IŞİD’in Irak’ta Bir Yılı: Siyaset ve Güvenlik Algısının Dönüşümü

Haziran 2014’te Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Musul’u ele geçirmesiyle başlayan süreç, Irak için tarihi dönüm noktalarından biri olarak sayılabilir. IŞİD’in Musul’la birlikte özellikle Sünnilerin yaşadığı Selahaddin (Tikrit), Anbar, Diyala’nın (Bakuba) bir bölümünü ele geçirmesi, Bağdat ve Kerkük’ün çevresinde hâkimiyet alanları kazanmasına yol açmıştır.  Bu durum da bir yandan Irak’taki güvenlik, siyaset ve ekonomi dengesinde bozulmalara neden olmuş diğer yandan ise yönetimsel paylaşım, sosyal yapı ve nüfusun coğrafi dağılımını da büyük ölçüde değişmiştir. IŞİD’le mücadele süreci içerisindeki bu değişim ve ortaya çıkan yeni dinamiklerin Irak’ta kalıcı problemler, değişimler ve hasara yol açması muhtemel gözükmektedir. Buradan hareketle, IŞİD’in Irak’ta yarattığı değişim ve dönüşümün incelenmesi, hem Irak’taki mevcut durumun hem de IŞİD sonrası Irak’ta ortaya çıkabilecek güç boşluklarının anlaşılmasında faydalı olacaktır.

 

Siyaset Algısı

IŞİD gibi bir grubun ortaya çıkışı, aslında Irak için yeni bir olgu değildir. IŞİD’in temel yapılanmasını oluşturan ve daha önce küresel terör örgütü El-Kaide’ye bağlı olan gruplar, 2003 sonrasında Tevhid ve Cihad, Mücahit Şura Konseyi, Irak İslam Devleti Örgütü gibi farklı isimlerle Irak’ta varlığını göstermiştir. 2003 sonrası Irak’ta kurulmaya çalışılan yeni devlet yapılanmasını büyük ölçüde sekteye uğratan bu gruplar, 2011’de Suriye’deki karmaşadan faydalanarak yeniden alan bulmuş ve güçlenmiştir. Bununla birlikte, 2010’da ikinci kez başbakanlığı elde eden Nuri El-Maliki’nin özellikle Sünni bölgeler ve Sünni siyasetçiler üzerinde uyguladığı politikalar, bu grupların Irak’ta siyaset dışı kalan Sünni toplum arasında yeniden taban bulmasına neden olmuştur. Irak siyasetinde yaşanan bu ayrılıkçı gelişmeler neticesinde Irak topraklarında ilk kez IŞİD gibi bir terör örgütü, Musul’da ve daha sonrasında diğer bazı Sünni bölgelerde toprak kazanarak bu topraklar üzerinde 'İslam Devleti'ni ilan etmiştir. (IŞİD tarafından ilan edilen 'İslam Devleti' Irak’taki IŞİD’in hâkim olduğu toprakların yanı sıra Suriye’deki IŞİD hâkimiyetindeki toprakları da kapsamaktadır.) Bu süreç, Irak’taki güvenlik ve siyaset algısını büyük ölçüde değiştirmiştir. Zira 30 Nisan 2014’te Irak'ta yapılan parlamento seçimlerinde birinci olarak çıkan ve üçüncü dönem için de başbakanlığı isteyen Nuri El-Maliki, IŞİD’in Irak’ta hâkimiyet sağlaması sonrasında geri çekilmek zorunda kalmıştır. Sünni ve Kürt gruplar bir yana, Şii grupların dahi desteğini alamayan Nuri El-Maliki’nin yerine, daha ılımlı bir siyasetçi olduğu bilinen Haydar El-Abadi hükümet kurma görevini üstlenmiştir. Bu süreç içerisinde bütün grupların desteğini kazanmaya çalışan Haydar El-Abadi, Sünnilerin de hükümete katılmasıyla birlikte olağanüstü şartlar altında hükümeti kurmuş ve 9 Eylül 2014’te göreve başlamıştır. Abadi’nin hükümeti kurmasına rağmen Savunma ve İçişleri bakanlıklarının belirlenmesini daha sonraya bırakması, IŞİD’le mücadeleyi sekteye uğratmıştır. Hükümet IŞİD’le mücadeleyi önceleyerek siyasetin bütün dengesi buna göre şekillenmiştir. Bu kapsamda yeni hükümet IŞİD’le mücadele kapsamında Bağdat ve Erbil ile yeniden anlaşma yoluna giderek bütçe, petrol gelirlerinin paylaşımı gibi problemler üzerinde bir uzlaşıya varmıştır. Bununla birlikte Bağdat ve Erbil arasında varılan uzlaşıya rağmen, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Kürt partiler, Bağdat üzerindeki baskısını arttırarak, yerel siyasetteki hâkimiyetlerini pekiştirmişlerdir. Özellikle Irak ordusu ve güvenlik güçlerinin çekilmesiyle birlikte Kerkük’te Kürt partilerin ağırlığı daha da pekişmiş ve kentin güvenliği peşmergeler, Kürt partilere bağlı asayiş güçleri ve Kerkük yerel polisi tarafından sağlanmaya başlanmıştır. Kerkük’ün Kürt asıllı ve KYB üyesi Valisi Necmettin Kerim, Bağdat’a karşı tutumunu sertleştirerek, idari olarak Kerkük’te Bağdat’tan bağımsız kararlara imza atmıştır.

 

Öte yandan IŞİD’le mücadele sürecinde Irak'ta Ayetullah El-Sistani'nin fetvası üzerine ortaya çıkan ve İran'ın doğrudan etkisi altında bulunan Haşdi Şaabi içerisindeki Şii milis grupların Sünni bölgelerdeki uygulamaları ve Sünnilerin sürece dâhil edilememesi nedeniyle siyasette denge sağlanabilmiş değildir. Nitekim Musul Valisi Etil Nuceyfi’nin görevinden parlamento kararıyla uzaklaştırılması, Sünnileri tedirgin etmiş ve hükümetin Sünniler üzerindeki politikasına ilişkin olarak soru işaretleri ortaya çıkmıştır. Kısacası IŞİD’le mücadele sürecine Sünnilerin bütüncül olarak entegre edilememesi, güvenlik güçleri içerisindeki nüfus dengesine ilişkin olarak Sünnilerin endişelerinin giderilememesi, Şii milislerin pozisyonu ve geleceğine ilişkin endişeler, İran’ın Irak’taki etkisinin artması gibi sebepler de Irak siyasetinin dengesi bozmaktadır.

 

Güvenlik Dengesinin Dönüşümü

Irak’ta siyaset dengesinin değişmesi ve IŞİD sonrası güvenlikle ilgili olarak yeni aktörlerin ortaya çıkması, güvenlik algılarını da değiştirmiştir. Öncelikle IŞİD’in varlığı, sadece Irak için değil, bölgesel hatta küresel bir güvenlik riskini beraberinde getirmektedir. IŞİD’in özellikle Irak ve Suriye’de hâkimiyet alanları sağlaması ve kaynak (insan, para, silah vb.) bulmakta şimdilik çok fazla zorlanmaması, güvenlik krizini derinleştirmektedir. Temel olarak sadece Irak açısından düşünüldüğünde bile IŞİD, Irak’ta yaşayan bütün gruplar açısından bir tehdit oluşturmaktadır. IŞİD’in daha önce Irak’ta benzeri görülmemiş biçimde farklı yöntemler kullanması ve sürekli strateji değişikliğine gitmesi, Irak hükümeti açısından IŞİD’le mücadele sürecinin uzamasına ve örgütün elimine edilmesinin zorlaşmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerden Irak güvenlik güçlerinin neredeyse kaçarak çekilmiş olması, halkın hükümete güvenini azaltmış, resmi güvenlik güçlerinin boşluğunun yerel unsurlarla doldurulmaya çalışılması da güven kaybını arttırmıştır. Nitekim IŞİD’le mücadele sürecinde Şii milis grupların yeniden ortaya çıkması ve yeni milis grupların oluşması da Irak’ta bir güvenlik boşluğu oluşturmaktadır. Ayetullah Ali El-Sistani’nin cihat fetvası üzerine gönüllü savaşçılarla birlikte milis grupların güvenlik güçlerine destek amacıyla ortaya çıkmaları ve daha sonrasında bunların IŞİD’le mücadele sürecinin yürütücüsü konumuna gelmesi, Irak içerisindeki temel problemlerden biri olan güvenlik güçlerindeki dengesizliğini arttırmaktadır. Bu endişelerin giderilmesi amacıyla gönüllü birlikler ile milis grupların birlikte yer aldığı Haşdi Şaabi oluşumunun bünyesine her etnik ve dini gruptan üyeler alınmaya ve bu oluşum kurumsallaştırılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca her vilayetin kendi halkından oluşması ve sadece bulunduğu vilayeti koruması amacıyla 'Ulusal Muhafız' gücünün kurulması planlanmıştır. Bunun yanında, Sünnilerin bir kısmı, IŞİD’le mücadele kapsamında 'Haşdi Vatani' (Ulusalcı Topluluklar) gibi bir oluşuma gitmiştir. Bu türden oluşumlarla ülkenin güvenlik açığı giderilmeye çalışılmış olsa da, bu adımlar güvenliğin yerelleşmesine ve her grubun hâkim olduğu bölgede kontrol sağlamaya çalıştığı bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu durum, Irak’ın devlet yapılanmasında boşluklar ortaya çıkarabilecek niteliktedir. Irak’ta dengeli ve kurumsal yapıya sahip güvenlik birimlerinin kurulması yerine, yerelleşen güvenlik birimleri oluşturmak, merkezi otoritenin zayıflamasına neden olacak bir gelişmedir.

 

Diğer taraftan IŞİD sonrası süreçte Irak’a yönelik dış müdahalenin arttığı görülmektedir. Başta İranlı komutan ve askeri danışmaların doğrudan Irak topraklarında bulunarak milis gruplarını yönlendirdikleri ve her alanda lojistik destek sağladıkları görülmektedir. Bu durum Irak’ın bağımsız devlet kimliğine zarar vermektedir. Öte yandan ABD’nin de 3,550 civarında askeri danışmanını tekrar Irak’a gönderdiği bilinmektedir. Bununla birlikte ABD öncülüğünde 60’a yakın ülkenin desteğiyle kurulan uluslararası koalisyon, Irak topraklarında IŞİD’e karşı hava operasyonları düzenlemektedir. Bu operasyonlar, Irak hükümetinin izniyle yapılıyor olsa da bir yandan devletin kurumsallaşmasına zarar vermekte diğer taraftan ise halk bazındaki ülke meşruiyetinin yitirilmesine neden olmaktadır.

 

Sonuç olarak Irak’ın son bir yılı dikkate alındığında, 2003 ABD işgali sonrası yapılanmanın yerine getirilmediği ve oturtulmaya çalışılan dengenin oluşturulmadığı kedini net şekilde göstermiştir. Kısacası, bu süreç, Irak’ta bütün tarafların katılımını öngören bir yapının oluşturulmasının yerine ülkeyi giderek daha fazla derinleştiren etnik, dini ve mezhepsel ayrışmalara ve yerelleşmeye iten adımların atıldığını ve halen de atılmakta olduğunu ortaya çıkarmıştır. IŞİD’in etkisi ve işgali altında geçen son bir senenin de Irak’taki ayrışma ve yerelleşmeyi körüklediği, merkezi otoriteyi sarstığı ve güven bunalımını arttırdığı görülmektedir.

 

Bu yazı “IŞİD’in Irak’ta Bir Yılı: Siyaset ve Güvenlik Algısının Dönüşümü” başlığıyla Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.