Irak’ta Merkezi Hükümetle Kürt Bölgesi Arasındaki Su Sorunu Derinleşiyor

Dr. Seyfi Kılıç, ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı seyfikilic@yahoo.com
Irak’ta su sıkıntısının nedenleri arasında sıklıkla komşu devletler gösterilmeye çalışılsa da esas sorunun iyi yönetilemeyen su kaynakları olduğu açıktır. Irak’ın uzun yıllardır içinde bulunduğu çatışma ortamının doğal bir sonucu olan su yönetimindeki yetersizlik Amerikan işgalinden sonra yeni bir boyuta evrilmiştir. Saddam rejiminin devrilmesinden sonra kabul edilen 2005 tarihli anayasada su yönetimine ilişkin birtakım sorunlar bulunmaktadır. Bunların en başında geleni ise nehirleri ana kol ve yan kollar olarak ayırıp, ana kolu merkezi hükümetin, yan kolları ise Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) tasarrufuna bırakan düzenlemedir. Havza bazında planlama ve yönetimin öneminin anlaşıldığı günümüz dünyasında farklı idari birimlerin tasarrufu altına verilen su kaynaklarının sorun çıkarmaması beklenemezdi. Irak merkezi yönetimi ile IKBY arasında devam eden petrol ihracına ilişkin uyuşmazlık su sorununa da yansımış görünmektedir. Petrol ihracının yarattığı gerginliğin sonucu olarak Irak merkezi yönetimi IKBY’deki memur maaşlarını göndermeme kararı aldıktan hemen sonraya denk gelecek şekilde Diyala, Kerkük, Selahattin ve Bağdat’taki tarım arazileri için IKBY kontrolü altındaki barajlardan sulama için su bırakılmasını talep etmiştir. Ancak bu talep IKBY tarafından karşılanmamakla kalmamış, bizzat IKBY’de barajlardan sorumlu Genel Müdürü Akram Resul tarafından “onların sorunu, bizi ilgilendirmez” şeklinde reddedilmiştir. Irak’taki karışık siyasi ortamın ortaya çıkardığı temel sorun olan her türlü aracın diğer tarafları sıkıştırmak için bir çeşit silah olarak kullanılması sorunu maalesef su konusuna da sirayet etmiş görünmektedir. Bu konuya ilişkin bir diğer örnek 2014 yılı içinde de yaşanmıştır.
 
Uzun yıllardır su yönetimindeki yetersizlikler nedeniyle ciddi bir su krizi yaşayan Irak’ta vilayetler arasında suyun miktarı ve kalitesine ilişkin de ciddi ihtilaflar bulunmaktadır. Ülkedeki krizi daha çok başta Türkiye olmak üzere, yukarı kıyıdaşların faydalanmalarına bağlayan Irak’taki yetkililer artık komşu vilayetlerin Fırat ve Dicle nehirleri sularını daha aşağıda yer alan vilayetleri düşünmeden kullanmalarını da dile getirmeye başlamışlardır. Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşerek Şat ül-Arap’ı oluşturdukları Basra vilayetinin, suyun miktar ve kalitesindeki bozulmaların yol açtığı sorunlara en çok maruz kalan vilayet olarak, komşu Dikar (Nasıriye) vilayetini uyardığı görülmektedir. Basra valisi Majed Al Nasrawi’nin, Dikar vilayetindeki faaliyetlerden dolayı Basra’ya ulaşan suyun miktar ve kalitesinin oldukça kötü hale geldiğini belirterek, komşu Dikar vilayetini akaryakıt göndermemekle tehdit ettiğine yönelik haberler basında yer almaktadır. Bu durumun ortaya çıkardığı gerçek ise Irak’ın acil bir şekilde tüm ülkeyi kapsayacak bütüncül bir su yönetimine geçmesinin gerekliliğidir. Önümüzdeki dönemlerde IKBY ile de benzer sorunlar yaşanacağı beklenmektedir. IKBY’nin Dokan ve Darbendikan barajlarından sulama amacıyla su bırakmayı reddetmesi sorunun ciddileşmeye başladığını göstermektedir. Dicle nehrinin Irak’tan kaynaklanan birçok kolu IKBY’nin kontrolü altındaki topraklarda yer almaktadır. Bu konuda IKBY’nin anayasal dayanağının da olduğu da dikkate alındığında, ülke içinde su kaynaklarından faydalanmaya ilişkin önümüzdeki sulama mevsiminde ciddi bir krizin ortaya çıkacağı beklenmektedir. Dicle nehri ana kolu üzerinde bulunan Musul Barajı’nın da IKBY sınırları içinde olmamasına rağmen fiilen IKBY’nin kontrolünde olduğu da dikkate alınması gereken bir durumdur.
 
Suyun siyasi amaçlarla kullanılması sadece Irak iç siyasetinde yeni uyuşmazlık alanları açmakla kalmayacak, farklı etnik gruplar arasında da mevcut güvensizlik ortamının pekişmesine ve uzun yıllar sürmesine yol açacaktır.