Irak’ta PKK Varlığı ve Türkiye’nin Terörle Mücadelesi

2011’de Suriye’de yaşanan olayların ardından terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde sağladığı kazanımlarla birlikte PKK’nın bölgedeki aktivitesinin arttığını gözlemlemek mümkündür. Terör örgütü PKK, Türkiye içerisindeki eylemlerini hızlandırırken, “terör örgütü IŞİD’le mücadele üzerinden” uluslararası destek bulan PYD’nin sağladığı avantajdan da faydalanmıştır. Buna karşılık olarak Türkiye’nin yıllardır süren terörle mücadelesi, 24 Ağustos 2016’da başlatılan ve 29 Mart 2017 tarihinde tamamlanan Fırat Kalkanı Harekatı ile farklı bir nitelik kazanmış, Suriye topraklarında Azez-El-Bab-Cerablus üçgeninin IŞİD’den temizlenmesi ile Türkiye’nin güneyinde oluşan terör koridoruna karşı ilk alan kontrolü hamlesi olmuştur. Bu anlamıyla Türkiye’nin terörle mücadeledeki harekat tarzında net bir değişim yaşandığı söylenebilir. Bununla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri başka bir ülkede ilk kez yabancı silahlı güç unsurlarıyla müşterek bir operasyon yürüterek de terörle mücadelede yöntemlerini çeşitlendirmiştir. Nitekim Suriye’nin kuzeyindeki Afrin’de bulunan terör örgütü PKK/YPG’ye yönelik 20 Ocak 2018’de başlatılan ve 18 Mart 2018 tarihinde tamamlanan Zeytin Dalı Harekatı da aynı şekilde yürütülmüş ve burada da kontrol sağlanmıştır.

Ancak bu süreçte PKK, Irak’ta da etkinliğini arttırma, hareket alanı yaratma ve genişletme çabası içerisine girmiştir. PKK, IŞİD’in Haziran 2014’te Musul’u ele geçirmesinden sonra Irak’ta yaşanan istikrarsızlık, otorite ve güç boşluğu neticesinde, Irak’ın kuzey batı ucundaki Sincar’dan Bağdat’ın doğusundaki Hanekin’e kadar uzanan hat boyunca, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) hakim olduğu ve kontrol altında tuttuğu topraklarda etkinlik sağlamıştır. IŞİD’le mücadele bahanesiyle başta Sincar olmak üzere Kerkük ve çevresinin yanı sıra, Tuzhurmatu ve Hanekin’de de PKK’nın üslendiği bilinmektedir. Hatta PKK, 2015 yılının Ocak ayında Sincar’da kanton ilan ettiğini açıklamış, Sincar İnşa Meclisi adı altında bir yapı kurarak, Sincar’daki yerel yönetimi fiili olarak ele geçirmiştir. Bununla birlikte PKK’nın Irak’taki siyasi uzantısı olan Tevgera Azadi (Kürdistan Özgür Toplum Hareketi) isimli oluşum Ocak 2016’da “1. Kerkük Bölge Konferansı” adıyla Kerkük’te bir kongre yaparak, Kerkük’te öz yönetim kurulması için bir yol haritası belirlemiştir. Bununla da yetinmeyen PKK, Kerkük için 25 kişilik bir öz yönetim meclisi dahi kurmuştur. Ayrıca PKK, Kerkük’ün Dakuk ilçesinde de bir ofis açmıştır. PKK’nın Irak’taki bu etkinliğine rağmen, Irak hükümeti ve resmi makamlarınca PKK’ya karşı henüz bir adım atılabilmiş değildir. Hatta Irak hükümeti PKK’ya karşı bir hamle yapmak yerine PKK’nın öncülüğünde Sincar’daki Yezidiler için kurulan YBŞ’ye (Sincar Direniş Birlikleri) lojistik, maddi ve askeri destek sağlamaktadır. YBŞ’nin, Irak Bakanlar Kurulu tarafından alınan bir kararla kurumsallaştırılan Şii milis grupların da içerisinde yer aldığı Haşdi Şaabi’ye bağlı olduğu bilinmektedir. Bu noktada Irak hükümetinin terör örgütü PKK’ya göz yumduğunu ve dolaylı da olsa destek verdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Ancak Irak’taki PKK tehdidi giderek kontrol edilemez bir hal almaktadır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Çin'de düzenlenen G20 Zirvesi'nden dönerken yaptığı açıklamada, PKK’nın Irak’ta yer edinmeye çalıştığını, özellikle Musul bölgesinde yer edindiğini; buradan Telafer ve Türkmenleri tehdit ettiğini açık bir dille ifade etmiştir. Öte yandan ABD ve Avrupa’dan gelen itirazlara rağmen Türkiye’nin sınırındaki terör koridorunu engellemeye ve böylelikle ulusal güvenliğini sağlamaya yönelik kararlılığı ortaya konmuş ve 28 Mart 2018 tarihinde gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrası yapılan açıklamayla da net bir biçimde bir kez daha ifade edilmiştir. Açıklamada PKK/PYD-YPG, DEAŞ, FETÖ/PDY gibi proje terör örgütlerinin ülke içi eylemlerine yönelik önlemlere vurgu yapılırken, sınır ötesindeki terör tehdidine yönelik harekatların devam edeceğinin altı çizilmiştir.

Gelişmelerin seyrine bakıldığında PKK’nın Irak’taki varlığının yarattığı tehdidin boyutlarının giderek büyüdüğü görülmektedir. Irak hükümetinin, Türkiye’nin IŞİD’le mücadele kapsamında anlaşmalı bir biçimde yerel güçlere eğitim verdiği Başika kampındaki askeri varlığını tehdit olarak algılamasına rağmen, PKK’nın Irak’taki aktivitesine karşı sessiz kalması manidardır. PKK, Sincar ve Kerkük’te ortaya koyduğu üzere açık bir biçimde Irak topraklarını hedef almaktadır. Bununla birlikte Sincar üzerinden Telafer ve Kerkük’teki Türkmenler de doğrudan PKK’nın tehdit alanı içerisindedir. Tuzhurmatu’da geçtiğimiz dönemde yaşanan çatışmalarda PKK unsurlarının sivil Türkmenleri hedef aldığı net olarak görülmüştür.

MGK toplantısı sonrası da ifade edildiği gibi Irak’ın kuzeyindeki Kandil bölgesinde bulunan PKK varlığının yanı sıra, PKK’nın Irak’ın Musul vilayetine bağlı Sincar ilçesindeki yerleşik konumu da Türkiye açısından doğrudan bir tehdit ortaya çıkarmaktadır. Bu tehdidin Irak devleti tarafından bertaraf edilmemesi durumunda, Sincar’a yönelik de Suriye’de icra edilen Fırat Kalkanı ya da Zeytin Dalı benzeri bir harekatın düzenlenmesi muhtemel görünmektedir. Nitekim son dönemde Sincar odaklı gelişmeler, bölgesel ve küresel siyasetin ana gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Bu noktada Sincar meselesinin arka planı ele alınarak, bölgesel denklem ve Türkiye’nin dış politikasına etkisinin analiz edilmesi yerinde olacaktır.

 

Meselenin arka planı
Sincar, Irak’ın en büyük ikinci şehri olan Musul’a bağlı, Suriye sınırındaki ilçelerden biridir. Büyük oranda Irak’taki Yezidilerin yaşadığı Sincar, 2003’teki ABD işgali sonrası, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) denetimine girmiş ve 2005’te çıkarılan Irak Anayasası’nın 140. Maddesi kapsamına alınarak, ihtilaflı bölgeler arasında anılmaya başlanmıştır. Bu anlamıyla resmi olarak Irak merkezi hükümetine bağlı olması olmasına rağmen, peşmergelerin Sincar’a yerleşmesiyle birlikte buradaki fiili kontrol IKBY’de olmuş ve özellikle Mesut Barzani’nin liderliğindeki KDP’nin etkin olduğu bir alan haline gelmiştir. Böylelikle KDP, Irak’ın Türkiye sınır hattı boyunca, İran-Suriye arasındaki alanda hakim güç konumuna gelmiştir. Ancak Haziran 2014’te DEAŞ’ın Musul’da kontrol sağlamasının ardından Ağustos 2014’te Sincar’a doğru yönelmesiyle, buradaki peşmerge varlığı Sincar’dan çekilmiş ve DEAŞ Sincar’da da kontrolü sağlamıştır. Bunun üzerine Kandil ve Mahmur’da bulunan terör örgütü PKK’ya bağlı unsurlarla birlikte, PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’ye bağlı YPG üyeleri Sincar’a yerleşmiştir. KDP, Kandil ve Mahmur’dan Sincar’a giden terör örgütü PKK üyelerine koridor açarken, PYD de Suriye’de kontrol altında tuttuğu Kamışlı’dan bir koridor açarak Sincar’dan kaçan Yezidilerin Suriye’ye geçmesine yardımcı olmuştur. Böylece PKK, Sincar bölgesindeki ana aktör konumuna gelmiş ve Sincar Dağı’na yerleşmiştir. Burada Sincar’dan kaçan ve Yezidilerden oluşan silahlı örgüt YBŞ’yi kuran PKK’nın, Sincar’ın kuzeyinden Türkiye ve Suriye sınırına kadar etkin olduğu bir alan ortaya çıkmıştır. Bu alanla birlikte Suriye’nin kuzeyindeki PKK yapılanması olan PYD/YPG ile terör örgütü PKK’nın merkezi konumundaki Kandil arasında doğrudan bir koridor oluşmuştur. Buradan hareketle DEAŞ’ın PKK’nın Sincar üzerinde denetim sağlama konusunda önemli bir araç haline geldiği ve DEAŞ ile mücadeleyi bahane gösteren PKK’nın bölgedeki güç boşluğundan faydalandığı görülmektedir.
 

PKK’nın Irak’taki Yeni Stratejisi: Sincar

Sincar, 2015 yılının Kasım ayının başlarında Peşmerge güçlerinin ABD’nin hava desteğiyle yaptığı operasyonla IŞİD’in elinden kurtarılmış, operasyonlarda PKK ve PKK’nın Yezidilerden oluşan yapılanması YBŞ de yer almıştır. PKK, 2015 yılının Ocak ayında Sincar’da kanton ilan ettiğini açıklamış, Sincar İnşa Meclisi adı altında bir yapı kurarak, Sincar’daki fiili bir yerel yönetim oluşturmuştur. Böylece Sincar ilçesinde biri PKK’nın kontrolünde, diğeri KDP’nin kontrolünde olan iki başlı bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Ekim 2017’de Irak merkezi hükümet ve Şii milis grupların içerisinde yer aldığı çatı örgütü Haşdi Şaabi, YBŞ ile birlikte yapılan ortak operasyonlar sonucu Sincar’ın çevre nahiye köylerinde kontrol sağlamıştır. Bu operasyonlarda İran’ın Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ve bazı İranlı askerlerin de yer alması, Haşdi Şaabi, İran, PKK/YPG üçgenini tekrar gündeme taşımıştır. Haşdi Şaabi’nin operasyonlarının ardından Sincar’daki idari birimlere Irak merkezi hükümet tarafından yeni idareciler atanmış, KDP’nin güdümündeki Sincar eski Kaymakamı’nın ilçeye girişi yasaklanmıştır. Fahad Hamid Sincar Kaymakamı, Hudeda Cuke ise Sincar’a bağlı olan Sinune Nahiye Müdürü olmuştur. Hudeda Cuke, 2016’nın Haziran ayına kadar PKK tarafından oluşturulan Sincar İnşa Meclisi Üyeliği yaparken, daha sonra Haşdi Şaabi bünyesine katılmış ve 2017’de de Sinuni Nahiye Müdürlüğü görevine getirilmiştir. Bu durum Irak merkezi hükümeti ve daha çok Haşdi Şaabi’nin YBŞ ile işbirliğinin somut kanıtı olmuştur. Hatta YBŞ’ye bağlı bir kısım silahlı kişilere doğrudan Irak hükümeti tarafından Haşdi Şaabi tarafından maaş bağlandığı da bilinmektedir.

Sincar’daki PKK hareketliliği ve Haşdi Şaabi’nin etkinliğinden rahatsız olan Türkiye, Irak merkezi hükümetine pek çok kez uyarıda bulunmuştur. Türkiye, bölgedeki terörle mücadelesinin kararlılığını ortaya koyacak biçimde Nisan 2017’de Sincar’daki PKK noktalarına hava harekatı düzenlemiş ve gerekirse kara harekatının yapılabileceği sinyallerini vermiştir. Başta Musul’daki Başika kampı nedeniyle ikili ilişkilerde yaşanan sorunlara ek olarak, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki PKK’ya karşı düzenlendiği sınır ötesi operasyonların yanında, Türkiye’nin Sincar’a düzenlediği hava harekatı ile Türkiye ve Irak hükümeti tekrar karşı karşıya gelmiştir. Ancak IKBY Başkanı Mesut Barzani’nin Haziran 2017’de IKBY’de ve kontrollerindeki tartışmalı bölgelerde “bağımsızlık referandumu” yapacağını açıklamasıyla dengeler değişmiş ve Türkiye ile Irak arasındaki soğuk rüzgarlar, işbirliğine dönmüştür. Hatta Habur Sınır Kapısı çevresinde Türkiye ve Irak silahlı kuvvetleri ortak tatbikat yapmış, Sincar’a yönelik ortak operasyon senaryoları konuşulmaya başlamıştır.

Ancak PKK’nın Irak’taki etkinliğini arttırması, sadece Sincar’da değil, Kerkük, Süleymaniye ve çevresindeki hareketliliği, Türkmenlere yönelik saldırıları, Türkiye’deki tehdit algılamasını arttırmıştır. Bu nedenle Türk yetkililerden yapılan açıklamalarda, Irak’tan ülkedeki PKK varlığını bertaraf etmesi talep edilmiş, aksi takdirde Türkiye’nin Suriye’de olduğu gibi Irak’ta PKK’ya yönelik operasyonlar yapabileceği sinyaller verilmiştir. Nitekim Musul İl Meclisi, 11 Mart 2018 tarihinde aldığı kararla, PKK’nın Sincar’dan çıkmasını talep etmiştir. Ayrıca Irak merkezi hükümeti de PKK’ya mesaj göndererek, Sincar’daki kontrol alanlarını Irak güvenlik güçlerine talep etmiştir. ABD Savunma Bakanı James Mattis, 28 Mart 2018’de yaptığı açık-lamada; PKK’nın Sincar’daki mevcudiyetinin Türkiye’ye yönelik tehdit oluşturduğunu ve PKK’nın bölgeden çekildiğini görmek istediklerini ifade etmiştir. Sonuç olarak 23 Mart 2018 itibariyle PKK’nın Sincar’dan çekilmeye başladığına yönelik haberler medyaya yansırken, Irak Ordusu’na bağlı unsurlar da Sincar ve çevresinde konuşlanmaya başlamıştır. Ancak PKK unsurlarının tam anlamıyla Sincar’dan bertaraf edildiğini söylemek yanlış olacaktır. Bir kısım PKK unsurunun halen Sincar’da yerleşik olduğu bilinmekle birlikte, PKK bağlantılı yapıların da Sincar’daki aktivitelerini sürdürdüğü bilinmektedir. Bu noktada Türkiye, Sincar tehdidini büyük ölçüde dikkatte tutarken, Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarına yönelik büyük bir temizleme operasyonu başlatmış, hedef olarak Türkiye’ye kuşbakışı olarak yaklaşık 90 km uzaklıkta olan ve PKK’nın merkezi olarak bilinen Kandil seçilmiştir. Bu nokta Mart 2018’den itibaren Irak’ın kuzeyinde Türk Silahlı Kuvvetleri yoğun operasyonlar yürütmektedir. Bu operasyonların bölgesel ve dönemsel farklılıklar göstermekle birlikte devam etmesi beklenmektedir. Ancak bu noktada bölgedeki PKK varlığı hem Türkiye hem de bölgedeki diğer aktörler açısından bazı çıkmazlara yol açmaktadır. Hatta PKK’nın Irak’taki varlığı, Irak Kürtlüğüne dahi zarar vermekte, Kürtler arasında ayrışmaya yol açmaktadır. Zira PKK ideolojik ve siyasi olarak daha yakın bir çizgide olduğu Celal Talabani’nin partisi KYB ve KYB’den ayrılarak kurulan Goran ile işbirliği içerisinde hareket ederken, KDP ile karşı karşıya gelmektedir. Öte yandan Yeni Nesil Hareketi gibi yeni siyasi oluşumlar arasında taban kazanmakta ve sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu sorunlar zaten IKBY’de var olan ayrışmaları daha da derinleştirmekte ve siyasi çekişmeyi arttırmaktadır.

Öte yandan PKK’nın Irak’taki varlığı sadece askeri bir tehdit değildir. Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği açısından da bir tehdit konumundadır. PKK’nın özellikle sivil yerleşim alanlarına inerek, sivil halk arasında etkinlik kazanmaya çalışması, Irak halkı üzerinde tehdit ve baskı oluşturduğu gibi, Irak’ın egemenliğini de ihlal etmektedir. Zira silahlı bir terör örgütü Irak’taki yerleşim alanlarında denetim sağlamaya çalışmakta ve hatta yönetim oluşturmaktadır. Bu nedenle meseleye dahil olan, etkileyen ve etkilenen bütün tarafların daha aklı selim davranarak siyasi adımlar atması, uzun vadeli ve kalıcı adımlar atması yerinde olacaktır. Bu noktada önümüzdeki süreçte Türkiye ve Irak arasındaki koordinasyon ve işbirliğinin önemi büyük olacaktır. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunmasını dile getirmekte ve IŞİD’le mücadelede Irak’ın daima yanında yer aldığını net olarak ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Cerablus operasyonunda görüldüğü gibi, IŞİD ya da PKK ayırdetmeksizin, Türkiye’nin, ulusal güvenliğine tehdit oluşturacak bir yapının bölgede oluşmasına izin vermeyeceği görülmektedir. Bölgedeki istikrarın sağlanması bölge ülkelerinin faydalarına olduğu gibi Türkiye’nin dış politikasının da temel unsurlarından biridir. Bu nedenle istikrarın sağlanması açısından PKK ya da IŞİD gibi terör örgütlerinin bölgeden temizlenmesi en önemli konulardan biridir. PKK, Irak’ın toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve egemenliğini tehdit ettiği gibi, bölgede yaşayan milletler açısından da açık bir tehdide dönüşmüştür. Bu tehdidin bertaraf edilmesi bütün tarafların faydasına olacaktır.