Çevreleme Politikaları Kıskacında Müslüman Kardeşler

Nebahat Tanrıverdi O Yaşar, Araştırma Yardımcısı, ORSAM
Mısır‘da 2011 sonrası iç siyasetin etkisi ile darbe ve Müslüman Kardeşler karşıtı politikalar Mısır iç siyasetini aşan bölgesel bir mesele haline geldi. Bazı Körfez ülkeleri ise Mısır’daki gelişmelerin önemli bir tarafı haline gelmiş durumdadır. Özellikle 3 Temmuz darbesi sonrasında Mısır’a yönelik izlenilen dış politika ile bazı Körfez ülkelerinin Mısır’daki siyasi ve ekonomik etkinliği artmıştır. Bir yandan bazı Körfez ülkeleri arasındaki mücadelenin Mısır üzerinden yoğunlaşması diğer yandan Müslüman Kardeşler konusunda rejimin ve çoğu Körfez ülkelerinin Batı’ya baskı kurmaya çalışması ve lobi faaliyetlerini yoğunlaştırması Müslüman Kardeşler hareketine karşı bölgesel bir çevreleme politikasının uygulanmaya çalışıldığını göstermektedir.
 
Mısır'da ülke geneline yayılan gösteriler sonucunda 11 Şubat 2011'de Hüsnü Mübarek istifa etmiş ve yetkileri Yüksek Askeri Konsey'e devredilmiştir. Mübarek’in 30 yıllık iktidarının ardından başlayan bu yeni dönem, üç anayasa referandumu, aylarca süren parlamento seçimleri, biri yargı biri ordu tarafından gerçekleştirilen üzere iki darbe, sayısız protesto gösterisi, dramatik siyasi kırılmalar ve kanlı müdahalelere sahne olmuş ve binlerce Mısırlı hayatını kaybetmiştir. Bu önemli siyasi kırılmaların sonuncusu olan 3 Temmuz darbesi ise ülke içindeki güç dengesini dramatik bir şekilde etkilemiş ve rejimin ayakta kalabilmek için yakın ilişkiler geliştirdiği Körfez ülkelerine daha bağımlı hale gelmesine neden olmuştur. 3 Temmuz darbesinin ardından Mısır’da dinmek bilmeyen darbe karşıtı gösterileri ve diğer muhalif eylemleri şiddet kullanarak ve baskı uygulayarak ortadan kaldırmaya çalışan rejim, aynı zamanda Körfez ülkelerinin sağladığı yardımlar ile ülke ekonomisi üzerindeki ağır yükü hafifletmeye ve böylece Mısırlıların rızasını satın almaya çalışmaktadır. Hem 2011’den beri istikrarın tesis edilmediği Mısır’ın turizm gelirlerinin dibe vurması ve doğrudan yabancı yatırımların ülkeden çekilmesi hem de 3 Temmuz darbesinin Mısır’ın Batı ile ilişkilerine büyük darbe vurması nedeniyle Körfez’in ülke ekonomisindeki ağırlığı ve önemi artmıştır. 3 Temmuz 2013, yani darbe, itibari ile 2013 yılı sonuna kadar Körfez ülkeleri Mısır’a toplam 12 milyar dolar yardım yapmıştır. Bunun 5 milyar doları Suudi Arabistan, 4 milyar doları Kuveyt ve 3 milyar doları ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu yardımların bir bölümü faizsiz kredi, bir kısmı hibe bir kısmı ise petrol yardımı şeklinde yapılmıştır. Mayıs 2014’te ise bu 12 milyar dolarlık yardıma 2 milyar dolar daha eklenmiştir. Bu yardımların yanı sıra Körfez ülkelerinin Mısır’daki yatırımları da ciddi bir artış göstermiş ve 50 milyar doları geçmiştir. Yeni cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Mayıs 2014’te yaptığı açıklamaya göre 30 Haziran 2013’ten itibaren Körfez ülkelerinin Mısır’a yaptığı yardım 20 milyar doları aşmıştır. Böylece Körfez ülkelerinin yatırımları, Avrupa ülkelerinin toplamda 40 milyar dolar civarındaki yatırımlarını geride bırakmıştır.
 
Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi Körfez ülkeleri, Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan değişim dinamiklerini ve siyasi aktörlerin konumlarıyla siyasi gündemlerini kendi lehine kontrol altına almaya ve şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu yöndeki politikalar, söz konusu ülkelerin Mısır’da yaşanan darbede Katar ile karşı karşıya kalınmasıyla sonuçlanmıştır. Zira Katar, Arap Baharı sonrası dönemde çıkarlarını değişimden ve yeni aktörlerden, özellikle Müslüman Kardeşlerden yana konumlandırmıştı. Arap Baharı genelinde ve Mısır özelinde süregelen bu gerilim, Mursi’nin devrildiği 3 Temmuz 2013 tarihine kadar düşük yoğunlukta seyretmekteydi. Ekim 2012’de ise BAE yönetimi, Müslüman Kardeşlerin ülke içindeki İslamcılara eğitim vererek hükümeti devirmeye çalıştıklarını iddia etmiş ve ülkedeki bazı Mısırlıları darbe suçlaması ile tutuklamıştır.
 
Fakat bu öncü gerilim, 3 Temmuz darbesinin ardından daha derin ve daha görünür bir kriz hattına dönüşmüştür. Darbe ile birlikte Mısır, Körfez ülkelerinin dış politikalarının ve bu çerçevede şekillendirdikleri ulusal çıkarlarının çatıştığı muharebe alanına dönüşmüştür. 4 Mart 2014 tarihinde Riyad’da yapılan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Dışişleri Bakanları toplantısı sonrası, 3 ülke-Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn- ortak bildiri yayımlayarak Katar’dan büyükelçiliklerini çektiler. Böylece Arap Baharı sonrası özellikle dış politika konusunda çeşitli anlaşmazlıklar yaşayan Körfez ülkeleri arasındaki gerilim, diplomatik krize dönüşmüş oldu ve resmiyet kazandı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in yayınladıkları ortak bildiri, üç ülkenin Arap Baharıyla ortaya çıkan gelişmeleri, güvenlik perspektifinden değerlendirdiklerini ve bu konuda Katar ile anlaşmazlığa düştüklerini daha açık bir şekilde ifade etmektedir. Bildiride geçen, Katar'ın diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesine bağlı kalmada başarısız olduğu ve Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerin güvenliğini tehdit edenlere destek verdiği yönündeki ifadelerle, Katar’ın Müslüman Kardeşlere verdiği destek eleştirilmekteydi. Bu bildiri ile Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn, Katar’dan ülkede ikamet eden Müslüman Kardeşlerin önemli isimlerini sınır dışı etmesini talep etmişlerdi. Mısır da yayınlanan bildiri sonrası Katar’dan istişare için çağırdığı büyükelçisinin Katar’a geri dönmeyeceğini açıklayarak büyükelçisini geri çekmiştir. Yaklaşık bir ay sonra, mevcut diplomatik krizi çözmek için 17 Nisan 2014’de KİK üye ülkeleri Dışişleri Bakanları Riyad’da yeniden bir araya gelerek bir güvenlik deklarasyonu imzalanmıştır. Bu deklarasyona göre KİK üyeleri birbirlerinin “çıkarlarını, güvenliklerini ve istikrarlarını” göz ardı etmeyecek ve üye ülkelerin “egemenlik” hakları ihlal edilmeyecektir. Bu tarihten itibaren Katar’da bulunan Müslüman Kardeşlerin önde gelen isimlerinin sınır dışı edileceğine dair söylentiler Körfez basınında defaatle gündeme getirilmiş ve resmi düzeyde Mısır Dışişleri Bakanlığı ile Körfez ülkelerinin sınır dışı talepleri Katar’a iletilmiştir. Müslüman Kardeşlerin Mısır tarafından terör örgütü ilan edilmesini eleştiren Katar, artan baskılar sonucunda daha fazla direnememiş ve  13 Eylül 2014 tarihinde ülkede bulunan Müslüman Kardeşlerin bazı önemli isimlerinin ülkeyi terk etmesini istemiştir. Körfez basınında çıkan haberlere göre İhvan Genel Sekreteri Mahmud Hüseyin, İhvan’ın siyasi kanadı Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) Yönetim Kurulu Üyesi AmrDerrac ve Hamza Zoba, HAP Yüksek Konsey Üyesi Eşref Bedreddin, İhvan liderlerinden ve eski Vakıflar Bakanlığı Vekili Cemal Abdussettar, İhvan üyesi vaizler İsam Telime ve Vecdi Guneym Katar’dan ayrılması istenmiştir. Mısır Diyanet İşleri Başkanlığı'nın eski vekili Cemal Abdüssettar’ın Al Jazeera Türk’e verdiği röportajda Türkiye’ye kendisi ile birlikte Amr Darrac ve Vecdi Güneym’in geldiğini belirtmiştir.
 
Müslüman Kardeşler üzerinde yoğunlaşan Körfez baskısının yanı sıra, İngiltere’nin ülke içinde faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler hareketinin soruşturulması için komisyon kurma kararı, Mısır iç siyasetinin Mısır sınırlarını aştığını bir kez daha göstermiştir. İngiltere’de kurulan bu komisyona İngiltere’nin Suudi Arabistan’da görev yapan büyükelçisinin başkanlık yapmaktadır.
 
Darbe sonrası Mısır rejimi, anayasa ile oluşturduğu yeni güç dengesini ve siyasi yapıyı konsolide etmeye çalışmaktadır. Sivil ve askeri bürokrasinin geniş yetkiler ile donatıldığı bu yeni sistemin “garantörü” olan Mısır Ordusu, hem genişlettiği anayasal imtiyaz ve yetkilerle, hem 2011 sonrası gelişmeler sonucu oluşan teamüller çerçevesinde elde ettiği güçlerle hem de Körfez ülkelerinden aldığı siyasi ve ekonomik destek ile bu amaç çerçevesinde yoğun bir çaba harcamaktadır. Bu yoğun çaba, bir yandan ülke içinde halihazırda devam eden hoşnutsuzluk ve muhalefetin durdurulması ve bastırılmasını diğer yandan ise uluslararası anlamda Müslüman Kardeşleri yalnızlaştırmayı hedeflemektedir. Özellikle Mısır’da rejim, bazı bölgesel ve küresel aktörlerin desteği ile Müslüman Kardeşlere yönelik çevreleme politikasını genişletmeye çalışmaktadır.