BAE-Suudi Ekseninin Mısır’ı Kuşatma Çabası

2010 yılından itibaren küresel ve bölgesel düzlemde yaşanan birtakım gelişmeler Ortadoğu bölgesinde BAE-Suudi liderliğindeki “Batı yanlısı statükocu” bloğun güvenliğini zayıflatan sonuçlar açığa çıkarmıştır. Küresel düzlemde yaşanan en önemli gelişme kaya gazı devrimi ile Ortadoğu enerji kaynaklarına bağımlılıktan kurtulan ve yükselen Çin tehdidini dengelemek için yönünü Asya-Pasifik bölgesine dönen ABD’nin “Batı yanlısı statükocu” rejimlere olan güvenlik garantilerini azaltma girişimidir. Bölgesel düzlemde yaşanan en önemli gelişme ise Arap Baharı sürecinde BAE-Suudi ekseninin liderlik ettiği “Batı yanlısı statükocu” blok zayıflarken İran’ın liderlik ettiği “revizyonist direniş ekseninin” güçlenmesidir. Bu süreçte BAE-Suudi ekseni kendi güvenliklerini sağlamak ve artan İran tehdidini dengelemek için alternatifler aramaya başlamıştır. Sahip olduğu imkân ve kabiliyetler sebebiyle, üzerinde ekonomik ve politik bir vesayet oluşturmak suretiyle, Mısır’ı Körfez güvenlik mimarisinin temel unsuru haline getirmek bu eksen için politik bir öncelik haline gelmiştir.

Ekonomik Sıkıntılar; Mısır Dış Politikasının Temel Belirleyicisi
Mısır, Arap dünyasının entelektüel merkezini teşkil etmenin yanı sıra gelişmeye müsait insan kaynağına, giderek daha da artan eğitimli bir nüfusa ve bölgenin en güçlü ordusuna sahiptir. Jeopolitik olarak bölgenin merkezinde yer alan Mısır, İslam öncesi ve İslami dönemde bölgede liderlik rolü üstlenmiş olup engin bir askeri tecrübeye sahiptir. Mısır’ın bu askeri, demografik ve kültürel kaynakları, son dönemde kendi rejimlerini tehdit altında hisseden BAE-Suudi ekseninin güvenlik ihtiyacı için Mısır’ı en önemli alternatiflerden biri haline getirmiştir.

Mısır, her ne kadar birçok açıdan Arap dünyasında merkezi bir konumu işgal etse de önemli zayıflıkları da bünyesinde taşımaktadır. Bu zayıflıkların en önemlisi hiç şüphesiz ülkenin kronikleşen ekonomik sorunlarıdır. Hızla artmaya devam eden nüfusa ilaveten düşük büyüme oranlarının yol açtığı yüksek işsizlik rakamları, ülkenin bu nüfusu beslemek için yeterli temel gıda kaynaklarına sahip olmaması ve yüksek sübvansiyonların kamu bütçesi üzerinde oluşturduğu baskı bu sorunların bazılarıdır. Mısır dış politikası önemli ölçüde bu devasa ekonomik sorunlar tarafından tayin edilmektedir.

Geçmişten günümüze Mısır dış politikasında yaşanan önemli kırılmalar büyük ölçüde ülkedeki ekonomik sorunların ağırlaşmasıyla alakalıdır. Örneğin Nasır’ın liderliğini yaptığı Pan-Arabizm/Arap Sosyalizmi ideolojisinin 1970’li yıllarda terk edilerek, Sovyetlerden uzaklaşılma pahasına, ülkenin ekonomi politikalarında köklü bir değişikliğe gidilmesi (İnfitah/Liberal iktisat politikaları) ve Mısır’ın, Camp David Anlaşması’nı imzalayarak İsrail’i tanıyan ilk Arap ülkesi olması ekonomik sorunların ülke siyasetini domine ettiği önemli kırılma anlarıdır. Mısır, sonuçta İnfitah politikası ile Körfez ülkelerinden önemli miktarda dış yatırım ve yardım almış, Camp David Anlaşması ile de İsrail’den sonra en çok ABD yardımı alan ülke konumuna yükselmiştir.

Mısır üzerinde ekonomik ve politik bir vesayet oluşturma gayreti içerisinde olan BAE-Suudi ekseni, ülkenin içinde bulunduğu bu ekonomik sorunları ve ekonomik sorunların Mısır siyaseti üzerindeki belirleyiciliğini önemli bir avantaj olarak görmektedir. Özellikle Arap Baharı sürecinde Mısır’ın içine düştüğü kargaşa ortamı ülkenin ekonomik istikrarını iyice bozmuş ve ülkeyi BAE-Suudi ekseninin ekonomik müdahalesine açık hale getirmiştir.

BAE-Suudi Ekseninin Mısır’ın Ekonomik Kaynaklarını Kontrol Etmeye Dönük Çabası
Yaklaşık 330 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe sahip olan Mısır’ın en önemli dört gelir kalemi işçi dövizleri, turizm gelirleri, Süveyş Kanalı geliri ve doğrudan finansal yatırımlardır. BAE-Suudi ekseninin son dönemde takip ettiği politikaya yakından baktığımızda, ekonomik açıdan son derece önemli olan bu kaynaklar üzerinde tam kontrol sağlamak suretiyle Mısır üzerinde ekonomik ve politik bir vesayet oluşturma amacı güttüklerini kolaylıkla tespit edebiliriz.

20 milyar dolar civarında seyreden işçi dövizleri -bu işçilerin büyük çoğunluğu Körfez bölgesinde çalışmaktadır- Mısır milli gelirinin en önemli gelir kalemlerinden birini teşkil etmektedir. Körfez bölgesine işçi ihracı bir taraftan artan nüfusun istihdam üzerinde oluşturduğu baskıyı hafifletirken diğer taraftan ülkeye giren işçi dövizleri önemli bir ekonomik kaynağa dönüşmektedir. Ülkeye giren bu dövizin kaynağı ise önemli oranda BAE-Suudi ikilisinin başını çektiği Körfez ülkeleridir. Dolayısıyla BAE-Suudi ekseninin Mısırlı işçiler üzerinden Mısır ekonomisini manipüle etme imkân ve kabiliyeti oldukça fazladır. Bunun en canlı örneği ise 2008 yılında çıkan küresel ekonomik kriz sürecinde Körfez ülkelerinde yaşanan işten çıkarmalar sonucu çok sayıda Mısırlı işçinin ülkelerine geri gönderilmesidir. Bu durum ülkeye giren işçi dövizlerinde yaklaşık %20 oranında bir azalmaya sebep olmuştur. Aynı dönemde küresel bazda artan gıda fiyatları da Mısır ekonomisini çok zor durumda bırakmıştır. Aslen ülkede 2010 yılında başlayan sokak hareketlerini tetikleyen en önemli gelişmelerden biri de küresel ekonomik krize bağlı olarak yaşanan bu gelişmelerdir.

Mısır ekonomisi için ikinci en önemli gelir kaynağı turizm gelirleridir. Arap Baharı öncesi 12 milyar doları aşan turizm gelirleri Arap Baharının yol açtığı kargaşa ortamı ile azalarak son sekiz yılda ortalama 7 milyar dolara gerilemiştir.

Son dönemde BAE-Suudi ekseninin Kızıldeniz kıyısına dünyanın en büyük turizm merkezlerinden birini kuracak olması, yakın gelecekte Mısır turizm sektörünü ciddi bir rekabete zorlayarak turizm gelirlerinde yeni bir azalmaya sebep olacaktır. Çünkü “Vizyon 2030”un ekonomik hedeflerine ulaşabilmek için turizm gelirlerini artırmaya ihtiyaç duyan Suudi yönetimi, Kızıldeniz sahiline 500 milyar dolarlık bir yatırımla inşa etmek istediği mega turizm kenti NEOM ile Kızıldeniz’de insansız 50 adayı seçkin bir turizm merkezine dönüştürmeyi planlamaktadır. Projenin toplam alanı 33 bin km2 olup (yaklaşık Belçika kadar) Maldivler, Seyşeller, Bali ve Hawaii’nin toplam büyüklüğüne denktir.

Mısır için en önemli diğer bir gelir kalemi Süveyş Kanalı’ndan elde edilen geçiş ücretleridir. 2018 yılında 6 milyar dolar civarında gerçekleşen bu gelir kalemi Mısır ekonomisinin en önemli üçüncü döviz girdisini teşkil etmektedir. Arap Baharı sürecinde BAE-Suudi ekseninin Kızıldeniz bölgesine hem ekonomik hem de güvenlik gerekçesi ile yaptığı yatırımlar ve İsrail’in Süveyş’e paralel bir kanal açarak Kızıldeniz’den Akdeniz’e alternatif bir suyolu inşa projesi yakın gelecekte Mısır’ın Süveyş gelirlerinde ciddi bir azalmaya yol açabilecek potansiyel tehditlerdir.

BAE-Suudi ekseninin tüm gelirleri Hürmüz Boğazı’ndan geçen petrole bağımlı olduğu için, İran ile yaşanan gerilim, Kızıldeniz ve Süveyş geçişini bu eksenin ekonomik güvenliği açısından önemli hale getirmiştir. Bu süreçte BAE bir taraftan Süveyş Kanalı civarında sanayi bölgeleri kurmak için çalışırken diğer taraftan Bab el-Mendeb Boğazı’nda stratejik noktalara konuşlanmaya çalışmakta, S. Arabistan ise Tiran ve Sanafir adaları üzerinden Sina bölgesine bir köprü projesi ile bölgede ağırlığını artırmaya çalışmaktadır. BAE-Suudi ekseni, Afrika Boynuzu ülkeleri ile son yıllarda geliştirdiği Riyalpolitiğe dayanan etkili diplomasi yöntemleri sayesinde Kızıldeniz’in güney ucunda ve Bab el-Mendeb Boğazı’nda zaten etkili bir güç olmayı başarmıştı. Eğer BAE-Suudi ekseni, Arap Baharı sürecinde yaşadığı ulusal güç kaybını da kullanarak, Mısır üzerindeki etkisini de artırmak suretiyle Kızıldeniz’i bir “iç deniz” haline getirmeyi başarabilirse Mısır için en önemli gelir kalemlerinden turizm ve Süveyş Kanalı gelirlerinde ciddi bir azalma kaçınılmaz olacaktır.

BAE-Suudi ekseninin Mısır üzerinde tam kontrol sağlamak için başvurduğu son ekonomik araç doğrudan finansal yatırımlardır. 2004-14 yılları arasında yüksek seyreden petrol fiyatlarının yol açtığı devasa petro-dolarlar BAE-Suudi ekseni için, Riyalpolitiği, Mısır siyasetini kontrol etmek için en etkili araç konumuna yükseltmiştir. Özellikle 2008 yılında başlayan küresel ekonomik kriz ve akabinde gelişen Arap Baharının Mısır’da ağırlaştırdığı ekonomik koşullar ülkeyi gittikçe BAE-Suudi ekseninden gelen finansal kaynaklara bağımlı hale getirmiştir. Bu fırsatı iyi değerlendiren BAE-Suudi ekseni kaynaklı fonlar Mısır’daki telekomünikasyon, bankacılık ve enerji gibi kritik alanlarda en büyük yatırımcı pozisyonuna yükselmiştir. Bu dönemde Mısır’a Körfez kaynaklı sermaye akışı ülkeye gelen toplam doğrudan yatırımların %36’sına ulaşmıştır. BAE-Suudi ekseni kaynaklı finansal yatırımlar ve yardımlar 2013 yılında Mısır’da yaşanan askeri darbe ile iyice artmış, sonuçta BAE-Suudi ekseni Mısır’ın içine düştüğü zayıflıktan yararlanarak ülke ulusal varlıklarını önemli ölçüde yağmalamıştır.

BAE-Suudi Ekseni Mısır’a Dönük Politikasının Amaçları
BAE-Suudi ekseninin ekonomik ve politik girişimlerle Mısır’ı teslim alma çabasının altında iki önemli sebep yatmaktadır; BAE-Suudi ekseni tarafından yağmalanan Mısır ulusal kaynakları üzerindeki kazanımları korumak, hatta genişletilme güdüsü ve Mısır’ın sahip olduğu askeri, demografik ve kültürel kaynakları BAE-Suudi ekseninin güvenliği için seferber etmek.

Son dönemde Körfez ekonomilerinin azalan hidrokarbon gelirleri, üretken, becerikli ve büyük bir nüfusa sahip olan Mısır’ı bölgesel ekonomik dönüşümde önemli bir aktör haline getirmiştir. Hâlihazırda yüksek vasıflı Mısırlı işgücü Körfez bölgesindeki tüm sektörlerde çok etkili görevler icra etmektedirler. Demografik boyutu, Arap dünyası açısından stratejik ve kültürel önemi sebebiyle Mısır’da yönetimin İslami bir kadro tarafından (Müslüman Kardeşler) devralınması, bu İslami düşüncenin tüm bölgeye kolayca yayılmasına yol açabilir ve bu kadro BAE-Suudi ekseni tarafından son dönemde yağmalanan Mısır ulusal kaynaklarını geri almayı deneyebilir. Nasır sonrası dönemde Arap dünyası için güç ve istikrar kaynağı olan Mısır’ın, bölgedeki statüko yanlısı blok için istikrar bozucu bir aktör olarak davranabilme ihtimali BAE-Suudi eksenini oldukça rahatsız etmektedir. Mısır ekonomisi üzerinde BAE-Suudi ekseninin olası bir kontrol elde etmesi, Mısır’ın statükocu blok için istikrarsızlık kaynağı olma riskini ortadan kaldıracaktır.

Yemen ve Katar krizleri de ortaya koymuştur ki bölgesel krizleri, hele de bu krizlerin çözümü askeri kapasiteye dayanıyorsa, BAE-Suudi ekseninin kendi imkanları ile aşmaları olanak dışıdır. Her iki olay da sonuçta “Mısır’sız savaş olmaz.” deyimini bir kez daha doğrulamıştır. Her iki krizde de BAE-Suudi ekseni çok önemli askeri, diplomatik ve ekonomik kaynakları devreye koysa da 2019 yılı başları itibariyle, kendi lehlerine politik bir sonuç elde etmekte başarısız oldular. Bu durum, Mısır’ın askeri, demografik ve kültürel kaynaklarına dayanmadan BAE-Suudi ekseninin kendi güvenliklerini sağlama ve İran’ı sınırlayarak Ortadoğu bölgesinde kendi lehlerine politik bir düzen kurmalarının olanak dışı olduğunun en önemli kanıtı olmuştur.

BAE-Suudi ekseninin bu çalışma boyunca anlatılan politikasının temel amacı, BAE-Suudi petro-dolarları ve Mısır’ın askeri, demografik ve kültürel kaynakları ile “Batı yanlısı, ılımlı ve statükocu bir Arap uzlaşısı” yaratmaktır. Mısır ekonomisi üzerinde BAE-Suudi ekseni tarafından sağlanacak tam kontrol, Mısır’ın askeri, demografik ve kültürel kaynaklarını BAE-Suudi ekseninin rejim güvenliği için önemli bir ağırlık noktası haline dönüştürecektir.


[1]Doktorasını YTÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Suudi Arabistan’ın Güvenlik Algısı ve Dış Politikasının Değişimi (2010-17)” isimli tezle tamamlayan Necmettin Acar Ortadoğu’da güvenlik ve dış politika alanlarında çalışmaktadır.