Dış Politika Aracı Olarak Irak STK’ları: Ilısu Barajı Örneği

Dr. Seyfi Kılıç, Orsam Su Araştırmaları Programı Uzmanı seyfikilic@yahoo.com
Uzun zamandan bu yana Irak, Suriye ve Türkiye arasında devam eden Fırat-Dicle havzası sularından faydalanmalara ilişkin sorun Irak tarafından son dönemde daha sık bir şekilde ve farklı platformlar aracılığıyla dile getirilmeye başlanmıştır.
 
İki ülke arasında ilişkilerin gerginleşmeye başladığı 2011 yılı içinde zamanın devlet bakanı ve hükümet sözcüsü Ali Debbağ tarafından yapılan açıklamada, iki ülke arasındaki Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Andlaşması’nın Irak Meclisi tarafından onaylanması, Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirlerinden Irak’a bırakılacak su miktarının belirlenmesini içeren bir anlaşmanın imzalanması ve bu anlaşmanın Türkiye ve Irak arasında 10 Temmuz 2008 tarihinde imzalanan yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmasının içinde yer alması şartına bağlanmıştır. Hükümet sözcüsü Debbağ’ın bu açıklamasının yanı sıra yine Türkiye ile ilişkilerin gergin olduğu dönemlerde Iraklı yetkililerin benzer ve Türkiye’yi Irak’ta yaşanan su sorununun tek sorumlusu olarak gösteren açıklamalarda bulunduğu gözlemlenmiştir.
 
Irak’ın bir diğer çabası ise Türkiye, Suriye ve Irak arasında yaşanan su sorununu uluslararasılaştırmak yönünde gelişmektedir. Bu konuda sorunun ortaya çıktığı yıllar olan 1960’lardan bu yana zaman zaman Arap Ligi üyesi devletleri harekete geçirmeyi başarmış olan Irak, 2012 yılı içinde de benzer bir politika izlemeye başlamıştır. Başkent Bağdat’ta 31 Mayıs-1 Haziran tarihlerinde yapılan ve “Arap Olmayan Ülkelerle Paylaşılan Sularda Arap Su Haklarını Korumada Uluslararası Hukukun Uygulanması” başlığı taşıyan bir toplantının düzenlenmesi ve bu toplantıda henüz “1997 tarihli “Uluslararası Suyollarının Ulaşım-Dışı Amaçlarla Kullanılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”ne taraf olmayan Arap ülkelerini bu sözleşmeye taraf olmaya çağırması, eski politikanın yeniden gündeme gelmiş olmasına işaret etmektedir. Ayrıca Irak’ın Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ile girdiği su konusundaki ilişkilerin de arka planında yine bu kuruluşları yanına çekmek arzusu yatmaktadır.
 
Ancak Irak’ın yukarıda sayılan politikalarının yanı sıra kullanmaya çalıştığı bir diğer alan ise sivil toplum kuruluşları (STK) ve bu kuruluşların faaliyetleri olmaktadır. Esas olarak Batı dünyasında ortaya çıkmış olan STK’lar oldukça geniş bir yelpaze içinde tanımlanmaktadırlar. Tanım olarak devlet kuruluşlarının dışında yer alan STK’lar özelikle 1990’lardan sonra güç kazanmışlar, resmi ve hukuki belgelerde yer almaya başlamışlardır. STK’ların sayı ve çalışma alanları bakımından giderek artması ve çeşitlenmesi, özellikle sivil toplumun gücünün yansıdığı yerler olarak kabul edilmeleri ile doğru orantılıdır. Bazı noktalarda ise neoliberal siyasi felsefenin zayıflatmak istediği devletin yerine geçecek araçlar olarak da görülmektedir. Diğer yandan STK’lar hükümetlerin programlarının yanı sıra Dünya Bankası gibi mali kuruluşların resmi programlarında da öncelikle işbirliği yapılacak kurumlar arasında gösterilmektedir. Bu kapsamda STK’ları kendi başına buyruk yapılar olarak değil, daha çok küresel bir işleyişin parçalarından biri olarak kabul ederek, içinde bulundukları toplumun iç ve dış ilişkilerini göz önüne alan bir yaklaşımda olduklarını kabul eden bir çözümleme daha doğru bir düşünce kalıbı olacaktır.
 
Yukarıda kısaca açıklanmaya çalışılan STK’lara ilişkin düşünce tarzından hareket ederek, Irak STK’larını Irak’ta 2003 yılındaki Amerikan işgalinden sonra oluşturulan yeni düzen içinde değerlendirmek gerekmektedir.
 
Irak’ta faaliyet gösteren STK’ların geçmişi çok fazla geçmişe gitmemektedir. Esas olarak ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak’ı işgal ederek Saddam rejimini devirmelerinden sonra ortaya çıkan bu örgütler, yeni yönetimin demokrasi illüzyonunun paravanı durumundadırlar. Bu tip örgütlerin baskıcı rejimlerin iç ve dış politika araçları olarak işlev gördüğü bilinen bir gerçektir. Bu kapsamda Irak’ta faaliyet gösteren birçok STK’nın devlet yapısının dışında bir yer işgal ettiklerini ileri sürmek çok da mümkün değildir.
 
Irak Sivil Toplum Dayanışma İnisiyatifi (The Iraqi Civil Society Solidarity Initiative -ICSSI) adlı STK’nın ise bu değerlendirmenin dışında yer alıyor görünmesine karşılık Irak ve Türkiye arasında sınıraşan sular sorununda Irak’ın tezlerini destekleyen bir tutum içinde olduğu görülmektedir. Birçok sivil toplum kuruluşunu bünyesinde toplamış olan bu örgüt ifade özgürlüğü, insan hakları ihlalleri, özel güvenlik şirketlerinin yol açtığı sorunlar gibi konulara ilişkin çalışmalar yürütmektedir. Bir çatı örgüt şeklinde çalışan Irak Sivil Toplum Dayanışma İnisiyatifi aynı zamanda “Dicle ve Bataklıkları Koru” (Save The Tigris And Marshes) başlığı altında bir kampanya yürütmektedir.(1) Bu kampanya çerçevesinde en son olarak 24 Mart 2013 tarihinde Ilısu barajının türbinlerini sağlayan Avusturya merkezli Andritz firmasına bir açık mektup göndermişlerdir. Mektupta Türkiye’nin Ilısu barajını inşa ederek uluslararası hukuka aykırı davrandığı, aşağı kıyıdaş ülkelerde yer alanların sosyal, ekonomik ve kültürel haklarına saygı göstermeği; barajın Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun olmadığı iddialarına yer verilmiştir. Şirketin Türk hükümetine nehrin diğer kıyıdaşları ile nehir sularının adil “paylaşımı” konusunda bir anlaşma yapması için baskı yapması da talepler arasında yer almaktadır. Özellikle bu son iddia Irak’ın konuya ilişkin en önemli talepleri arasında yer alması nedeniyle Irak’ın sınıraşan sulara ilişkin politikası ile örtüşmekte ve Irak’ın elini güçlendirme potansiyeli taşımaktadır. Bu iddiaların gerçekliğine ilişkin cevaplar bu analizin kapsamı dışında kalmaktadır.
 
Söz konusu çatı örgüt “Save The Tigris And Marshes” kampanyası kapsamında 2012’nin Mart ayından bu yana faaliyet yürütmektedir. Kampanya çerçevesinde 2012 Kasım ayı içinde Basra Üniversitesi’nde bir çalıştay düzenlenmiş, ayrıca 2012 Temmuz ayında Irak Cumhurbaşkanı Talabani ve Başbakan Nuri el- Maliki başta olmak üzere Iraklı yetkililere dört maddelik taleplerini içeren bir açık mektup göndermişlerdir. Bu talepler arasında, Ilısu barajının yapımının durdurulması amacıyla Türkiye ile müzakerelere girişilmesi; baraj inşaatında yer alan şirket ve bankalara yönelik hukuki ve ekonomik girişimlerde bulunulması için bir plan hazırlanması; 2013 Haziranı’ndan geç olmamak koşulu ile UNESCO’ya bataklıkların Dünya Mirası listesine alınması için başvuruda bulunulması ve bunun Irak kamuoyu ile paylaşılması ve Irak hükümetinin “Save The Tigris And Marshes” kampanyasına destek vermesi yer almaktadır.
 
Irak Sivil Toplum Dayanışma İnisiyatifi adlı örgütün çalışmaları uluslararası kamuoyunu etkileme açısından önem taşımaktadır. Özellikle batılı şirketlerin büyük barajların inşaatı konusunda kamuoyları tarafından çevresel kaygılar nedeniyle sıkıştırıldıkları son dönemlerde bu tür kampanyaların etkili olabileceği göz önüne alınmalıdır. Diğer yandan Irak’ın sınıraşan sular konusundaki politikalarını destekleyici bu tür sivil toplum kampanyaları, “demokratikleşme” yönünde genel bir algıya neden olduğu için Batı kamuoyundan da destek bulma olasılığı yüksektir.

(1) http://www.iraqicivilsociety.org/campaigns/save-the-tigris-and-iraqi-marshes-campaign