Mısır Seçimleri ve Sonrası

Pazartesi günü Mısır’da başlayan başkanlık seçimleri ne ülke içinde ne de ülke dışında fazla ilgi ve heyecan uyandırmadan sona erdi. Mısır’daki seçimler genellikle iki günde tamamlanırken, bu seferki seçimler üç gün boyunca devam etti. Sisi’nin alternatifsiz olması dolayısıyla The Guardian gibi bazı yayın organları 2018 başkanlık seçimini referandum olarak dahi adlandırdı. 2013 darbesi sonrasında Mısır halkının önüne konulan nadir sandıklardan bir tanesine şahit olunurken, 2014 yılı başkanlık seçimlerinde olduğu gibi toplumsal karşılığı olmayan bir adaya karşı seçimler gerçekleştirildi. Bugün açıklanması beklenen seçim sonuçlarından ne çıkacağı belli iken, gerçekleştirilen seçim sonrasında Mısır’ın geleceği konusunda ise farklı birtakım senaryolar karşımızda durmaktadır.

Bugün Abdülfettah Sisi tarafından inşa edilen ve yeni bir dört yıllık sürece giren sistemin Hüsnü Mübarek’in nefret edilen sisteminden daha baskıcı ve acımasız olduğu Economist ve Newsweek gibi birçok uluslararası medya kuruluşu tarafından zikredilmektedir. Hatta bugün Facebook’ta kurulan ve “ene asif ya reis” (Özür dilerim başkanım) başlıklı ve milyonlarca takipçisi bulunan bir sitede insanlar Sisi yönetimi ile Mübarek yönetimi arasındaki farklar üzerinden Mübarek dönemine yönelik özlemlerini dile getirmektedirler.

Mursi döneminde düşünürlerin medyada, halkın ise sokakta ifade hürriyeti açısından gerçekleştirdikleri faaliyetler dikkate alındığında bugün Mısır’ın demokrasi ve demokratikleşme adına çok büyük bir fırsatı kaçırdığını söyleyebiliriz. Gelinen nokta itibarıyla halk değil Sisi’yi eleştirmeyi, bu düşünceyi aklına bile getirmekten korkar bir hale gelmiş durumda. Bu sebeple Sisi’nin dört yıldır inşa ettiği sistemi Amr Khalifa ve Eric Trager gibi yazarlar korku devleti olarak adlandırmaktadır.

Sisi’nin darbe ile yönetimi ele aldığı günden bugüne geçen beş yılın akabinde 2018 Nisan’ı ile birlikte yeni bir dört yıllık süreç başladı. Mevcut anayasaya göre Sisi’nin son dört yılı ve bir daha seçilebilmesi imkânsız gözükmektedir. Fakat seçimler henüz gerçekleştirilmeden önce Çin devlet başkanının görev süresini iki dönem ile sınırlandıran kuralın kaldırılması gibi, Mısır’da da rejime yakın siyasal parti ve sendikalar tarafından Sisi’nin görev süresinin uzatılması gerektiği yönünde görüşler dile getirilmeye başlandı. Muhtemeldir ki Sisi bu ‘talepleri’ dikkate alacak ve kendisinin iki dönemden daha fazla seçilebilmesinin önündeki yasal engelleri de kaldıracaktır.

Arap medyasının yaşanan bu seçimleri nasıl yorumladığı ise Mısır’da yaşananları anlamak açısından önemli. Muhalif grupların güçlü bir sesi olan Londra merkezli ve Katar destekli el-Arabî’l-Cedid gazetesinde, yapılan son seçimler sonrasında Mısır’da yeni bir askeri diktatörlüğün başlayacağının altı çizilmiştir. Birçok süper güç ise devletin başında yer alacak asker-cumhurbaşkanının ülkede ekonomik ve siyasi istikrarı sağlayacağını düşünmektedir.

Mısır’da demokratik değere alternatif olarak yükseltilen bu istikrar; Mübarek döneminde sınırlı da olsa var olan parti çoğulculuğu artık tamamen göstermelik hale gelmiştir. Hatta bu seçimler öncesinde Başkanlık için aday olması muhtemel beş güçlü isim değişik bahaneler ile ya hapse atılış ya da ev hapsine mecbur bırakılmıştır.

Bunlar içerisinde en güçlü isim olarak karşımıza Hüsnü Mübarek döneminin son başbakanı olan Ahmed Şefik çıkmaktadır. Kendisi Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşamaktaydı.  Adaylığını açıkladıktan sonra bir anda ortadan kayboldu ve daha sonra adaylıktan çekildiğini duyurdu. 2012 yılında cumhurbaşkanlığı adayı olan Halid Ali, Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a verilme sürecinde takındığı sert muhalefet ile halk arasında popülaritesi artırmıştır. Hatta birçok halk hareketi Ali’yi destekleyeceğini açıklamışken diğer bir aday General Sami Anan’ın tutuklanmasından bir gün sonra adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.

İsmi 2014 başkanlık seçimlerinde de geçen fakat daha sonra aday olmaktan vazgeçen eski genelkurmay başkanı Sami Anan da yine Sisi ile aynı gün adaylığını ilan etmesine rağmen adaylık ilanından üç gün sonra tutuklandı ve halen tutuklu olarak hapishanede bulunmaktadır.

Mısır’da özellikle sahip olduğu pozisyon itibarıyla ılımlı muhalefetin güçlü seslerinden Abdülmünim Ebu'l Futuh ise başkanlık için en güçlü adaylardan birisi olarak zikrediliyordu. Fakat kendisi henüz adaylığını bile açıklayamadan İngiltere’de Sisi aleyhine verdiği bir demeç bahane edilerek tutuklandı ve mal varlığına el konuldu. Son olarak başkanlık için ismi geçen bir diğer isim olan Sayıştay eski başkanı Hişam Cinina gelmektedir. Özellikle Anan gibi Mısır’ın milli meselelerde verdiği tavizlerden şikayetçi olan Cinina, Anan’ın tutuklanmasından sonra aday olmayı planlamaktaydı. Fakat sokakta bıçaklanarak darp edildi ve daha sonra yapmış olduğu açıklamalar nedeniyle de tutuklandı.

Buna karşılık Londra merkezli rejim yanlısı el-Hayat gazetesi ise Batı’da olduğu gibi bir demokratik seçim mantığının Mısır gibi her tarafı teröristlerce işgal edilmiş bir devlet bünyesinde var olamayacağını ve Mısır’daki mevcut durumun ulusal güvenlik ve istikrar kavgası olduğunu belirterek Sisi’nin devam etmesinin önemine dikkat çekmiştir. Bunlar konuşulurken ülkenin bir numaralı düşmanı olarak ise Müslüman Kardeşler resmedilmektedir. Sisi olmazsa ülkenin Yemen, Libya veya Suriye gibi olma ihtimalinin çok yüksek olduğu belirtilerek var olan düzen savunulmaktadır.

Bununla beraber diğer birçok gazete ise ülkenin geçmişten bugüne yaşadığı kötüleşmeye dikkat çekiyor. El-Cezire Mısır’ın uluslararası arenada adeta borç arayan bir ülke haline geldiğine vurgu yapmaktadır. Gidilen her yerden yardım talebinin ve beklentisinin olması ise buna örnek olarak gösterilmektedir. El-Kudsü’l-Arabi gazetesi ise yine Mısır’daki sorunun Sisi veya bir şahıs problemi değil, aksine sistemin sürekli olarak Sisi’ler yaratmaya muhtaç olduğunun altını çizmektedir. Bu çerçeveden Sisi’nin Mısır’da yaşanan problemlerin yüzü olduğunu ve problemlerin bizatihi kendisinin olmadığını belirtmektedir. Sasapost ise Mısır halkına atfen “rüya kurmayı bırakın, sizin gerçekliğiniz budur” diyerek daha karamsar bir gelecek tahayyül etmektedir.

Mısır seçimleri özelinde konuyu değerlendirdiğimizde ise 2014 seçimlerinde halkın seçime katılımı o kadar az olmuştur ki o dönem seçimlerin süresi uzatılmış ve hatta insanları sandıklara gitmeye teşvik edebilmek için resmî tatil ilan edilmiştir. Buna karşılık resmi kaynaklar seçime katılım oranını %47 olarak açıklamışlardır. 2018 seçimlerden önce, Sisi yönetimi içeride ve dışarıda çok ciddi bir kampanya yürüterek halkı sandıklara çekmeye çalışmıştır. Amaç rekabet olmasa dahi katılım oranını yüksek tutarak halkın kendisine olan desteğini bu katılım oranları üzerinden propaganda yapmak olmuştur.

Geçtiğimiz üç seçim günü içerisinde insanlar oy kullanmaya gitmeleri için rüşvetler, yemekler ve birtakım hediyeler yolu ile oy kullanmaları için teşvik edilmişlerdir. Ezher imamları birbirileri ile Fetva yarışlarına girmiş ve sınır tanımaz ifadeler kullanmışlardır. Hatta son dakika adayı Mustafa Musa daha önce gerek Facebook adresinde gerekse diğer birçok platformda Sisi’ye verdiği desteği açıkça ifade etmiştir. Ortodoks Kilisesi’nin sorumlusu Patrik Tavadros tüm Hristiyanları Sisi’ye destek olmak için sandığa gitmeye çağırmıştır. Tüm bu uğraşların asıl gayesi Sisi’yi olmayan rakiplerine karşı öne geçirmek değildir. Seçime/referanduma katılım oranlarını yüksek tutarak Sisi’nin ne kadar çok halk desteğine sahip olduğunu dünyaya göstermektir.

Sisi’nin tekrar seçildiği son seçimler sonrasında Mısır’ı ve bölgeyi neler beklemektedir? Bu soru -seçimin kendisinden daha fazla- bölge üzerine çalışan uzmanların en çok tartıştığı konu olarak ön plana çıkmaktadır. Öncelikle Sisi’nin iç politika açısından bakıldığında kendisine üçüncü ve sonraki dönemlerin yolunu açmaya odaklanacağı aşikardır. Ancak bu değişiklik için ilk basamak olarak gördüğü yüksek katılım oranına ulaşamamıştır. Bugün açıklanan resmi rakamlar seçimlere katılım oranlarının yüzde 40 civarında olduğunu söylemektedir. Bu aslında bir önceki seçimden bile düşük bir seviyeyi işaret etmektedir. İçerideki muhalifler ise katılım oranının bütün rüşvet ve teşviklere rağmen çok daha düşük olduğunu tahmin etmektedirler. Genel itibarıyla katılım istenilen düzeyin çok altında kalmıştır.

Sisi taraftarlarından Amina Khairy el-Ahram’da yazdığı köşe yazısında Sisi’nin ikinci döneminde kendisinden daha fazla reform beklendiğini belirtmektedir. Bu durum aslında Sisi’nin ilk dönemi içerisinde inşa ettiği diktatörlüğün herkes tarafından bilindiği ve belli bir noktadan sonra buna tahammülün kalmadığını göstermektedir. Aksi taktirde sosyal hareketlerden bıkmış ve yorgun düşmüş olan bir halk kitlesi tekrar hareketlenebilir. Elbette bu durumu ne içeride ne de dışarıda hiçbir aktör istememektedir. Halkın demokratikleşme talebi ve isteği küresel güçlerin çıkarlarını koruyacak ve gözetecek bir otoriter sisteme tercih edilmeyecektir. 3 Temmuz darbesinden bugüne kadar gelen sürede Batı’nın kendi değerleri ile olan imtihanda sınıfta kaldığı tescillenmiştir.

Son olarak Sisi’nin dış politikası açısından herhangi bir değişikliğin ortaya çıkıp çıkmayacağı hususunda ise çok büyük beklentilere girilmemesi gerekmektedir. Sisi ve yönetim anlayışı dış politikada ve bölgesel dinamiklerde Mısır’ın rolünü azaltmış, Müslüman Kardeşler karşıtlığı ise dış politika önceliği olarak benimsenmiştir. Katar ambargosu ve Türkiye ile yaşanan sıkıntılar noktasında ise onlara destek veren ülkeler ile her türlü ortamda mücadele edilmektedir.

Sisi kendi iktidarını konsolide edebilmek adına içeride ciddi bir toplumsal tabanı olan Müslüman Kardeşler gibi bir toplumsal hareketi hem kendi iç siyasetinde hem de dış siyasetinde izole etmeye çalışmaktadır. Türkiye ile Mısır ilişkilerinin geleceğinde yine Müslüman Kardeşlerin pozisyonu önemli rol oynayacaktır. Fakat geçen 5 yıllık zaman dilimi ve özellikle Veliaht Muhammed bin Selman’ın son Mısır ziyaretinde zikredilen cümlelerde iki ülkenin Müslüman Kardeşler ve Türkiye ötekileştirmesi üzerinden bir siyaset geliştirmek istediklerini ortaya koymaktadır. Bunun böyle devam edeceğinin sinyallerini Veliaht Muhammed ifadelerinde zikretmiştir. Veliaht, Müslüman kardeşleri ve destekçilerini şer merkezi olarak isimlendirirken, Sisi de bu ifadenin ardından terörle mücadelede Suudi Arabistan’ı yanımızda görmekten mutluyuz demiştir. Sisi yeni bir seçimle/referandum ile ikinci dönemini garantiye alıp ülkesinde “istikrar” timsali olurken, bölgede ise yeni istikrarsızlıkların tohumu atılmaktadır.