Osmanlı Döneminden Günümüze Afrin’de Türk Varlığı

Afrin Operasyonu ile Türkiye’nin gündemine daha fazla girmeye başlayan Suriye’de yaşayan Türklerin durumu, aslında, kamuoyu tarafından çok fazla bilinmemektedir. Burada yaşayan Türklerin yıllar boyunca muhatap oldukları muameleler çoğumuzun malumu değildir. Ertuğrul Gazi’nin mücadelelerinin Halep ve Antakya civarından başlamış olduğunu görmesek, buralardaki Türkmen varlığı hakkında hiç bilgimiz olmayacaktı.

Evet, biraz daha gerilerden başlayarak Suriye’deki Türk varlığı hakkında bazı bilgilerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Bugünkü Suriye ve Mısır coğrafyası Anadolu’dan çok daha önce Türk yurdu olmuş bir bölgedir. 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı ile Sultan Alparslan Anadolu’yu Türklere açmıştır. Ancak Türkler çok daha önceden Suriye’de, Mısır’da devletler kurmuşlardı. Akşitler, Tolunoğulları, Zengîler, Eyyûbîler gibi devletler yöneticileri ve askerleriyle birlikte tamamen Türk nüfusun çoğunlukta olduğu devletlerdi. Bu devletler altında yaşayan halkların dilleri, kültürleri Türk ananesine göre şekillenmişti. Hemen sekizinci asır başlarından itibaren gördüğümüz bu devletler, Suriye kültürüne Türk damgası vurmuştur. Halep’te, Şam’da ve hatta Kahire’de Türk kültürünü görmek mümkün olmuştur.

Osmanlı dönemine gelecek olursak, Yavuz Sultan Selim 1516 yılındaki Mercidâbık ve Ridaniye seferleriyle Suriye ve Mısır’ın topraklarını Osmanlı Devleti’ne kazandırmış oldu. Seferden hemen iki yıl sonrasında yapılan mufassal tahrir defterleri, bölgenin eski bir Memlûk Kadısı olan Kara Kadı tarafından yapıldı. Böylece Osmanlı resmî mali kayıtlarına dâhil edilmiş oldu. Osmanlı Devleti daha kalıcı olduğunu düşündüğü bölgelerde tımar sistemini uygulamıştır. Halep ve tüm Suriye toprakları da Osmanlı’nın dört asır boyunca uygulamış olduğu sistemin içerisinde yer almıştır.

İlk tahrirlerde bölgenin daha iyi tanınabilmesi açısından mevcut yönetimi çok fazla değiştirmeden, yer yer eskiden olduğu gibi “an zaman-ı …” şekliyle uygulanmaya devam edilmiştir. Bu konuda yapılan önemli bir düzenleme genel anlamda dirlik ve düzenliğin sağlanması ve vergilerin azaltılarak halkın ödeyebileceği oranlara çekilmesi gibi usuller yürürlüğe konuldu. Halep ve Kuzey Suriye bölgesinde ön plana çıkan iki önemli aile Osmanlı yönetiminin ilk yıllarında da birbirleriyle çatışma halinde bulunmaktaydı. Osmanlı idaresi bunlardan Okçu İzzeddin’i Kilis sancağının ilk sancakbeyi olarak Yurtluk Ocaklık statüsüne göre atamış, diğer bir aile olan Canbolat Bey’i de sarayın eğitimini vermek, devletin yönetim anlayışını kavratmak açısından İstanbul’a saraya müteferrika olarak almıştır.

Gerçekten de on yıllık Okçu İzzeddin döneminden sonra Kilis sancağının yöneticisi olan Canbolatoğulları tamamen sarayda yetişen kişilerden oluşmakta ve Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs, Irak ve hatta Macaristan seferlerine zaman zaman askerlerinin başında katılmıştı.

Tekrar tahrirlere dönecek olursak, ki konumuz açısından daha dikkat çekici olduğu düşünüyorum. 1519 yılındaki ilk mufassal tahrirden sonra Kilis Sancağı yaklaşık olarak ilk on yıl içerisinde oluşturuldu. Bunu 1527 tarihli Halep tahrir defterlerinde, Kilis ve Azez’in Halep Sancağı içerisinde yer almamasından anlamaktayız. Bu tarihlerden itibaren yaklaşık olarak 7.500 km karelik alanda, merkezi Kilis kasabası olan Kilis Sancağı kurulmuş oldu. Biraz daha bugün anlaşılacağı şekliyle söyleyecek olursak, Kilis, Azez, Afrin, İdlip’in bir bölümü ve Münbiç nahiyeleri de dâhil olmak üzere Kilis Sancağı oluşturulmuş oldu. Tabi başlangıçta buraların tarihi adı olan el-Cuma ovasından dolayı Kilis, Azez ve Com nahiyeleri olarak adlandırılmıştır.

Konumuz gereği şimdiki Afrin’e yoğunlaşarak bakacak olursak, Osmanlı yönetiminin başlangıcında bu bölge Com nahiyesi olarak bilinmekte idi. Burası konargöçerlerin yoğun olarak yaşadıkları bir bölge olmuştur. Merkezi Cindires köyü olan nahiye, günümüzde Hatay’ın bir ilçesi olan Reyhanlı’nın kuzeydoğusunda, hamam, kışla ve Hacı İskender’in doğusunda yer almaktadır. Doğusundan Afrin çayı geçmektedir. Genellikle buraya konargöçerler yerleştirilmiştir.

Memlûk Devleti’nin son yıllarında bölgedeki yerel hâkimiyet çatışmalarından olsa gerek, Com nahiyesinin yer aldığı bugünkü Afrin topraklarındaki nüfusunun önemli bir kısmını kaybettiği anlaşılmaktadır. Osmanlı döneminin ilk yıllarında bölgede tekrardan köylerin oluşmaya başladığını görmekteyiz. Anadolu’dan ve Suriye’nin diğer bölgelerinden getirilen konargöçerler buraya yerleştirilerek kısa süre içerisinde nüfusu artmıştır. Kısaca söylemek gerekirse bölgenin şenlendirilmesi sağlanmıştı.

Kilis ve civarının Güney Toroslara kadar uzanan kısmına hâkim olan Memlûkler, Suriye’yi Halep ve Şam valilikleriyle yönetmişlerdi. Özellikle şehir hayatıyla çok fazla ilişkisi olmayan konargöçerler Kilis, Azez ve Com civarında yoğun olarak kışlamaktaydı. Bunların kontrol altına alınma çabaları hem Memlûklerin hem de daha sonra Osmanlıların bölgedeki idarelerini tesis etmelerinde en çok dikkate aldıkları konu olmuştur. 1527’de Kilis sancağında Ocaklık-Yurtluk tarzı sancak idaresi uygulayan Osmanlılar da bölgenin hassas yapısını kabul etmiş oldular.

Com nahiyesine bağlı olarak 1536’da 37 köy, 1570’te 64 köy ve 1590’da 70 köy bulunuyordu. Bu durum bölgenin sistemli olarak yerleşime tabi tutulduğu izlenimini vermektedir. 1536 yılında nahiye genelinde 384 hane ve 11 mücerred vardı. Eğer daha sonraki defterlerde yazılan çift sayısını hane sayısı olabileceği hesaba katılırsa, 1570 yılında 744 çift, yani hane vardı. 1590 yılında yapılan son tahrir de ise çift ve hane sayısı 800 olmuştur.1536’da 1931, 1570’te 3720, 1590’da 4000 kişi Com nahiyesinde yaşamaktaydı. Nüfus artış oranları 1570’te nahiyenin ilk defa kaydedildiği 1536’ya göre %92,6463, 1590’da bir önceki tahrire göre %107,5269, nahiyenin ilk ve son tahriri arasındaki oran ise %207,1466 olmuştur.

XVI. yüzyılda Com nahiyesinde yer alan köy adlarından bazılarına bakacak olursak bunlar; Ağca Berc, Ağca Burc, Ağca Kaya, Ağca Köy, Ağca Köçek, Ahır, Akreb Öyük, Aşki, Kızılcakend, Yalansuz, Candariye, Direklice Mağara, Göbek, Göğ Öküz Viranı, Haluti, Hancık, Harab Musa, İncirli, Kara Curun, Katraniye, Kersentaş, Kibar, Kızılca Köy, Kör Zebbal, Mağara, Zeytunek yakınında Mağaracık, Mahmudiye, Meşale, Meşki, Payamlu, Serince, Sulak, Ziyaret-i Şeyh Abdurrahman gibi çoğunluğu Türkçe olan yer adları bulunuyordu. Bu isimlerden de anlaşılacağı gibi sadece XVI. yüzyıl içerisinde bile toplam 70 köy içerisinde 37 köyün ismi tamamen Türkçe adlar taşımaktaydı. Kalan 33 köyün isimlerinin Türkçe olmaması burada Türkmen nüfusunun olmadığı anlamına gelmemektedir. Muhtemelen, bazı köy yerleşimleri eskiden beri köy olan yerler olduğu için buraların eski adlarını almaya devam etmiş olmalıdır. Dolayısıyla sadece yer adlarından yola çıkacak olursak Afrin bölgesinde bilinenden çok fazla sayıda Türk köyü olduğu sonucuna ulaşırız.

Konargöçerler hayat tarzları nedeniyle Anadolu kültürüne ayrı bir canlılık getirmişlerdir. Bir toprağa yerleşik olmanın yükümlülüklerini taşımak istemeyen bu insanlar mevsimlere göre yaylak ve kışlak arasında aileleri ve obası ile göç ederek hayvancılık ve basit tarım ile uğraşmaktaydılar. Kilis Sancağı Kânûnnâmesi’nde ekrâd taifesi olarak adlandıran konargöçerler için “Ve ekrâd taifesi kıl ev ile kadimi kışlak ve yurtları olan Nâhiye-i Com etrafında Halep ve Maraş eyaletlerinde vâki olan yaylaklara kıl ev ile konar göçer yörük makulesi olduklarından...” şeklindeki ifade bir yıl içerisindeki faaliyetleri ve yaşam tarzlarını açıklamaktadır.

Osmanlı Devleti’nin toprağa bağlı yönetim anlayışını, özellikle 1789’dan sonra yayılan milliyetçilik akımlarının oluşturduğu kavramlarla açıklamamız çok zor görünmektedir. Konargöçer grupları da bu taksimin içerisinde yer almaktadır. Osmanlı Devleti temel ayrımını mali ve askerî konular üzerine yoğunlaştırmıştı. Konargöçerlerin bir kısmına Boz Ulus, bir kısmına Kara Ulus veya Yeni İl, Eski İl, Ekrâd, Etrâk gibi sınıflandırmalar yaparken ırka dayalı bir ayrım yapmamaktaydı. Başka bir deyişle o zamanlarda böyle bir algı da henüz oluşmamıştı. O nedenle Afrin ve civarında karşımıza çıkan “ekrâd” tabiri yukarıda kanunnamede geçtiği gibi yalnızca onların hayat tarzlarını anlatmak maksadıyla kullanılmıştır. Aksi türlü bir milliyet tanımlaması değildir. Yine aynı tahrir defterinde geçen “Ekrâd-ı Calciyân Cemaati”ndeki şahıs isimlerine baktığımızda Tanrıverdi, Çalabverdi, Budak, Şahin, Şah Kulu, Satımış, Sevindik, Güldalı gibi sadece birkaç isme baktığımızda bunların direk olarak Türkçe isimler olduğunu görmekteyiz.

Netice olarak söylemek gerekirse, Afrin bölgesinde ilk planlı yerleşimler ve köyleşmeler Osmanlı hakimiyeti döneminde başlamıştır. Buraya Anadolu’nun değişik bölgelerinden Türkmen gruplar yerleştirilmiş ve yerleşik hayatın devamı sağlanmıştır. Afrin ve civarındaki pek çok Türkçe yer adı, Osmanlı Devleti’nin Afrin bölgesine hâkim olduğu ilk yıllardan günümüze kadar uzanan deliler sunmaktadır.

 

[1] Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, KİLİS, e posta: akis@kilis.edu.tr