Kerkük’te Yanan Kayseri Çarşısı Ne İfade Ediyor?

26 Kasım 2018 gecesi Kerkük’te “Kayseri Çarşısı” olarak bilinen han biçimindeki tarihi yapıda büyük bir yangın çıkmıştır. Yangın sonucu çarşının içerisinde ve dışarısında bulunan 400’den fazla iş yeri zarar görmüş ve büyük bölümünde ciddi hasar oluşmuştur. Olayın hemen ardından Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız da acil olarak Kerkük’e gitmiş, olayı yerinde incelemiş ve Türkiye’nin çarşının yenilenmesi için girişime başladığını ve hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da konuyu takip ettiğini açıklamıştır. Böylece Türkiye’nin en üst düzeyde meseleye eğildiğinin altı çizilmiştir. Nitekim Büyükelçi Fatih Yıldız, Irak hükümetinin yetkililerinden bile önce Kerkük’ü ziyaret ederek Türkiye açısından hem Kerkük’ün hem de “Kayseri Çarşısı’nın” önemini ortaya koymuştur. Zira söz konusu çarşı sadece sıradan bir alışveriş merkezi olmasının dışında, tarihi, sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan da Kerkük’ün en değerli varlıklarından biri olma özelliğini taşımaktadır.

Kerkük’te yaşayan bütün halkın ortak bir ticaret merkezi olan Kerkük’teki “Kayseri Çarşısı”nın yapımının Osmanlı döneminde 1855’te tamamlandığı bilinmektedir. Büyük bir ticaret merkezi olan Kayseri Çarşısı’ndaki ticari hareketliliğin günümüze kadar bütün hızıyla devam ettiği bilinmektedir. Bununla birlikte söz konusu çarşının “Kayseri” olarak anılmasının en büyük sebebinin Osmanlı dönemindeki ticari merkezlerden birinin Kayseri olmasının yanında bu çarşının da 15. Yüzyılda yapılan ve İstanbul’dan sonraki en büyük kapalı çarşı olarak bilinen Kayseri’deki kapalı çarşıdan esinlenilerek yapılması olduğu bilinmektedir. Ne tesadüftür ki Kerkük’teki Kayseri Çarşısı’nda çıkan yangın Kayseri’deki Kapalı Çarşı ile bir başka benzerlik daha ortaya çıkarmıştır. Talihsiz bir benzerlik olsa da Kayseri’deki kapalı çarşının da neredeyse tamamı 1870 yılında yanmış ve sonradan tekrar inşa edilmiştir. 

Kerkük’teki “Kayseri Çarşısı’nın başka bir özelliği ise çarşı yapısının zaman kurallarına göre inşa edilmiş olmasıdır. Günün 24 saat olduğu hesap edilerek 24 koridor (ara sokak) oluşturulmuştur. Çarşı içerisinde yılın 365 gününü işaret eden 365 iş yeri bulunmaktadır. Ayrıca haftanın 7 gün olduğu dikkate alınarak çarşıya 7 kapıdan giriş konulmuş ve çarşının ışık alabilmesi için kapılar günün doğuşu ve günün batışına göre ayarlanmıştır. Bununla birlikte çarşının üst katına ise bir yıldaki 12 ay hesap edilerek, 12 daire inşa edilmiştir. Ayrıca yılın 4 mevsiminden esinlenilerek çarşı 4 bölüm olarak yapılmıştır. Bu anlamıyla çarşının mimari bir zeka ile yapıldığı ve kendine özgü özellikler taşıdığını söylemek mümkündür. 

Öte yandan Kerkük’teki Kayseri Çarşısı’nın tarihi Kerkük Kalesi’nin bulunduğu tepenin hemen altına inşa edilmiş olması da çarşının başka bir özelliğidir. Yani Kerkük Kalesi, Kayseri Çarşısı için bir çatı (yani koruyucu) niteliğindedir. Kerkük Kalesi’nde bulunan Osmanlı Şehitler Mezarlığı’nın yanı sıra, Danyal Peygamber Türbesi, Hz. Meryem Makamı ve Selçuklular döneminde inşa edilen Gök Kümbet (Buğday Hatun Türbesi), Kayseri Çarşısı ile birlikte hep mimari açıdan yapısal hem de tarih ve kimlik açısından bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu anlamıyla bütün bu yapıların Kerkük’te bir medeniyet ortaya çıkardığı görülmektedir. Nitekim Kerkük için Irak’ın bir minyatürü, Irak için de Ortadoğu’nun yansıması ifadeleri böylelikle somut bir anlam kazanmaktadır. Büyükelçi Fatih Yıldız da Kerkük’teki Kayseri Çarşısı’nı “Küçük Kerkük” olarak nitelendirerek, çarşının bir ortak yaşam merkezi olduğunu vurgulamıştır.

Büyükelçi Fatih Yıldız’ın bu nitelendirmesi, aslında pekçok anlamı içerisinde barındırmaktadır. Kerkük tarihsel birikim açısından Türk kimliğinin vücut bulduğu bir Irak vilayeti olmakla birlikte, Arap’ından Kürt’üne Hristiyan’ından Müslüman’ına kadar bütün etnik ve dini kimliklerin uyum içerisinde yaşadığı bir uzlaşı şehridir. Zaman içerisinde, özellikle modern Irak devletinin kurulması ile birlikte, ya Irak’taki farklı rejimler ya da farklı etnik, dini, ideolojik ve siyasi gruplar tarafından Kerkük’ün kimliği ve düzeni bozulmak istenmiş olsa da bugüne kadar Kerkük’ün doğası bunu reddetmiş ve Kerkük ayakta kalabilmeyi başarabilmiştir. Özellikle Kerkük’teki Türk varlığı, Kerkük’e yönelik yıkıcı politikalardan en büyük zararı gören ve nasibini alan taraf olsa da, bugüne kadar önemli ölçüde varlığını korumuş, şehrin dokusuna yansıtmış ve iz bırakmıştır. Tarihsel süreç içerisinde Kerkük’teki Türkmenlere (Türk kimliğine) yönelik olarak 1924 Levi Katliamı, 1946 Gavurbağı Katliamı, 1959 Kerkük Katliamı, 1980 Türkmen liderlerin asılması, 1991 Altunköprü Katliamı gibi daha adını sayamadığımız pek çok elim olay yaşanmıştır. Bununla birlikte Kerkük’te Osmanlı Kışlası, Osmanlı Şehitler Mezarlığı, Gök Kümbet, Kerkük Kalesi, tarihi mezarlıklar gibi yapılar da hedef alınarak, Kerkük’ten Türk kimliği silinmek istenmiştir. 

Öte yandan 2003’ten önce Araplaştırma, 2003’ten sonra ise uygulanan Kürtleştirme politikaları neticesinden Kerkük’teki demografik ve siyasi denge bozulmaya, atılan tek taraflı adımlarla Kerkük’teki uyum zarara uğratılmaya çalışılmıştır. Bu noktada Kerkük üzerindeki bu zarar verici politikaların halen uygulandığı ya da uygulanmaya çalışıldığını söylemek yerinde olacaktır. Nitekim 12 Mayıs 2018’de gerçekleştirilen Irak Parlamentosu seçimlerinde Kerkük’te yaşanan hile ve usulsüzlükler ve Türkmenlerin 28 günlük “Mavi Bayrak Direnişi” halen hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Zira Türkmenlerin bu direnişi, 12 Mayıs 2018 seçimleri için bir dönüm noktası olmuş ve tüm ülkede bir etki ortaya çıkarmıştır. Siyasi denge gözetilerek seçim sonuçlarında büyük bir değişikliğe gidilmese de Kerkük’ün Irak siyasi sahnesi için ne kadar önemli olduğu bu olaylarla yeniden kendini göstermiştir. Özellikle 2003’ten sonra Kerkük’te yaşananların ortaya çıkardığı etki dikkate alındığında, Irak’ın istikrarı açısından Kerkük’ün önemi gün geçtikçe daha fazla anlaşılmaktadır. Zira Kerkük artık sadece Irak’la ilgili bir mesele olmaktan çıkmış, hatta Birleşmiş Milletler’in (BM) de müdahil olduğu bir konu haline gelmiştir. Bu noktada Kerkük, Türkiye açısından da birden fazla anlam taşımaktadır. Türkiye’nin Irak’ın istikrarı, siyasi birliği ve toprak bütünlüğü yönünden temelleştirdiği Irak politikasının merkezinde yer alan Kerkük’te siyasi ve sosyal dengenin korunması önemli bir konu olmakla birlikte, Kerkük’teki Türk kimliğinin korunması ve Türkmen varlığının haklarını elde etmesi de en az bir o kadar önem taşımaktadır. Bu politika, Türk dış politikası açısından, sadece siyasi, güvenlik ve ekonomik konularla sınırlandırılamayacak kadar büyük bir yere sahiptir. Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız da Türkiye’nin bu politikası en iyi bilen ve uygulayan büyükelçilerden biri olarak,  anlaşıldığı üzere Türkiye’nin en üst karar alıcı mekanizmaları ile işbirliği ve diyalog içerisinde, ve Türkiye’nin tarihi, sosyal, siyasal ve kültürel sorumluluklarının farkındalığını vurgularcasına son derece hızlı bir şekilde hareket etmiş ve Kerkük’e ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaretle Türkiye hem Kerkük’e ve Kerkük’teki Türk varlığına sahip çıktığını gösterirken hem de, Büyükelçi Fatih Yıldız’ın açıklamalarında olduğu gibi, Kerkük’ün Irak için öneminden hareketle Irak’ın istikrar, huzuru ve barışı için her türlü desteği sağlayacağını ortaya koymuştur. Tarihsel süreç içerisinde görülmüştür ki Kerkük’te tek taraflı politikalar bir sonuç vermemektedir. Bunun yerine Kerkük’teki uyumu ve ortak yaşamı destekleyecek eşit yönetim paylaşımına dayalı  bir çözüm sadece Kerkük’teki sorunları çözmekle kalmayacak, Irak için de önemli bir örnek teşkil edecektir. Bu sürecin de en büyük destekçisinin Türkiye olacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye, Irak’ın istikrarının bölgenin ve Türkiye’nin istikrarı açısından öneminin farkındadır. Buradan hareketle Türkiye’nin, geçmiş dönemde olduğu gibi gelecekte de Irak’ı istikrara götürecek her türlü projenin yanında olacağı açıktır.