Libya’da Barış Mümkün mü?

Ülkedeki iki meclis, iki hükümet ve milis güçleri arasında yaklaşık on aydır devam eden kanlı ve çetin mücadele, dramatik bir dönüm noktasına doğru sürüklenmektedir. Mevcut şartlar altında her iki taraf arasındaki güç dengesinin koşulları göz önünde bulundurulduğunda tarafların yenişemediği bu mücadelede mağlup tarafın Libya’nın geleceği ve Libyalılar olduğu aşikâr. Öte yandan devam eden çatışmalar, savaş ağaları ve radikalizmi güçlendirmekte ve hâlihazırda çözümü oldukça zor olan Libya’nın sorunlarını daha fazla içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadır.

2014’ün yazından itibaren taraflar arasındaki çatışmalar hızlanmış, yoğunlaşmış ve bölgesel anlamda yayılmıştır. Özellikle stratejik önem atfedilen havalimanları, petrol boru hatları, yollar, limanlar ve kent merkezleri, hem hava saldırılarının hedefi haline gelmiş hem de birer savaş cephesine dönüşmüştür. Ayrıca yoğunlaşan çatışmalar, sivil kayıp oranını her geçen gün arttırmaktadır. Bunun yanı sıra bu çatışmalar, sivillerin hayatlarını devam ettirmeleri için elzem olan altyapıları da yok etmektedir. Sivil kayıplar hakkındaki tahminler, kaynaklara göre büyük farklılıklar göstermekle beraber verilen rakamlar 1,000 ila 2,500 arasında değişiyor. Buna ek olarak, yerlerinden edilmiş Libyalıların sayısı son çatışmalar ile birlikte 100,000’den 400,000’e yükselmiştir. IŞİD’in Bingazi merkezi, Derne ve Sirte’yi kontrol ettiği ve hatta Trablus başta olmak üzere diğer kentlerde de kendine alan açtığı iddia edilmektedir. Her geçen gün, Libya limanlarından hareket eden mülteci dolu botlara ilişkin trajik haberler artmaktadır. 2011’den itibaren 10,000’den fazla mültecinin Akdeniz’de can verdiği ifade ediliyor. Bu genel tablo, 16 Şubat’ta Mısır’ın Libya’da hava operasyonları düzenlemesi veBirleşmiş Milletler(BM) Güvenlik Konseyi’ni uluslararası bir müdahale için toplantıya çağırması ile kaygı verici bir noktaya ulaştı. Libya’daki bu gelişmelere paralel olaraksaBM Libya Destek Misyonu Eylül 2014’ten itibaren sürdürdüğü, Libya’daki tarafları uzlaştırmayı hedefleyen barış görüşmelerini hızlandırdı. Ancak 2014 yazından itibaren birbirlerine karşı amansız bir mücadele veren TobrukTemsilciler Meclisi (TM) ve Trablus’taki Milli Genel Kongre (MGK) arasında yapılacak bir siyasi uzlaşının Libya’daki iç savaşı, bölünmüşlüğü ve milisler arasında devam eden kanlı savaşı durdurması mümkün mü? Hele ki her iki hükümetin de hem kendi ittifak bloklarını hem de iskân ettikleri topraklarda muhkem egemenliğe sahip olmadıkları gerçeğini göz önünde bulundurursak.

BM’nin barış görüşmeleri, 29 Eylül 2014 tarihinde BM Libya Özel Temsilcisi BernardinoLeonöncülüğünde Libya’nın güney batısında yer alan Gadamis kentinde başlamıştır. Ancak Gadamis görüşmelerine MGK çağrılmamış, görüşme katılımcıları Haziran 2014 seçimleri ile oluşturulan TobrukTM ve bu meclisi boykot eden 40 milletvekili ile sınırlı kalmıştır. Bu sınırlı katılıma rağmen görüşmeler tıkanmış ve müspet bir sonuç elde edilememiştir. Bunun üzerine Leon, görüşmelerin Cenevre’ye taşınmasına ve katılımcı kapsamının genişletilmesine karar vermiştir. 15 Ocak 2015’te Cenevre’de başlayan bu yeni görüşmelere her iki meclis, her iki hükümet, kent meclisleri temsilcileri ile milis güçleri temsilcileri davet edilmiştir. Trablus'taki MGK,Cenevre görüşmelerine katılmayı reddettiklerini açıklamış, ancak bu karar bazı MGK vekilleri ile Misrata kent meclisi temsilcilerinin Cenevre görüşmelerine katılması ile delinmiştir. Her ne kadar MGK kararına rağmen Cenevre görüşmelerine katılanlar ‘hain’ olarak suçlanmış olsalar da bu karar, Cenevre görüşmelerine MGK’nin kayıtsız kalmasının önüne geçmiştir. MGK ilk baştaki sert tavrını bir kenara bırakarak, görüşmelerin Libya’da devam etmesi halinde görüşmelere katılacağını açıklamıştır. Cenevre’de gerçekleşen iki tur görüşmenin ardından müspet bir sonucun elde edilememesi, tarafların uzlaşma konusunda istekli olmayışları ve görüşmeler devam ederken çatışmaların yoğunlaşması, Cenevre görüşmelerini tıkamıştır. Hem MGK’nın talepleri hem de Cenevre’deki görüşmelerin tıkanması sonucunda BM, görüşmeleri Libya’da devam ettirme kararı almıştır. Ancak daha sonra ülkenin doğusundaki Bingazi kentinin 250 kilometre doğusunda yer alan Derne'ye bağlı Kubbe ilçesinde bomba yüklü araçlarla düzenlenen 3 intihar saldırısı sonucu 47 kişinin hayatını kaybetmesini gerekçe göstererek görüşmeleri Fas’a taşımıştır. Leon, Mart 2015’te Fas’ın Suheyrat kentine taşıdığı barış görüşmelerinde bölgesel aktörlerin aktif katılımı ve desteği ile başarı şansını yükseltmeyi hedeflemiştir.

12 Mart-26 Mart 2015 tarihleri arasında tarafların dolaylı oturumlar ile gerçekleştirdikleri ilk tur görüşmelerin ardından 15 Nisan 2015’te ikinci tur görüşmelerine geçilmiş ve taraflar Libya’da Siyasi Geçiş Taslak Anlaşmasına dair çerçeve notlarını müzakere etmeye başlamıştır. Öte yandan ikinci tur görüşmelerinin başladığı Nisan ayında TM’ye destek veren Halife Hafter’e bağlı güçlerin başkent Trablus’a saldırması, görüşmelerin kesilmesi tehlikesini ortaya çıkarmıştı. 16 Nisan’da MGK görüşmelere katılımını askıya alsa da dolaylı görüşmeler ile ikinci tur da tamamlandı. Tüm bu görüşmelerde BM’nin üç temel amacı bulunuyordu. Bu amaçlar, uzlaşı hükümetinin kurulması, taraflar arasında ateşkes anlaşmasına varılması ve silahlı grupların, yani milislerin kentlerden çekilerek ortak bir Libya askeri gücünün, yani ulusal ordunun oluşturulmasıdır. Bu çerçevede Cenevre’de başlayan ve Suheyrat’ta devam eden toplam dört tur görüşmenin ardından BM Libya Özel Temsilciliği Nisan sonunda taraflara bir taslak sundu. Bu anlaşma taslağının birinci başlığına göre ulusal uzlaşı hükümeti ile başkanlık konseyinin kurulması öngörülmektedir. İkinci başlık ise Tobruk’takiTM’nin tüm Libyalıları temsil eden yasama organı olarak tanınmasını kapsamaktadır. Üçüncü başlık ise devlet yüksek konseyi, anayasa hazırlık komisyonu, milli güvenlik konseyi ve belediye meclislerinin kurulmasını kapsamaktadır. 28 Nisan’da MGK, BM’nin sunduğu bu anlaşma taslağını reddettiklerini açıkladı. Öte yandan Tobruk’taki TM ise taslağı kabul edeceklerini ilan etti. Leon ise uluslararası toplumun Ramazan ayının başlangıcından, yani 17 Haziran’dan önce, Libya’da anlaşmaya varılmasını beklediğini ifade ederek, MGK’ya kararını gözden geçirmesi mesajını verdi. Sonuç itibariyle süreç bir kez daha tıkanmış oldu.

BM’nin Libya’daki çatışmalara son vermek amacıyla taraflar arasında halen yürüttüğü barış görüşmeleri, Libya’da siyasi çözüm bulunması adına oldukça değerlidir. Ancak BM’nin yürüttüğü bu görüşmelerin Libya’daki sorunları çözme ya da çözüm adına bir yol açma ihtimali izlenen yol itibariyle mümkün müdür? BM, Libya’da siyasi çözüm adına oldukça kararlı bir süreç yönetmekte. Bu kararlılık, bir ihtimal tıkanan sürecin devam etmesine ve tarafların bir yol haritası çerçevesinde uzlaşmasına vesile olabilir. Lakin BM’nin çözüm getireceğini düşündüğü sürecin içinde barındırdığı birtakım hatalı varsayımlar, bu kararlılığın, hatta devam eden sürecin başarı getirme olasılığını bir hayli düşürmektedir.

Öncelikle ilk görüşmelerden itibaren BM, siyasi çözümde meşru muhatabın Tobruk’takiTM olması gerektiğine kanaat getirmiş görünüyor. Keza taslak anlaşmanın ikinci başlığı da bu kanaatin ilanıdır. Trablus’taki MGK’ya nazaran, Hafter’e bağlı birliklerin, İbrahim Cudran yönetimindeki federalist Barka yönetimi askeri birliklerinin ve Libya Hava Kuvvetlerinin desteğine sahip Tobruk’un daha avantajlı olduğu varsayımı, BM’nin bu yöndeki kanaatini şekillendiren en önemli unsur. Bu açıdan Tobruk, askeri açıdan daha güçlü ve muktedir bir imaj çizerken sahada ise bu varsayımların aksine beklenen başarıyı sağlayamadığı görülüyor.Tobruk, askeri üstünlüğüne rağmen 2014’ten itibaren sürdürdüğü operasyonlar ile kontrol ettiği alanı çok fazla genişletebilmiş değil. Tüm çabalara rağmen, ki bu çabalara daha sonra Mısır hava operasyonları ile oldukça ciddi bir katkı yapmıştır, Bingazi merkez ve Derne hala Tobruk kontrolüne geçememiştir. Sonuç itibari ile Libya’da TM’nin askeri birlikleri, BM’nin beklentilerinin aksine tüm ülkenin kontrolünü sağlamaktan oldukça uzaktır.

Bu noktada BM’nin bir diğer hatalı varsayımı göze çarpmaktadır. BM’ye göre siyasi çözüm kapsamında Trablus’taki MGK’nın Tobruk’takiTM’yi tanıması ve onunla uzlaşması, milisler ve askeri birlikler arasında devam eden askeri çatışmaları sona erdirecektir. Yine bu çerçevede, iki hükümet arasında sağlanan bu uzlaşı ile ulusal ve bütün bir Libya ordusu kurmak mümkün olacaktır. Bu öngörüler ise her iki meclisin de milis güçler ile askeri birlikler üzerinde otorite sahibi olduğu varsayımına dayanmaktadır. Ancak ne Trablus’taki MGK’nın milis güçler üzerinde ne de TM’nin Hafter, İbrahim Cundran ya da Hava Kuvvetleri üzerinde tam kontrolü mevcuttur. Trablus’taki MGK’ya bağlı Libya Şafağı da Tobruk’taki TM’ye bağlı Karama Operasyonu Birliği de askeri ve siyasi ittifaklara dayalı çatı yapılardır. Siyasi elitlerin uzlaşıya ikna edilmesi, bu denklemin sadece küçük bir parçasıdır. Denklemin asıl parçası bu çatı yapılar içindeki milislerin ve birliklerin uzlaşma sürecine ikna edilmesidir.

BM’nin tüm bu hatalı varsayımları, Libya’daki krizin başlangıcını 2014 yazında gerçekleşen seçimlere indirgenmesinden doğmaktadır ve bu nedenle de sahadaki gerçekler ile uyuşmamaktadır. Libya’daki çatışma, siyasi anlaşmazlığın ve siyasi elit dağınıklığının bir sonucu olmaktan çok, 2011 iç savaşının nihayete ermemesinden ve devletin çözülmesi ile birlikte ivme kazanan silahlanmanın ve güç mücadelesinin devam etmesinden kaynaklanmaktadır. Eğer BM bu süreci 2011 ve 2012’de devlet inşasına destek vererek yürütmüş olsaydı, daha başarılı sonuçlar elde edilebilirdi. Ancak bugün bu hatalı varsayımlardan yola çıkarak Libya krizini çözmeye çalışmak, siyasi çözüme yönelik beklentilerin tükenmesine ve ileride askeri operasyon baskılarının bir seçenek haline gelmesine sebep olacaktır.

Bu yazı “Libya’da Barış Mümkün mü?” başlığıyla Ortadoğu Analiz Dergisi'nde yayınlanmıştır.