Panel

İsrail Perspektifinden Körfez Ülkeleriyle Normalleşme

Dünyanın muhtelif bölgelerindeki Yahudilerin 1897’den itibaren sistematik bir şekilde Filistin topraklarına gelerek, muhtelif yöntemlerle bu topraklara yerleşmeleri ve Yahudilerle Araplar arasında süren uzun süreli çatışmalardan sonra 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin ilanı bugüne kadar devam eden süreci başlatmıştır.

Yaşanan Arap-İsrail savaşları neticesinde bir türlü yenemedikleri İsrail’i, muhatap almamak için resmi olarak tanımamış ve ilişki tesis etmemişlerdir. İsrail ise, Arap devletlerinin bu tutumu karşısında kendini, çölde düşman Arap devletleriyle çevrilmiş bir vaha olarak tanımlamıştır. Bu argümanı uzun süre devam ettiren İsrail, bu sayede güvenlikçi politikalarını meşrulaştırmış ve bekası için bölgede Arap olmayan müttefikler edinmeye gayret edinmiştir. Bölgedeki varlığını bu maksatla kurgulanan çevre (perifery) doktrini gereğince İran, Türkiye ve Etiyopya gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkilere bağlayan İsrail, 1973 petrol ambargosundan sonra daha radikal arayışlara girmiştir.

Bu süreçte ABD’nin de desteği sayesinde 1979’da Mısır’la barış anlaşması imzalayan İsrail, klasik tabirle surda bir gedik açarak, Arap devletleri arasındaki birliği bozmuştur. Takiben 1994’de Ürdün’le de benzer anlaşma imzalanarak en azından güney ve doğu sınırları güven altına alınmıştır. Bu tarihe kadar toprakları işgal altında olan Filistinliler, bütün Arap devletleri siyasi ve ekonomik olarak desteklenmiş ve İsrail’in bu topraklardaki kutsal mekanlara hakim olması engellenmiştir.

1990’dan sonra uluslararası sistemde yaşanan radikal değişiklikler, İsrail ile Filistin arasında barış görüşmelerinin başlamasına yol açmış ve belirli bir mesafe de kat edilmiştir. Her ne kadar bu süreç İsrail’in farklı ajandası nedeniyle kadük kalsa da, 2002 yılında başlatılan Arap Barış Planı inisiyatifi, İsrail ile Araplar arasında belirli koşullarda bir zemin yaratılabileceğini göstermiştir. Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen planla benzer olan bu girişim, İsrail’in bu plandaki,1967 öncesi sınırlarında iki devletli bir çözümü kabul etmesi halinde Arap devletlerinin İsrail’i tanımasını öngörüyordu. Ancak İsrail’in düşündüğü plan, BM ve Arap planından farklıydı. Dolayısıyla gerekli koşulların oluşması ve konjonktürün kendi lehlerine dönmesini beklemeyi tercih ettiler.

İsrail’in beklediği tarihi fırsata 2017 yılında Trump’ın ABD başkanlık koltuğuna oturmasıyla kavuştu. Bu tarihten itibaren bölgede yaşanan olayların çoğu İsrail’in hayal ettiği şekilde gerçekleşmeye başlamıştır. Trump’ın aşkın İsrail desteği ve İsrail başbakanı Netanyahu’yla arasındaki özel ilişki sayesinde, İsrail-Filistin sorununda şimdiye kadar yaşanan tıkanıklık, müzakere veya tavizle değil, siyasi ve ekonomik baskı uygulayarak çözümlenme trendine girmiştir.

ABD’nin fiilen bölgede bulunduğu dönemde Irak ve Suriye gibi İsrail’i ezeli düşman olarak kodlayan ülkelerin işgal ve iç savaş nedeniyle etkisiz hale getirilmesi ve Mısır’ın 2013 yılındaki darbeyle İsrail yanlısı bir yönetimin iktidara getirilmesi, Arap-İsrail yakınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Aynı dönemde bölgede ABD-İsrail ekseninde üretilen İran tehdidi sayesinde, başta Körfez ülkeleri olmak üzere diğer Arap ülkelerinin de İran’a kaşı İsrail yanında pozisyon almaları bugün yaşanan süreci kaçınılmaz kılmıştır. Dolayısıyla şimdiye kadar birbirleri düşman olarak tanımlayan Araplar ve İsrail, muhtemel çıkarları için normalleşmeye başlamışlardır.

Bu konferansın konusu, İsrail’in körfez ülkeleriyle başlayan ve muhtemelen diğer Arap ülkeleriyle devam edecek olan normalleşme adımlarının;  siyasal/toplumsal, askeri ve dini boyutlarının ele alınarak, açıklanması olacaktır. Bunun için, İsrail siyasetindeki alışagelmiş kalıplar ile İsrail toplumundaki Arap algısı ortaya konulmaya çalışılarak normalleşmenin nasıl içselleştirileceği sorusuna cevap aranacaktır. Ayrıca İsrail’in güvenlik aygıtının bu konuya yaklaşımı ele alınarak, süreçteki rolü tartışılacaktır. Son olarak ise, Museviliğin kutsal metinlerindeki, Musevi ve Yahudi olmayanlara yönelik yaklaşım incelenerek, konunun yaşanan gelişmelerin dini boyutu sergilenmeye çalışılacaktır.


Moderatör
Haydar Oruç, Levant Uzmanı, ORSAM
Konuşmacılar
Tuğçe Ersoy, Dr.Öğr.Üyesi , İzmir Demokrasi Üniversitesi
Çağla Gül Yesevi, Doç.Dr., İstanbul Kültür Üniversitesi
Eldar Hasanoğlu, Doç.Dr., İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Platform
ORSAM Youtube kanalı 
Panel dili Türkçe’dir.