Cenevre 2 Konferansı İlk Oturumunun Ardından

Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Suriye’deki iç savaşın çıkmaza girmesi neticesinde karşıt kampları destekleyen iki büyük güç ABD ve Rusya, Suriye’de tek çıkış yolunun siyasi çözüm olduğu konusunda uzlaşmıştı. Bu mutabakatın sonucu olarak Haziran 2013 tarihinde ABD ve Rusya öncülüğünde BM Daimi Üyeleri, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Arap Ligi ve aralarında Türkiye’nin de olduğu bazı bölge ülkelerinin katılımı ile Cenevre Konferansı gerçekleşmişti. Konferans sonunda 30 Haziran 2013 tarihinde Suriye’de siyasi geçiş için yol haritasını belirleyen Cenevre Bildirisi yayınlanmıştı. Bildiri temel olarak, tam yürütme gücüne sahip, içinde rejim ve muhaliflerden temsilcilerin yer alacağı geçiş hükümeti kurulmasını, geçiş hükümetinin seçimleri denetlemesi ve ülkede demokrasiye geçişin önünü açmasını öngörmekteydi. Ayrıca, Suriye’nin tüm toplumsal kesimlerini içeren bir ulusal diyalog sürecinin başlatılması, yasal sistemin gözden geçirilmesi, özgür ve çok partili seçim için yeni kurumların kurulması gibi başlıklar bildiride yer almıştı.
 
Cenevre Konferansı’nın ardından, uzlaşılan maddeleri hayata geçirmek adına tarafları bir araya getirme çabaları yürütülmüştü. Ancak muhalefeti kimin temsil edeceği, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Suriye’nin geleceğindeki rolünün ne olacağı konularındaki anlaşmazlıklar nedeniyle ikinci toplantı gerçekleştirilememişti. Çabalar 2013 yılının Kasım ayında sonuç verdi ve BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Suriye’de barışçıl geçiş için araç olacak Cenevre 2 Konferansı’nın 22 Ocak 2014 tarihinde toplanacağını açıkladı.
 
Suriye hükümeti 27 Kasım 2013 tarihinde Cenevre 2 Konferansı’na katılacağını açıklamış ancak heyetlerinin Konferans’ta “hiç kimseye iktidarı devretmeye gitmeyeceğini” bildirmişti. Rejim ve muhaliflerin uzlaşamamasının en önemli nedenini ise Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ülkenin geleceğinde yer alıp alamayacağına ilişkin tartışmalar oluşturmaktaydı Beşar Esad Konferans’tan üç gün önce Batı basınına verdiği röportajda “"Eğer halk da bunu istiyorsa, aday olmamam için bir neden görmüyorum. Kısacası, adaylık ihtimalim yüksek” ifadelerini kullanmıştı. Bu ifadeler ile ülkenin geleceğindeki rolünün tartışmaya açık olmadığı mesajını vermişti. Aynı röportajda, muhalefetle iktidarı paylaşmalarının söz konusu olmadığını ve Cenevre 2 Konferansı’nın “terörizmle savaşa” odaklanması gerektiğini savunmuştu.
 
Muhaliflerin Konferans’a katılım kararı ise zor bir sürecin ardından gerçekleşti. Suriye Ulusal Koalisyonu ilk aşamada, Beşar Esad iktidarı bırakma garantisi vermeden Konferans’a katılmayacaklarını açıkladı. Ancak ABD’nin baskısı ile Konferans’tan sadece 4 gün önce katılacaklarını açıkladı. Bu karar dağınık haldeki siyasi ve askeri muhalifler arasında tartışma yarattı. Siyasi muhalefetin bir bölümü ve sahada yer alan askeri muhalefetin büyük bölümü Cenevre Konferansı’nı desteklemediklerini açıkladı. Hatta bazı silahlı muhalif gruplar Konferans’a katılanları “hainlikle” suçladı. Ulusal Koalisyon içindeki en büyük blok Suriye Ulusal Konseyi de Konferans’ı boykot edeceğini açıkladı. Ulusal Konsey, Esad iktidarı bırakmadan müzakereye yanaşmayacakları vaadine ters düşeceği, sahadaki aktivist ve savaşçıların Konferans’ı onaylamadıkları gerekçeleriyle katılmamayı seçtiklerini açıkladı.
 
Konferans öncesi bu gelişme ve açıklamalar, Cenevre 2’nin Suriye’de iç savaşı sonlandırmak adına kritik bir aşama olacağını ilişkin beklentileri düşük seviyede tutmuştu. Ancak siyasi çözümün tek yol olduğu konusundaki mutabakat, Cenevre sürecinin tek araç olarak desteklenmesini beraberinde getirdi. Konferansın sunabileceği tek başarının Suriyeli sivillere insani yardımın ulaşması için güvenli koridorların kurulması olabileceği görüşü hakimdi. Bunun ötesinde ateşkes ya da siyasi geçişe yönelik adım atılması birçok faktör nedeniyle mümkün değildi. Bu faktörler şu şekilde sıralanabilir:
 
- Cenevre 2 Konferansı’nın en büyük zayıflığı görüşmelerin, gerçekten bir şeyler yapabilecek güce sahip olan ancak bu konuda samimi olmayan rejim ile bir şeyler yapmak isteyen ancak bunu hayata geçirecek güce sahip olmayan muhalifler arasında yürütülüyor olmasıdır.
 
- Son aylarda sahada rejim ile muhalifler arasındaki güç dengesi rejim lehine dönmüştür. Bu ortamda ne rejim taviz vermek konusunda istekli olacak ne de muhalifler zayıf konumda siyasi geçişi müzakere etmek isteyecektir.
 
- Rejimin sahada güçlü olması muhaliflerin kırmızı çizgisi olan “Esad’ın iktidarı bırakması” seçeneğini anlamsız kılmaktadır. Bu durum taraflar arasında bir “uzlaşmaz karşıtlık” yaratmaktadır. 
 
- Anlaşma ve barış ancak güçlüler arasında yapılabilir. Buna karşılık Cenevre 2 Konferansı’nda muhalif kanattaki temsilcilerin sahadaki muhalifleri temsil gücü sınırlıdır. Silahlı muhalefetin yükselen gücü İslami – Selefi koalisyonlar Cenevre’de temsil edilmemektedir. İç savaşın önemli cephelerinden biri haline gelen Kürtlerin temsili konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. Cenevre 2 Konferansı’na bazı Kürt partileri Koalisyon çatısı altında katılırken PYD katılmamıştır. PYD şu anda toplumsal destek açısından en güçlü ve askeri güce sahip tek Kürt hareketi konumundadır. Dolayısıyla PYD’nin yer almadığı Cenevre 2 Konferansı’nın Kürtlerin temsili açısından eksik kaldığı söylenebilir. Cenevre 2 Konferansı’nın devam ettiği bir dönemde PYD öncülüğünde üç parçalı Kürt bölgelerinde özerk bölgeler ilan edilmiştir. Dolayısıyla yeni Suriye’nin nasıl olacağına ilişkin bir tarafta görüşmeler yürürken, Suriye’de görüşmelerden bağımsız olarak tek taraflı özerklik ilanları gerçekleşmektedir.
 
- Temsiliyet sorunu Cenevre 2 Konferansı’nda bir uzlaşı olsa dahi bunun sahada nasıl uygulanacağı konusunda soru işaretleri doğurmaktadır.
 
- Cenevre 2 Konferansı’nda sağlanabilecek en büyük başarılardan biri de El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti örgütünün ortak tehdit olarak kabul edilmesi ve her şeyden önce bu tehdidin ortadan kaldırılması yönünde karar alınması olabilir.
 
Cenevre 2 Konferansı’nda ulaşılması beklenen en önemli hedef rejim ve muhaliflerin içinde olacağı bir geçiş hükümetinin kurulması idi ancak bu gerçekleşmedi. Konferans’ın ilk oturumunda insani konularda dahi somut adım atılamamıştır. Suriyeli sivillere insani yardım koridorlarının açılması kararı alınamamıştır. BM ve Arap Ligi Özel Temsilcisi Lahdar İbrahimi ilk oturum sonrasında rejimin,  kuşatma altındaki Humus’un muhalif kontrolündeki bölgelerinden kadın ve çocukların çıkışına izin vermeyi kabul ettiğini duyurmuştur. Suriye Enforasyon Bakanı Umran Zubi, Cenevre 2 Konferansı’na ilişkin tek olumlu adım olarak sunulan bu gelişmenin esasen Konferans öncesinde rejim ve Kızıl Haç Örgütü arasında varılan bir anlaşma olduğunu duyurmuştur. Bu açıklama bile rejimin muhaliflere taviz verme konusunda ne kadar katı olduğunu göstermektedir.
 
Taraflar arasındaki uzlaşmaz karşıtlık durumu ve muhaliflerin temsiliyet gücünün zayıflığı nedeniyle somut bir adım atılamamıştır. Ancak iyimser bir bakış açısıyla; iki tarafın aynı masada bir araya gelmesi, görüşmeleri terk etmemesi ve Şubat ayının ikinci haftasında tekrar bir araya gelme kararı alması olumlu gelişmelerdir. Bunlar diyalogun devam edeceği anlamına gelir ki somut kararların önümüzdeki dönemde alınması umutlarının korunmasını sağlamıştır. Geçiş hükümetinin oluşturulması, iktidar devri ve ateşkes gibi konular yakın ve orta vadede halen müzakere edilebilir değildir. Ancak müzakerelerin devam edecek olması; sivillere yardım ulaştırılması, tutuklu değişimi, bazı mültecilerin geri dönmesi gibi konularda anlaşma sağlanmasına imkan verebilir. Diğer bir olumlu boyut, rejim ve siyasi muhalefetin birbirlerini meşru temsilciler olarak kabul etmesidir. Bu açıdan her iki tarafın geri adım attığını söylemek mümkündür.
 
Cenevre 2 Konferansı’nın kendi başına ateşkes, iktidar devri, geçiş hükümeti gibi konularda çözüm üretmesi mümkün değildir. Bu konularda gelecekte karar alınabilmesi açısından zemin hazırladığı söylenebilir. Bu tarz kritik konulara ancak sahada rejim ile muhalifler arasında daha dengeli bir ortam oluştuğu noktada geçilebilecektir. Şu aşamada her iki taraf maksimalist talepler öne sürmektedir. Bu da uzlaşmayı imkansız kılmaktadır. Sahadaki durumun dengeye ulaşması tarafları daha gerçekçi bir çizgiye çekecektir. Suriye iç savaşı bölgesel ve küresel güçlerin müdahil olduğu vekaleten savaşa da dönüşmüştür. Dolayısıyla Cenevre sürecinin kritik konularda başarı sağlayabilmesinin diğer koşulu tüm dış aktörlerin siyasi çözüm konusunda uzlaşması ve iç savaşa askeri yöntemlerle çözüm bulma çabasında olan, karşıt kampları destekleyen ülkeler arasında mutabakat sağlanmasıdır.