Devletleşme, Demokratikleşme ve Güvenlik Handikapında Libya

Nebahat Tanrıverdi Yaşar, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org
1952 tarihinden itibaren ilk defa çok partili seçimlerin gerçekleşeceği Libya’da 19 Haziran’da yapılması planlanan seçimler için gereken hazırlıkların tamamlanamadığı gerekçesi ile Temmuz ayına ertelendi. Halihazırda işleyen bir bürokratik yapıya sahip olmayan, güvenlik zaafların ciddi seviyelere ulaştığı ve federasyon gibi adem-i merkeziyetçi eğilimlerin güç kazandığı Libya’da seçimler pek çok açıdan önem taşırken, tüm bu sorunlara ne ölçüde çözümler getireceği ise merak konusu. Şu anda ülkeyi yöneten Ulusal Geçiş Konseyi’nin seçimlerin ardından tüm görev ve yetkilerini Kurucu Ulusal Meclise devretmesi bekleniyor. Kurucu Ulusal Meclisin ise üç önemli görevi bulunuyor: Hükümeti kurmak, yeni anayasayı hazırlamak ve yeniden seçimlere gidilmesini sağlamak. Kurucu Ulusal Meclis’te 200 vekilin temsil hakkına sahip olması planlanıyor, bunlarda 80 sandalye partiler için ayrılırken geri kalan 120 sandalye ise bağımsız adaylara bırakılmıştır.
 
Libya’nın bağımsızlığını kazanmasının ardından gerçekleştirdiği 1952 yılı seçimlerinin ardından ortaya çıkan ve Beşir El-Sadavi’nin liderliğini yaptığı Milli Kongre Partisi liderliğinde somutlaşan Trablus-Bingazi çekişmesi siyasal sistemin askıya alınması ve partilerin tamamen kapatılması ile sonuçlanmıştır. Bu durum 1969 Hür Subaylar Darbesi’nin ardından da değişmemiştir. 1952’den 1969 yılına kadar geçen süre içerisinde gerçekleşen dört seçimde de partiler üzerinde uygulanan yasaklar devam etmiş, 1964 tarihinde muhaliflerin çoğunluk kazanması üzerine seçimler 1965 tarihinde yenilenmiştir. Sonuç itibari ile ülkede bağımsızlıktan itibaren siyasal parti geleneğinin gelişemediği görülmektedir. Bu duruma 1969 sonrası dönemde tüm muhalif hareketlerin katı bir şekilde bastırılması da eklendiğinde bugün ülkenin karşısında sadece güvenlik sorunlarının değil, demokratik kurumların ve sivil toplum örgütlerinin inşa edilmesi gibi önemli bir hususun da olduğu görülecektir.
 
Seçimler için partileşmeye yönelik yasal düzenlenmeler ülkedeki siyasal yapıya ilişkin dalgalanmayı göstermesi açısından önem taşım aktadır. Nisan ayında siyasi partilerin yasal olarak kurulmasına ilişkin yasa açıklandığında “din ve etnik temelli parti kurulamaz” ibaresi bir tartışmayı da beraberinde getirmişti. Ancak birkaç gün gibi kısa bir süre içerinde bu ibare yeniden tanımlandı ve etnik, dini ve seküler ayrımcılığa izin verilemeyeceği yönünde yeniden yorumlandı. Bu bağlamda Libyalıların her hangi bir parti tarafından etnik veya dinsel kimliğinden ötürü dışlanamayacağı bu ibarenin yeniden yorumu haline geldi. Böylece İslamcı, seküler ya da etnik “ideolojilere” sahip partilerin Libyalıları siyasi süreçten dışlayamayacağı yasa ile güvence altına alınmış oldu. Fakat ülkede yaşanan mevcut çatışmalar, yerinden edilmeler ve şiddetle harmanlanmış ayrımcılık yönündeki girişimler uygulama ve yasa arasında şimdilik derin bir uçurum olarak görünmektedir.
 
Siyasi partilerin kurulmasına izin veren düzenlemeden önce diğer pek çok parti gibi Müslüman Kardeşler de “Adalet ve Yapılandırma Partisi” adıyla partilerini kurup, Müslüman Kardeşler üyesi olmayan herkesi parti çatısı altında örgütlenmeye davet etmişlerdi. Partiler Yasası’nın açıklanması, Müslüman Kardeşler üzerinde erken bir şok dalgası yaratsa da çok kısa bir süre ardından gelen açıklama ortamı yumuşatmıştır. İbarenin yeniden tanımlanmasına ek olarak, Ulusal Geçiş Konseyi’nin ülkenin geleceğinde İslam’ın rolü üzerinde bir tartışmanın gündem dışı olduğunu söylemesi, halihazırda İslam’ın zaten ülkenin temel esin kaynağı olduğunu belirtmesi de duruma katkıda bulunmuştur.
 
Ancak tüm bu açıklamalar rağmen 9 Haziran’da Bingazi’de ellerinde ağır silahlar bulunan bir grup Şeriat’ın uygulanmasına yönelik geniş çaplı bir eylem yapmıştır. Siyasal geleneğin zayıf olduğu Libya’da radikal grupların radikal taleplerle ortaya çıkması kaçınılmaz olarak görünmektedir. Demokrasinin İslam’a aykırı Batılı bir yönetim şekli olduğunu savunan radikallerin durumu ise ancak önümüzdeki dönemde netleşebilecektir. Fakat son aylarda ulusal ve uluslararası hedeflere yapılan saldırıların artması öngörülerin olumsuz yönde ağırlık kazanmasına neden olmaktadır. Bingazi’de Kızıl Haç’ın ofisine, Birleşmiş Milletler konvoyuna ve ABD misyonuna yapılan saldırıların İslamcı bazı gruplar tarafından üstlenilmesi bu karamsarlığın en temel kaynağıdır. Özellikle Magrib El Kaidesi’nin son bir yılda daha aktif hale geldiği yönündeki söylenti ve korkular da Libya’daki gelişmelerin okunmasında dikkate alınması gerekmektedir. Bu noktada Bingazi’deki ABD misyonuna düzenlenen saldırıların, Pakistan’da El Kaide’nin önemli isimlerinden Abu Yahya al-Libi’nin öldürüldüğü gün ile aynı olması da bu yöndeki söylentileri güçlendirmektedir.
 
Ulusal Geçiş Konseyi adına açıklama yapan Muhammed El Harizi, ülkede El Kaide’nin aktifleştiği yönündeki iddiaları reddetse de bağımsız ve bireysel sempatizanların olabileceği söylemesi resmi bir teyit olarak kabul edilebilir. Seçimlere kadar ülkenin idaresini üstlenecek olan Ulusal Geçiş Konseyi’nin gündeminde güvenlikten demokratik kurumların inşa edilmesine kadar pek çok önemli madde bulunmaktadır. Ancak Ulusal Geçiş Konseyinin ve tabi seçim sonrası idareyi devralacak Kurucu Ulusal Meclis’in gündemi sadece bu zorlu görev ve amaçlarla sınırlı kalamayacak ve esas itibari ile temel bürokratik kurumlarından güvenlik ağına kadar yeniden bir devletin inşasını da kapsayacaktır. Öte yandan ülkedeki ademi merkeziyetçi eğilimleri ve radikal eğilimleri de unutmamak gerekmektedir. Tahmini 125 000 Libya’nın silahlandığı ülkede atılacak her adımın dikkatlice planlanması gerekmektedir. Şimdilik Ulusal Geçiş Konseyi merkezileşmeye azınlık aşiret gruplarından başlamış görünmektedir.

Sınır bölgelerinde başlayan bu merkezileşme yönündeki silahlı çaba, Ulusal Geçiş Konseyi açısından verimli ya da verimsiz sonuçlar getirme potansiyeline de sahiptir. Özelikle iç savaş ve sonrası dönemde ülkede yaşayan azınlık gruplara yönelik şiddet olaylarının artması Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarına detaylı bir şekilde yansımıştır. Mayıs ayında ise yayınladığı raporlarda ise Ulusal Geçiş Konseyi’nin hapishanelerde kötü muameleden sorumlu olduğunu bir başka yayınında ise devrimin korunması gerekçesi ile ifade özgürlüğüne ciddi kısıtlamalar getirdiği yer almıştır. Libya’da devlet inşasının azınlıklara, farklı ve muhalif gruplara mal olacak şekilde inşa edilmesi, demokratikleşme yönündeki beklentileri boşa çıkarabilir.