Musul Operasyonu, Haşdi Şaabi ve Türkiye’nin Endişeleri

Irak’ta 17 Haziran’da başlayan Musul operasyonunun ikinci haftasında yaşanan gelişmeler, operasyona ilişkin tartışmaların kısa sürmeyeceğinin en önemli göstergesi olmuştur. Operasyonun ilk haftasında Irak güvenlik güçleri ve peşmergeler beklenmeyen bir şekilde Musul’da IŞİD’e karşı hızlı bir ilerleme sağlamıştır. Hatta Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, Musul operasyonundaki ilerlemenin beklenenden hızlı olduğu olduğunu belirten bir açıklama yapmıştır. Musul’daki IŞİD varlığının temizlenmesine yönelik başlatılan operasyonun başlangıç itibariyle hızlı ilerlemesinin ardından kısa bir süre içerisinde durma noktasına gelmesi akıllarda soru işaretleri bırakmıştır. Nitekim Musul’da şehir merkezinin dışında alansal olarak IŞİD’e karşı bir kazanım sağlanmış olsa bile, peşmergelerinIŞİD’den ele geçirdiği Bartılla dışında büyük bir ilçe merkezi alınamamıştır. Musul operasyonun başlamasından neredeyse bir hafta sonra, ABD tarafından yapılan açıklamada, Irak güvenlik güçlerinin yeniden pozisyon almak, takviye sağlamak ve IŞİD’den geri alınan bölgelerin tamamen temizlenmek için operasyonun durdurulduğu açıklanmıştır. Bu açıklamadan hemen bir gün sonra Musul operasyonuna katılmayacağı açıklanan İran’ın desteklekli Şii milis grupların içerisinde yer aldığı HaşdiŞaabi ve Irak federal polisi Musul güney batısından IŞİD’e karşı yeni bir cephe açmıştır. HaşdiŞaabi yetkilileri tarafından, HaşdiŞaabi ve federal polis güçlerinin Musul’un batısında yer alan ve nüfusunun büyük bölümü Türkmenlerin oluşturduğu Telafer’e doğru ilerleyeceği ve Telafer’i kurtarma operasyonunun HaşdiŞaabi güçlerine verildiği açıklanmıştır. Nitekim 2 gün içerisinde HaşdiŞaabi ve federal polis güçleri tarafından Musul’un güneybatısındaki El-Şura nahiyesiyle birlikte yaklaşık 20 köy IŞİD’den geri alınmıştır. Ancak HaşdiŞaabi’nin bu hamlesi pekçok tartışmayı da gündeme getirmiştir.

Öncelikle Irak merkezi hükümetinin HaşdiŞaabi üzerindeki kontrolünün tekrar sorgulanması gerekmektedir. Irak merkezi hükümetinin, Irak Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararla Irak Başbakanlığı’na bağlı bir birim haline getirilen HaşdiŞaabi içerisindeki milis gruplar üzerindeki etkisi ve kontrolü sorgulanmaktadır. HaşdiŞaabi, daha önce IŞİD’den geri alınan ve çoğunlukla Sünni Arapların yaşadığı, Tikrit, Beyci, Anbar, Ramadi, Felluce, Saklaviye gibi bölgelerdeki gayri insani ve mezhepsel şiddet uygulamaları uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarına konu olmuştur. Birleşmiş Milletler’in Ağustos 2014 tarihli raporunda, bir Sünni camii imamının Şii milis gruplar tarafından kaçırılarak öldürüldüğü olay bütün detaylarıyla yer almıştır.(http://www.uniraq.com/index.php?option=com_k2&view=item&task=download&id=1725_2082107f6aaea9f030a098571be671bf&Itemid=650⟪=en)Haşdi Şaabi’nin sivilleri para karşılığında kaçırdığı Amnesty International adlı insan hakları kuruluşunun raporlarında yer almıştır. (https://www.amnesty.org/download/Documents/8000/mde140152014en.pdf) HaşdiŞaabi’nin ispatlanan insan hakları ihlalleri, Irak merkezi hükümeti içerisinde de tartışma konusu olmuştur. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) Haziran 2016 raporunda yazılanlar, HaşdiŞaabi’nin sivillere yönelik şiddetini gözler önüne sermiştir. HaşdiŞaabi tarafından kontrol edilen Karma ve Saklaviye’de, sivillerin HaşdiŞaabi güçleri tarafından kaçırıldığı ve kaçırılan sivillere yönelik boğaz kesme, kurşuna dizme, yakma ve diri diri gömerek öldürme gibi muamelelere maruz kaldığı açıklanmıştır. Sadece Saklaviye’de 1700’den fazla erkeğin HaşdiŞaabi tarafından kaçırılarak, işkence yapıldığı kayıtlara geçmiştir. (https://www.hrw.org/news/2016/06/09/iraq-fallujah-abuses-test-control-militias) Bunun üzerine Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, “bazı yanlışlıklar yapıldığını” açıklayarak, yaşananları kabul etse de hükümetin HaşdiŞaabi üyelerine yönelik bir yaptırım uygulayamadığı görülmektedir. Hatta tam tersine HaşdiŞaabi’nin Irak’ta bir “gölge hükümete” dönüştüğünü söylemek mümkündür. Musul operasyonu öncesindeki Musullu iki bakan (Maliye Bakanı HoşyarZebari ve Savunma Bakanı Halid El-Ubeydi) parlamento kararıyla görevden alınmıştır. HaşdiŞaabi yapısının Haydar El-Abadi üzerinde baskı kurduğu ve hükümetteki bu görevden almaların, HaşdiŞaabi ile iyi ilişkileri olan Nuri El-Maliki öncülüğündeki parlamento grubu tarafından alındığı bilinmektedir.

Bu yaşananlar Türkiye’nin HaşdiŞaabi’ye yönelik endişelerini doğrular niteliktedir. HaşdiŞaabi’nin kontrolsüz ve koordinasyonsuz hem Musul’da IŞİD ile mücadeleyi zorlaştıracak hem de DEAŞ sonrası dönemde Musul’daki siyasi ve sosyal dengeyi bozacak niteliktedir.ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Erbil ve Bağdat’la Musul operasyonuna ilişkin yaptığı anlaşmada HaşdiŞaabi’nin Musul operasyonuna katılmaması yönünde karar alındığı bilinmektedir. Ancak HaşdiŞaabi’nin başlattığı operasyon Musul’daki koordinasyonu zorlaştırmaktadır. Öte yandan Musul’daki halkın büyük bölümünün Sünni nüfustan oluştuğu düşünüldüğünde mezhepsel bir çatışma riski de ortaya çıkmaktadır. HaşdiŞaabi içerisindeki başlıca gruplardan biri olan AsaibEhlu'l-Hak isimli grubun lideri Kays El-Hazali'nin “Musul savaşı Hz. Hüseyin’in intikamı olacak” ifadesi, HaşdiŞaabi’nin Musul ve Irak'ın geleceği açısından endişelere yol açan mezhepçi yaklaşımının bir kanıtı niteliğindedir. Nitekim daha önce DEAŞ'tan geri alınan akabinde demografik yapısı büyük ölçüde değiştirilen, Sünni Arapların çoğunlukta olduğu Ramadi kentine yönelik operasyon da “Lebbeyk Ya Hüseyin” (Emrindeyiz Ya Hüseyin) kod adıyla yapılmıştır.

Öte yandan HaşdiŞaabi, Türkiye’yi de doğrudan hedef almaktadır. HaşdiŞaabi liderleri Türkiye’yi tehdit eden açıklamalar yapmakta ve gerekirse Türkiye’nin Başika’da bulunan askerlerini vurabileceklerini, hatta Türkiye içerisinde dahi eylem yapabileceklerini ifade etmektedir. Ancak Türkiye, Musul operasyonunda uluslararası koalisyon çerçevesinde yer almaktadır. HaşdiŞaabi’nin Türkiye’yi hedef alması durumunda, koalisyonun niteliği gereği koalisyon güçleri de hedef alınmış olacaktır. Bu durumda Musul operasyonunun başarısını zayıflatabilecek ve zorlaştırabilecektir.

Diğer taraftan Musul operasyonunun tamamlanması, IŞİD’in Irak’ta bitirilmesi ve Suriye’den gelecek tehdidin engellenmesi açısından en önemli noktalardan biri olan Telafer’e yönelik HaşdiŞaabi tarafından yapılacak operasyon da Telafer’in Türkmen kimliğine zarar verebilecektir. Telafer’deki Sünni Türkmen nüfusu dikkate alındığında HaşdiŞaabi’ninTelafer’e yönelik düzenleyeceği operasyon, Telafer’deki Türkmen nüfusu üzerinde mezhepsel ayrışma tehlikesini de beraberinde getirebilecektir. HaşdiŞaabi yapısı içerisinde Türkmenler de olsa dahi, Musul ya da Telafer’e operasyon yapacağı söylenen HaşdiŞaabi içerisindeki grupların Irak’ın güneyinden gelen kişiler olması da farklı dinamikler ortaya çıkaracaktır. Bu durum mezhepsel gerginlikle birlikte etnik çatışma risklerini de barındırmaktadır. Türkmenler ve Araplar arasında ortaya çıkabilecek çatışma riskinin yanı sıra, Musul ve çevresindeki peşmerge varlığı düşünüldüğünde, Kürtlerle Araplar arasında bir gerginliğin de yaşanması muhtemeldir. HaşdiŞaabi ve peşmerge arasındaki gerginliklerin örnekleri Tuzhurmatu, Hanekin, Celevle gibi bölgelerde yaşanmıştır.

Bununla birlikte HaşdiŞaabi’nin hamleleri, bölgesel çatışma riskini de beraberinde getirmektedir. Ayrıca HaşdiŞaabi’nin bu süreçte mezhepçi bir yaklaşım sergilemesi, Irak’taki mezhep eksenli gerginliği daha da arttıracak bir faktördür. Mezhep temelli gerginlik Irak’ta radikalleşmeyi körükleyebilir. Radikalleşen bu unsurlar çatışma dinamiklerini arttıracağı gibi, yaşanan çatışmaların Irak’taki ayrışmaları da derinleştirmesi muhtemeldir. Bu durum beraberinde bölgesel bir çatışma riskini de taşımaktadır. Nitekim Iraklı Şii milis gruplar BeşşarEsed rejimine destek vermek için Suriye’de hem DEAŞ hem de muhalif gruplarla savaşıyor. Musul operasyonu üzerinden çatışmanın yayılması ve Suriye’de de mezhepsel savaşın körüklenmesi Suriye savaşında karşılıklı pozisyon alan tarafları da çatışma dinamikleri üzerinde karşı karşıya getirebilir. Bu durum bölge ülkeleri arasında gerginliğin tırmanmasına neden olabilir. NitekimHaşdiŞaabi, Türkiye içerisinde eylem yapabileceğini söyleyerek, Türkiye açısında doğrudan tehdit boyutuna gelmektedir.

Sonuç olarak HaşdiŞaabi, Irak’taki kurumsallaştırma ve legalize etme çabalarına rağmen, giderek kontrolsüzleşen ve Irak hükümet için alternatif bir yapı haline dönüşmeye başlamıştır. HaşdiŞaabi’nin sınırı aşan bir etkisinin olması, HaşdiŞaabi konusundaki tedirginliği arttırmaktadır. Irak’ın, istikrarlı bir devlet olmak istiyorsa, geçmişten ders çıkararak, devlet dışı örgüt yapılanmalarının yerine, devlet kurumsallaşmasına önem veren adımlar atması yerinde olacaktır. Aksi takdirde, bölgesel istikrara katkı sağlayacak potansiyele sahip olan Irak, istikrarsızlık unsuru olmaya devam edecektir.