Devriminin İlk Yılında Libya

Nebahat Tanrıverdi O, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, nebahattanriverdi@orsam.org
20 Şubat’ta Libya, devrimin ilk yıldönümün kutladı. Son bir yılda Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin neredeyse tamamını içine alan değişim rüzgârlarının en sertini sekiz aylık bir iç savaşla yaşayan Libya’nın geleceğine dair kara bulutlar hala dağılmış değil. Demokratikleşme sözü veren yeni yönetimin önünde aşılması gereken pek çok husus olduğu gün geçtikçe daha çok kabul görmeye başlamıştır. Arap Baharı’nın temsil ettiği değerler ile Libya’nın içinde bulunduğu süreç birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan tablo bu bakımdan olumlu öngörüleri zorlaştırır nitelikte olmaya devam etmektedir.

Libya’da devam eden sürece ilişkin en önemli eleştiri sürecin yavaş işlemesi ve bu nedenle de istikrarsızlık olasılığını da arttırmasıdır. Sonuç itibari ile bir yıllık süreçte ülkede iktidar Ulusal Geçiş Konseyi’nden seçilmiş bir kuruma devredilememiştir. Geçtiğimiz Ekim ayından beri Ulusal Geçiş Konseyi, seçimlerin yapılması için çeşitli takvimler açıklamış ve nihayetinde de Ulusal Geçiş Konseyi tarafından oluşturulan bir Konsey, seçim yasası için çalışmalara başlamıştı. Şubat ayının ilk haftasında bu konsey çalışmalarını bitirerek seçim yasasını açıkladı. Bu hafta ise Ulusal Geçiş Konseyi önemli bir adım atarak genel seçimlerin Haziran ayında yapılacağını duyurdu. Yeni seçim yasasına göre 200 kişiden oluşacak Ulusal Konsey, Tunus’taki gibi bir yıllığına göreve gelecek ve anayasayı hazırlamakla ve ülkeyi yeniden seçimlere hazırlamak ile yükümlü olacak. Haziran ayına kadar ise partilerin kurulması ve örgütlenmesi gerekecek.

Bu noktada altı çizilmesi gereken en önemli nokta ise Haziran seçimlerinde aşiretlerin seçimleri ele geçireceği ve amacından saptıracağı yönündeki kuşkulardır. Ülkedeki seçim geleneğinin kökleri eskiye gitse de partileşme geleneği yok olmuştur. Bağımsızlığa giden süreçte kısıtlı da olsa var olan partileşme krallığın ilk yıllarında yasaklanmış ve bu tutum Kaddafi’nin politikalarında da devam etmiştir. Siyasi örgütlenmenin bastırıldığı son kırk yıl içinde “Yeşil Devrim” ile ortaya çıkan siyasi yapıda yerel yönetimler güçlenmiş, uzun ve karmaşık konseylerin bir araya gelmesi ile dolaylı bir idari sistem ortaya çıkmıştır. Bu yapı dikkatli incelendiğinde yerel idarenin büyük oranda aşiretler kontrolünde olduğu görülecektir. Ortadoğu’nun pek çok bölgesinde görüleceği gibi modern otoriter sistemler eski sosyal yapılar ile bütünleşmiştir. Bu durum Libya içinde geçerli olmuştur. Son kırk yıldaki bu duruma, sekiz aylık iç savaş süresince silahlanan ve güçlenen aşiret yapıları ve bağımsızlaşan bu yerel idareleri de eklenmiş ve adem-i merkeziyetçi eğilim fazlasıyla güçlenmiştir. Bu nedenle üç buçuk ay gibi kısa bir sürede siyasi partilerin kurulması ve kitlelere ulaşması büyük bir sorun olacağa benzemektedir. Aynı zamanda bu adem-i merkeziyetçi eğilimlerin artık merkezi neredeyse tamamen erittiği bir noktaya gittiği de olumsuz ancak oldukça gerçekçi bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. Beni Valid, Misurata ve ülkenin pek çok yerinde benzer eğilimler görülmektedir. Aşiretler arası çatışmaların artması da bu bağlamda değerlendirilebilir.

Adem-i merkeziyetçi eğilimle beraber sekiz aylık iç savaş süresince silahlanan aşiretler ve milislerin sivilleşmesi hala sağlanmamış, geçiş süreci uzadıkça bu durum ülkede daha da zorlaşmıştır. Trablus’u terk etmeye yanaşmayan aşiret birlikleri ve milis güçlerin varlığı bir istikrarsızlık kaynağı olurken, Kaddafi yanlısı olarak bilinen aşiret ve kent sakinlerine karşı hamasi tutumlarda da artış gözle görünür hale gelmiştir. Misurata’daki Afrika kökenli Libyalıların göç ettirilmesi, işkence, tecavüz ve saldırıları maruz kalması yönündeki iddialar Uluslararası Af Örgütü tarafından daha sık dile getirilmeye başlanmıştır. Ülke genelinde bu gibi olayların yaşandığına dair somut deliller de gün geçtikçe artmaktadır. Merkezi yönetim yani Ulusal Geçiş Konseyi ise hem sivilleştirme projelerinde gereken başarıyı henüz elde edememiş hem de bu gibi insan hakları ihlalleri ile erken dönemde muhatap olmaya başlamıştır. İnsan hakları ihlalleri gibi şeffaflık konusu da Ulusal Geçiş Konseyi için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Kaddafi karşıtı hareketin ilk başladı yer olan Bingazi’deki gruplar başta olmak üzere yeni yükselen muhalif dalganın en önemli eleştirisi, Ulusal Geçiş Konseyi’nin şeffaf olmamasıdır.

Demokratikleşme uzun ve zor pek aşamayı barındıran bir dönüşüm sürecidir. Libya da bu gerçekten muaf değildir. Libya’nın son bir yıl içerisinde içerisine girdiği süreç hiç kuşkusuz ki pek çok açıdan eski rejimle bağlarını koparma yönündedir. İdari ve siyasi yapının temelden değişeceği, ekonominin yeniden inşa edileceği şüphesiz gerçekler olarak önümüzde durmaktadır. Öte yandan bu kopuşun ve dönüşümün demokratikleşme yönünde olup olmayacağı ise uzun bir sürecin sonunda belli olacaktır. Ancak Libya’nın şu an için önünde duran en önemli sorunu devletin yeniden inşası ve merkezi kontrolün sağlanması gibi görünmektedir.