Irak Devlet Bakanı Ali Debbağ’ın Açıklaması ve Fırat-Dicle Sorunu

Dr. Seyfi KILIÇ, ORSAM Su Araştırmaları Programı Danışmanı, Aksaray Üniversitesi U.İ.B.
Irak Devlet Bakanı ve hükümet sözcüsü Ali Debbağ’ın , 25 Mayıs 2011 tarihinde, Türkiye’nin Fırat ve Dicle nehirlerinden Irak’a bırakılacak su miktarının belirlenmesini içeren bir anlaşmanın imzalanmaması ve bu anlaşmanın Türkiye ve Irak arasında 10 temmuz 2008 tarihinde imzalanan yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmasının içinde yer almaması durumunda, Türkiye Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’nın Irak Meclisi’nde onaylanmayacağını içeren bir açıklaması basına yansımıştır.[1]

Bu açıklama daha önceleri farklı Iraklı gruplar tarafından dile getirilen ve su sorununun kaynağı olarak Türkiye’yi gören anlayışın artık açık bir şekilde Irak hükümeti tarafından da paylaşılmakta olduğunu göstermektedir.

Irak hükümet sözcüsünün açıklamasında sözünü ettiği Türkiye Irak Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması, Başbakan Erdoğan başkanlığındaki Türk heyetinin Bağdat’a yaptığı resmi ziyaret sırasında imzalanmıştır. Bu anlaşma doğrultusunda da 15 Ekim 2009 tarihinde 1. Başbakanlar Konsey toplantısı yapılmıştır.  Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 1. Başbakanlar Toplantısı’nda öne çıkan konuların başında güvenlik alanında işbirliği; yeni sınır kapılarının açılması; ticari alanda işbirliği; petrol ve doğalgaz alanlarının işletilmesi ve uluslararası pazara çıkarılması; sağlık, eğitim ve kültürel alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi gibi konular yer alırken, sınıraşan suların yönetimi konusu da gündeme gelmiştir.[2]

Toplantı sonrasında yapılan ortak basın toplantısında ise, Irak tarafından diğer konuların yanı sıra sınıraşan sular konusunun tekrar gündeme getirilmiş olması bu konunun iki ülke arasında ciddi bir sorun teşkil ettiğini göstermesinin yanı sıra, Irak tarafının kolaycılığa kaçarak yukarı kıyıdaş Türkiye’yi suçlamaya devam etmesini göstermesi bakımından önemlidir.

Irak tarafından yapılan açıklamalarda iki ülkeyi ilgilendiren sınıraşan sular konusunda, ciddi bir bilgi eksikliği bulunduğu açıktır. Dicle Nehri’nin yıllık ortalama akımı, Irak’taki Kurna ölçüm istasyonunda 52,7 milyar m3 olarak ölçülmektedir. Dicle ana kolunun Türkiye’yi terk etmeden hemen önce Cizre ölçüm istasyonundaki yıllık ortalama akımı ise 16,2 milyar m3’tür. Dicle nehri Irak’a girdikten sonra Büyük ve Küçük Zap, Diyala gibi birçok kolla birleserek akmaya devam eder. Bu kolların Dicle Nehri’nin akımına katkısı yıllık ortalama 31,4 m3 civarındadır.

Türkiye Dicle nehri üzerinde GAP projesi kapsamında 600 bin hektar civarında bir alan sulamayı planlamaktadır.[3]  Irak tarafından, su sıkıntısı yaratacağı sıklıkla dile getirilen Ilısu Barajı ise sadece elektrik üretme amacıyla inşa edilmekte, yani herhangi bir su tüketici faaliyet bulunmamaktadır. Buharlaşma kayıplarının Irak’a göre düşük olduğu Türkiye’de inşa edilen su depolama yapılarının esasen aşağı kıyıdaş Irak için güvenli su akımını sağlayacağı açıktır. Dicle nehrinin yıllık ortalama akımı 50 milyar m3 civarında olmasına rağmen bu akım yıl içinde düzensizlik göstermektedir. Sulama ihtiyacının yüksek olduğu yaz aylarında düşük seyreden akım, bahar aylarında karların erimesiyle tepe noktasına çıkmakta ve kullanılamadan denize akmaktadır. Bu açıdan Türkiye’deki su depolama yapılarının sadece Türkiye için değil gerek Suriye gerek Irak için faydalı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak ortaya çıkacağı kesin olan şey, Ortadoğu bölgesinde zaten az olan yağışların daha da azalması ve nehir debilerinin düşmesidir.
Dicle nehrinin Türkiyeyi terk etmeden hemen önceki akımının 16,2 milyar m3 olduğunun ve bu rakamın yıllık toplam akımın yaklaşık % 30’una denk geldiğinin, Dicle nehrinin esas beslenme alanının Irak’ın kuzeyi ve İran olduğunun bilinmesi gereklidir. Bu rakamlara rağmen Irak neredeyse Dicle nehrinin yıllık akımının tamamına yakın bir kısmı olan 45 milyar m3 su talep etmektedir. Türkiye ise halen tamamen faaliyete geçmemiş GAP sulamaları için 6,8 milyar m3 su kullanmayı planlamaktadır. Bu miktarda bir su kullanımı ise hiçbir şekilde aşağı kıyıdaş olan Irak’ı etkilemeyecektir.

Fırat-Dicle havzasında ortaya çıkan su sorunu ve özellikle batılı uzmanlar tarafından bir çatışma unsuru olarak gösterilmek istenmektedir. Ancak 1965 yılında Keban barajının inşaasına başlanması ile birlikte üç ülke arasında ortaya çıkan su sorununa ilişkin Türkiye’nin tutumu, oldukça açık ve işbirliğine yönelik bir tutumdur. 1984’de Türkiye, kamuoyu tarafından üç aşamalı plan olarak bilinen bir çözüm önerisi sunmuştur. Söz konusu plana göre Fırat-Dicle havzasının bütününde öncelikle su envanteri oluşturulacak, daha sonra toprak envanteri çıkarılacak ve son aşamada bu iki kaynak toplu bir şekilde değerlendirilerek Fırat-Dicle nehirlerinin üç ülke arasında “tahsisi” sağlanacaktır. Plan ülkelerin arasındaki sınırları yok sayarak havza bazında bir çözüm amaçlamaktadır. Ancak Suriye ve Irak bu şekilde bir çözüm yerine sınıraşan suların üç ülke arasında basit bir şekilde üçe bölünerek “paylaşılmasını” istemektedirler. Bu istek ne uluslararası hukuka ne de herhangi bir hakkaniyet ölçüsüne uymamaktadır. Türkiye 1987 yılında Suriye ile imzaladığı Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasına ek protokol ile Fırat nehrinden saniyede 500 m3 su bırakmayı taahhüt etmiştir. Türkiye bu taahhütüne o günden bu yana her koşulda bağlı kalarak (Türkiye 1991 yılındaki Körfez savaşında dahi müttefik kuvvetlerin isteğine karşı çıkarak suyu kesmemiştir) sınıraşan sular konusunda iyi niyetini ortaya koymuştur.

Fırat nehrine ilişkin havzada yapılan bir diğer düzenleme ise Fırat nehri sularının Irak ve Suriye arasında sırasıyla Irak’a X ve Suriye’ye B olarak paylaştırılmasıdır. Irak ayrıca Fırat’taki sulamaları için Dicle nehrinden Tartar kanalı (eski adıyla Saddam kanalı) yoluyla su aktarabilmektedir.

Irak Devlet Bakanı ve hükümet sözcüsü Ali Debbağ açıklamasında, tarımsal kalkınmaya önem verdiklerini ve bu konudaki en büyük sıkıntılarının su olduğunu da belirtmiştir. Ancak yukarıdaki rakamlardan da anlaşılacağı üzere Türkiye Fırat-Dicle havzasında suyu makul ve akılcı bir şekilde kullanmakta ve aşağı kıyıdaş ülkeler olan Suriye ve Irak’a yeterli su bırakmaktadır.

Irak’ın su talebini bu kadar sert bir şekilde dile getirmesinde göz önüne alınması gereken bir diğer nokta ise Irak’ın petrol üretiminde basınç kaynağı olarak suyu kullanmak istemesidir. Petrol kuyularına su enjekte edilerek basıncın artırılması ve petrol çıkarma faaliyetlerinin daha ucuza mal edilmesi planlanmaktadır. Bu konudaki haberler uluslararası basına da yansımıştır.[4]  Planın ilk versiyonunda Basra yakınlarında yer alan Rumaila bölgesinde günde iki milyon varil (yaklaşık 327300 m3) su kullanılması planlanmıştır. Ancak daha sonra bu miktarın yetersiz bulunarak günde dört milyon  varil su kullanılması gerekmesi üzerine maliyet açısından plandan vazgeçildiği açıklanmıştır.[5]

Sonuç olarak Irak’ın su sorununu ileri sürerek Türkiye Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’nı onaylayarak işler hale gelmesinden kaçınması mevcut veriler ışığında, anlamlı görünmemektedir. Irak, iki ülke arasındaki sınıraşan sular konusunda daha işbirliğine yakın bir tutum takınır ve su sorununu diğer konulardan ayrı olarak ele alırsa, söz konusu anlaşmanın getireceği işbirliği ortamından, her iki ülke de faydalanacaktır.


Kaynakça

[1] http://dunya.milliyet.com.tr/irak-tan-turkiye-ye-su-sarti/
dunya/dunyadetay/25.05.2011/1394645/default.htm

[2] Türkiye Irak Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’nın ayrıntılı
bir analizi için bkz. http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar
/Dosyalar/20091016_türkiye.ırak.pdf

[3] Devlet Su İsleri (DSİ), Türkiye’deki Barajlar ve Hidroelektrik
Santrallar, Ankara: 1999.

[4] http://www.ameinfo.com/258130.html

[5] http://www.forexyard.com/en/news/Iraqi-oilfield-water-
injection-project-delayed-2011-04-26T173000Z-INTERVIEW