Libya’da Halife Hafter ve Siyasetin Geleceği Üzerine Tartışmalar

Halife Hafter’in ölümü, Libya’da siyasetin geleceğiyle ilgili büyük bir tartışmayı gündeme getirdi. Hafter’in ülkede keskin siyasi ve askerî bir blok oluşturduğu dikkate alındığında, ölümünün ardından bloklaşmalarda köklü bir değişiklik meydana geleceği görmezden gelinemez. Dolayısıyla Hafter’in oluşturduğu koalisyonlar ve bunların siyasi süreçlere etkisindeki arka planları tartışmak önemlidir.
 

Ordunun Özellikleri

Halife Hafter’in düşünceleri, Libya siyasetinde ordunun rolü ekseni etrafında şekillenmişti; dolayısıyla hareketleri de ordunun siyasi sürecin zirvesine oturtulması, özel bir mesele olarak ele alınması ve sivil otoriteye tabi olmaması üzerinde yoğunlaşmıştı. Muhalefetin odağında yer alan siyasi anlaşmanın 8. maddesinin ana konusu da budur.

Hafter’in Suheyrat Anlaşmasını reddetmesi de görevde kalmasıyla değil, –daha çok– başkomutanlık rolünün doğasıyla ilgiliydi. Bu nedenle Ulusal Uzlaşı Hükümeti Başkanı Fayyiz es-Serrac ile Fransa’da yaptığı toplantıda –açıkça– orduyla ilgili tartışma açmayı reddetti.

Libya siyasetinde Hafter’in pozisyonu, anayasal ve yasal statülere nüfuza mümkün olduğunca yakın olmakla tarif edilebilir. Bu bağlamda, prestij ve itibar mücadelesi sebebiyle yerine getirilmesi taahhüt edilen birçok dosyayı gerçekleştiremedi. Bu durum, Libya siyasetinde Hafter’in mirasının dağılmış ve parçalanmış olduğunu gösteriyor. Millî ordu kurma konusundaki gayretler, itibar siyaseti sebebiyle ordu yapısında etkili olamadı. Dolayısıyla bu siyaset, 2014’ten bu yana ordunun dışındaki unsurları orduya katmaya dayanıyor; hatta Hafter, kurumsallık ve tarafsızlık ilkesiyle çelişecek şekilde selefi birlikler kurup onları orduya entegre etti.

Genel olarak, Hafter’in siyasal yapıya dair görüşleri, muhalefetin tutumunda farklı görünüyordu. Hafter’e göre devlet, parlamentonun altında iki bağımsız organ olan ordu (asker) ve başkanlık konseyine (siyasi) bağlı olarak yönetilmektedir. Bu bağlamda Askeri İşler Dairesi, siyasi sürece dâhil olmaya çabalamaktadır. Dolayısıyla Hafter, ordu komutanı statüsüyle orantılı olmayan bir otorite talep etmekteydi.

Selefi tugaylarının kurulması ve bunların İkinci Libya İç Savaşı’nda orduya katılarak silahlı çatışmaya girmesi, Libya’daki bileşenlerin öznel çabası değil, Libya’nın içişlerine bölgesel müdahale olgusu olarak değerlendirmek mümkündür. İç bileşenlerin siyasi ideolojisi göz önüne alındığında, silahlı çatışmalardaki sürekliliğin Suudi Arabistan’ın gelecekteki düzenlemelere yönelik tutumuyla bağlantılı olduğu söylenebilir. Bu durumda Suudi Arabistan, silahlı çatışmalardan vazgeçmeyi engellemeyecektir.

Belki de ordunun statüsü için en önemli konu, bölünmüş bir yapı olmasıdır. Genelkurmay Başkanlığı İkinci Libya İç Savaşı’nı yasadışı silahlı grup olarak sınıflandırdığı 14 Mayıs 2017’deki Zuvara’da gerçekleştirilen Ordu Subayları Forumu, bölünme olgularından birini yansıtıyordu. Bu süre boyunca, birleşme çabaları başarısız oldu. Bu da Hafter’in 2012’nin sonundan bu yana planladığı askerî planın çöküşü anlamına geliyordu.

 

Yayılma ve Kontrolü Sağlama

Hafter, Bingazi’yi işgalden kurtarmasına rağmen, doğu bölgesinde kontrolü tam anlamıyla sağlayamadı. Hafter’in hem batı hem de güneyde askerî planını geliştirme gücünü azaltan askerî ve sosyal ayrılıklar yaşandı. Devam eden askerî operasyonlara, toplumsal bölünmelerin giderek büyümesi de eşlik etti. Bu ayrılıklar, Hafter tarafından yapılan savaşın geleceğine yönelik “el-Avacir” kabilesindeki bölünmede ortaya çıkmıştır. Faraj Qaim’in İçişleri Bakanlığı’nın temsilcisi olarak Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ne katılması da, bölünmenin neticesidir. Ancak, kabilenin Faraj Qaim’den terk etmesinden sonra Hafter hapishanelerine girmesi, bu durumu sona erdirdi.

Aslında, Halife Hafter ve vekillerinin batı ve güneyde kesin veya somut bir varlığından bahsedilemez. Ayrıca 2014’ten bu yana –Vadi el-Şati ve Sabha’daki askerî üsler üzerinde kontrolü sağlama veya Temmuz 2014’te Trablus’a girme çabalarının sonuçsuz kalmasıyla– doğu bölgesini kontrol altına alma girişimleri de başarısız oldu. Bu sonuçlar, Hafter’in ve vekillerinin kontrolü sağladığı bölgesel ve uluslararası alanın doğasının ve özelliklerinin anlaşılması ve Hafter’in siyasi sahneden ayrılmasının bir sonucu olarak gerçekçi veya hayali boşluğu dolduran dolgulardan birini oluşturabilmesi açısından önemlidir.

İkinci Libya İç Savaşı’nda doğudaki otoritesini kökleştirememiş olmasının yanı sıra, büyük bir siyasi ve askerî kaynak teşkil eden ve güvenlik şemsiyesini güney bölgesine kadar genişletebilen Libya’nın geri kalanıyla siyasi ve askerî boşluk barındıran bir bölge olarak ilgilenmek mümkün değildir. Geçiş dönemi süresince, bu bölge belediye, askerî konseyler ya da geçiş hükümetleri gibi yerel siyasi işleri yürüten birçok sosyal ve silahlı yapıların ortaya çıkışına tanık olduk.

Batıdaki sosyal yapı, şehirler veya kabileler arasında, Bingazi’de olduğu gibi bir çatışma yaşanmasına izin vermedi ve silahlı çatışmalarda şehirler büyük bir tahribata uğramadı. Bu bölgelerdeki çatışmalar, 2014 sonunda Verşvana ile Misrata arasındaki uzlaşmayla sona erdi. En son uzlaşı, 2018’in başında Misrata ile el-Zintan şehirleri arasında gerçekleşti. Yıkıcı sonuçlara neden olan iç çatışmadaki ısrarcılığı frenleyen bu davranış modeli hem siyasi iktidar boyutunda hem de toplumsal düzeyde evrimsel bir boyut taşımaktadır.

 

Bölgesel ve Küresel Bağlam

Hafter ile es-Serrac arasında Nisan 2017’de Kahire’de başlayıp Temmuz ayında Fransa’da biten 3 görüşme gerçekleşti. Temel değerlendirme, bu toplantılar sonucunda Hafter’in siyasi statüsünü devletin esas karakteri haline getireceği ve ordudaki statüsünü korurken siyasi görevlere de gelebileceği yönündeydi. Bu görüşmelerde, –silah kaçakçılığının engellenmesi ve ordunun tanımından bağımsız olarak– Libyalılar arasında üç ayrı devlet tartışmasının zayıflatılması konusunda herhangi bir gelişme yaşanmadı. Oysa bu görüşmeler, anayasaya referandum öncesinde cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin yapılmasıyla yeni bir siyasi çerçevenin oluşturulmasına ve siyasi anlaşmanın ötesine geçilmesine yönelik bir girişim olarak önemliyid.

Mayıs 2014’te, Libya’da dış etkilerle son çözüm olarak Hafter çevresinde bölgesel bir soyutlama ortaya çıktı. Bu bağlamda, Mahmut Cibril, Akile Salih, Ebu Bekir Baire ve Zintan grubundan politikacılar ve federalizm beklentileri olanlar gibi potansiyel alternatifler marjinalize edilerek zayıflatıldı. Fayez el-Sarrac’ın marjinalize edilmesi girişimlerinin yanı sıra, büyük bir siyasi bloğun nüfuz oluşturmak için arayışa gireceği ihtimalleri artmaktadır.

Komşu ülkeler siyasal sürecin önceliği konusunda hemfikir olsalar da, hem ordu komutanı hem de devlet başkanı olarak Hafter’in siyasi statüsünü tanımlamada farklı yaklaşımlara sahipti. Tartışmalar, ordunun statüsü ve sivil iktidarla ilişkisi konusunda yaşanıyordu. Hâkim olan eğilim, Hafter’in kontrolü elinde tutması ve yeniden yapılanmayı reddetmesi yönündedir. Bu eğilim, Hafter’in konumunun devamlılığı için büyük bir destektir.

Bu nedenle Hafter’in bir anda ya da zamanla yok olması, iç ve ulusal bileşenler için bir sorun olmaktan ziyade, dış taraflar için bir sorundur. Hafter’in sağlık durumuyla ilgili karmaşıklık, sosyal ve siyasi yatırımların piyasaya sürülmesi ve iktidara gelmesini desteklemesine rağmen, Hafter’in siyasi ve askeri süreçten çıkışı, dış tarafların bir sonraki aşamada duyacağı kaygının boyutunu göstermektedir.

 

Boşluğun Doldurulması

Hafter’in doğudaki otoritesi ve nüfuzunun yeniden yapılanmasından sonra, bu durumun Doğu Libya’daki sosyolojik ve askerî blokların ilgisini çekmesi beklenmektedir. Hafter, Libya’ya karşı siyasi bir meydan okumada bulunmaktaydı. Bu durum bu bölgenin bir kenara atılması anlamına gelmemekle beraber, iki durum üzerinden anlatılabilir. Birincisi, batı ve güneyin İkinci Libya İç Savaşı’nın hâkimiyetinden çıkması, Hafter’in siyasi sahneden çıkmasıyla doğrudan çağrışımlar uyandırmamaktadır. Yönetim yetkisini elinde tutmasının yanında, yeni cumhurbaşkanı seçiminde Devlet Yüksek Konseyi içinde barışçıl bir müzakere geliştirebildi. İkincisi, Doğu Libya siyasi ve askerî boşluğu doldurma konusunda hazır değil, yeni doğu komutanlıkları üzerinde yapılacak anlaşmalar konusunda anlaşmazlık çıkması beklenmektedir. Bu demek oluyor ki, sürecin 2014’te sosyal koalisyonlar düzeyinde başlamasından bu yana, Hafter’in yokluğu, Libya için değil, İkinci Libya İç Savaşı süreci için kritik bir noktadır ve Hafter’in kilit rolüne dayanan bir askerî proje olarak ortaya çıkmaktadır. el-Avakir kabilesi İkinci Libya İç Savaşı’nı desteklediğini ilan etmesine rağmen, 19 Mayıs tarihinde kabile şeyhinin suikasta uğraması nedeniyle koalisyon dağıldı ve ardından Hafter’i terk etme kararı aldı. el-Avakir’in doğu bölgesindeki kabilelerin yönelimlerine uyum sağlaması ve Parlamento sözcüsü ve ordu Başkomutanı Akila Salih’in (25 Mayıs 2017) DAEŞ’lilerin Bingazi ve Derne’den kaçışına yardım etmesi hesaba katıldığında, Hafter’in Doğu Libya’daki faaliyetleri için sosyal koruma şemsiyesinin sarsıldığı söylenebilir.

 

Krizden Çıkış Sorumluluğu

Devlet Yüksek Konseyi ve Millet Meclisi iktidardan geriye kalanların bölünmesini durdurma hususunda ortak bir siyasi güce sahiptir. Bu olgu, silahlı çatışmanın tırmanmasını ve Bingazi’de askerî bölünmeden kaynaklanan yeni silahlı dinamiklerin ortaya çıkmasını engellemek için son şanstır. Bu bağlamda Millet Meclisi’nin çalışmalarına yönelik kısıtlamaların azaltılması ve özellikle de Hafter’e bağlı blokların nüfuzunun gerilemesi olasılığına atıfta bulunmak mümkündür.

Dolayısıyla, asıl mesele, ordunun sivil otoriteye bağımlılığını belirlemek için Libyalı ve uluslararası girişimleri geliştirmek amacıyla yeni politikalar üretmektir. Bu girişim, dış aktörlere karşı duyulan güvene verilen önemin artmasına neden olan siyasi elitin çekişmeleri ve devlet yapısında ortak bir çatı üretilmesi gücünün olmamasıyla yüz yüze kalan bir girişimdir. Fakat Hafter’in siyasi denklemden çıkmasının, ordudaki çatışmanın şiddetini hafifletme ve siyasi süreci geliştirme konusuna katkıda bulunacağına inanılmaktadır.

Genel olarak, siyasi sürecin olgunlaşması, Libya’da siyaset için bir ağırlık merkezi oluşturabilecek kritik bir siyasi ve askerî bloğun ortaya çıkmasına bağlıdır. Bu blok, krizden çıkma konusunda seçimlerin güçlendirilmesi için uygun bir mekanizmadır.