siyasi çözüme yönlendirmiş gibi gözüküyor.

 

-Önümüzdeki ay yapılacak olan Cenevre toplantısına PYD davet edilir mi?

Türkiye'nin siyasi çözüm konusunda inisiyatif alması, Rusya ve İran ile ortak bir çaba içine girmesinin temel nedenlerinden biri YPG ile mücadele edebilmekti. Böyle bir ortamda Türkiye'nin YPG'yi siyasi bir sürecin parçası olarak, masada taraflardan biri olarak kabul etmesi gerçekçi gözükmüyor. Türkiye bakışıyla YPG bir terör örgütü olduğu için önümüzdeki  ay gerçekleşmesi planlanan Cenevre görüşmelerinde masada olmasına itiraz edeceğini kolaylıkla öngörebiliriz. Rusya ve İran ise bu konuda daha tarafsız durma çabası içinde. YPG'nin görüşmelere katılma konusunda hiçbir zaman ısrarcı olmadıkları anlaşılıyor. Türkiye, Suriye Kürtlerinin masada olması konusunda diğer ortakları ile aynı düşünüyor ancak Suriye Kürtlerini YPG'nin temsil etmesi konusunda itirazları var.

 

-ENKS, bu yüzden mi Astana'ya davet edildi?

Evet. ENKS'nin Astana'da olması, Suriyeli Kürtlerinin masada olması onların da beklentilerinin ve taleplerinin dikkate alınacağı konusunda işaret. Türkiye'nin itirazı Suriyeli Kürtlere ilişkin değil, Suriyeli Kürtleri temsil konusunda. Dolayısıyla Türkiye'nin bundan sonra Fırat Kalkanı'nda IŞİD'e karşı yürüttüğü mücadeleyi sonraki aşamada YPG’ye karşı sürdürmek isteyeceği bir ortam içinde YPG'nin siyasi sürece dahil edilmesi ihtimali çok düşük görünüyor.

 

-O zaman Caferi'nin kapanışta açıkladığı görüşleri, Türkiye'nin beklentisine denk bir tavır ifadesi olarak mı değerlendiriyorsunuz? Türkiye ve Suriye rejimi artık Kürtlerle ilgili konularda ortak bir yaklaşım içerisindedir denilebilir mi?

Sadece bu pencereden baktığımızda Türkiye ve Suriye'nin aynı pozisyonda olduğunu söylemek mümkün. Türkiye bütün toplumsal grupların haklarının korunduğu, eşit vatandaşlık temelinde bir arada özgürce yaşadığı bir Suriye konusunda hem fikir. Ama etnik veya mezhepsel temelde bölünmeye doğru giden veya bir federal sisteme doğru giden, Suriye'nin toprak bütünlüğünün risk altına gireceği, sınırlarının değişmesi ihtimalinin doğacağı herhangi bir gelişmeye karşı çıkacaktır.

 

-Rusya ve İran'ın PYD'nin Astana'da olma ya da olmama konusunda ısrar etmediğini söylediniz. Cenevre'de de bu ısrar olmazsa ne olur sizce? Ya da Rusya ve İran ısrar ederse PYD, Cenevre'de olabilir mi?

Böyle bir talepte bulunacaklarını zannetmiyorum. Böyle bir talep, Türkiye, Rusya ve İran ortak girişiminin baştan çökmesi demek olur. Ben böyle bir zorlamada, talepte bulunulacağını düşünmüyorum. YPG’nin elini zayıflatan bir başka unsur da ABD’nin sürecin dışında kalması. YPG/PYD'nin en büyük destekçisi ABD ve Batı. Ancak Avrupa’nın neredeyse hiç etkisi kalmadı. ABD de belki Trump ile sahneye dönebilir ve o zaman ABD sürecin etkin parçası olursa PYD'nin siyasi çözüm masasında olması konusunda bazı ABD baskıları gündeme gelebilir. Ancak şimdiki haliyle PYD'nin Cenevre masasında olacağına yönelik ihtimalleri çok gerçekçi bulmuyorum. Türkiye ABD’nin bu yönde baskısı olursa da direnecek ve o çözüm masasından çekilecektir diye düşünüyorum.

 

-Görünen o ki Astana, Moskova Bildirisi’nde yer alan konuların yinelendiği bir toplantı oldu. Başka şeyler de oldu mu?

Astana’yı daha önce Moskova'da dış aktörlerin üzerinde mutabık kaldıkları konulara, sorunun doğrudan muhataplarının dahil edilmesi olarak da görebiliriz. Suriyeli muhalifler ve rejim de Astana ile bu dış uzlaşıya uyduklarını taahhüt ettiler. Dolayısıyla içerik olarak farklı bir içerik olmasa da muhatapları açısından ve ateşkesi sağlayacak silahlı grupların masada olması açısından farklılık taşıyor.

 

-ABD'nin Astana'daki varlığına dair İran’ın cılız sayılabilecek itirazları oldu. Buna karşılık ABD “makul” bir tavır sergiledi. Bu durumu Trump sonrası dönemin belirsizliği ile ilişkilendirenlerde var. İran’ın itirazının altındaki gerçek neden nedir ve Ortadoğu bağlamında Trump’ın başkanlığında yakın gelecekte neler olacak?

Trump'ın kampanya döneminde hem de seçildikten sonra yaptığı açıklamalarda Ortadoğu’da geleneksel müttefiklik ilişkilerine döneceği sinyalleri verildi. İsrail ile ilişkilerin yeniden düzeleceği ve tam koordinasyon içinde olunacağı bir döneme girileceği görülüyor. Buna karşın İran ile Amerika arasında sağlanan yumuşama sürecinin çökeceği yönünde ciddi işaretler söz konusu. Diğer yandan özellikle Rusya'ya gönderilen olumlu mesajlar, Trump'ın Rusya ile Ortadoğu'da daha fazla işbirliği imkanı doğacağı yönünde bir beklenti oluşturdu. Bununla birlikte Trump ile birlikte Amerika'nın Suriye'de sadece IŞİD ile mücadeleye odaklanacağı düşünülüyor ve siyasi çözüm konusunda Suriye'nin genelinde bir barış sağlanması konusuna ise halen dışında kalmak istiyor gibi ve bu nedenle Rusya, İran ve Türkiye arasında sürdürülen inisiyatife dışarıdan destek vermeyi tercih edebilir. Yani bu durumda Amerika'nın, yine de bu sürecin çok etkin bir aktör olmayabilir. Sadece dışarıdan destek verecektir. Amerika için şimdilik öncelik IŞİD'le mücadele ve Rakka Operasyonu. Tabi bu konuda da Amerika bir ikileme girecek. Amerika ya Rakka’da YPG ile işbirliğine devam edecek, ya da Türkiye ile birlikte hareket etmek durumunda kalacak. ABD’den gelen ilk işaretler, Amerika'nın YPG ile olan işbirliğine devam edeceği yönünde. Bu da Amerika ile Türkiye arasında krizin derinleşmesi anlamına gelecek. Türkiye'nin de Rusya ve diğer bölge ülkeleri ile daha fazla işbirliği geliştirerek kendi çıkarlarını koruma yoluna gitmesine neden olacak.

 

-ABD'nin Irak'taki koalisyon sözcüsü John Dorrian’ın dikkat çeken bir açıklaması oldu geçtiğimiz günlerde, PKK'nin Şengal'deki varlığıyla ilgili Irak hükümetiyle görüştüklerini açıkladı. Bu ABD - YPG ilişkilerini etkiler mi?

Şu anda Amerika için IŞİD'le mücadelede YPG tek alternatif gibi gözüküyor. Ama Irak'ta, merkezi ordu ve Peşmerge Güçleri Sincar bölgesinde IŞİD'le mücadelede ittifak yapabileceği müttefikler. Amerika'nın Irak Kürt Bölgesi, Irak hükümeti ve Türkiye ile olan ilişkileri onun Sincar'da PKK ve PKK'ya bağlı Yezidi milis güçlerle askeri angajmana girmesindeki engeller. Buna ihtiyaç da hissetmiyor. Diğer müttefikleriyle olan ilişkileri nedeniyle de orada PKK varlığını çekilmesini talep ediyor. Oradaki PKK varlığı Türkiye'yi bir askeri operasyona yönlendirebilir kaygısı da var. Bunu da engelleyebilmek açısından o bölgede PKK'ya bağlı unsurların çekilmesi ve diğer müttefiklerinin de kabul edebileceği şekilde Peşmergelerin kontrolü alması yönünde bir bakışı olduğu görülüyor.

 

-Türkiye'nin Astana görüşmelerinden memnun döndüğü görülüyor. Türkiye orta vadede Cenevre'den ne umuyor?

İlk aşamada Cenevre'ye kadar ateşkesin kalıcı olup olmayacağı izlenecek. Cenevre toplantısına kadar ateşkes konusunda bir ilerleme sağlanmış olur ise, Cenevre ile birlikte iktidarın durumu, Esad'ın geleceği, silahlı unsurların ne olacağı gibi daha zor konu başlıklarıyla ilgili görüşmelere geçileceği tahmin ediliyor. Bunun da tabi ilk Cenevre görüşmesinde gerçekleşmesini beklemek doğru olmaz. En azından Suriyeli muhalifler ve rejim kanadının yüz yüze burada karşılıklı eleştirilerini dile getirmesi ve bir diyalog kanalının taraflar arasında açılacak olması en gerçekçi beklenti gibi. Bunun ötesinde ilk Cenevre toplantısından da bir siyasi çözüm uzlaşı beklemek gerçekçi olmaz.