Süleyman Şah Operasyonu ve Sonrası

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından düzenlenen operasyonla Türkiye’nin yurt dışındaki tek toprağı olan Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi boşaltılarak sınıra yakın bir bölgede yer alan Eşme köyüne taşındı. Operasyonun, gerçekleşme şekli, hedefi ve zamanlaması üzerinden Türkiye’nin IŞİD ve PKK'nın Suriye uzantısı Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile ilişkilerinde yeni bir döneme işaret edip etmediği sıkça tartışıldı.
 
IŞİD ile mücadelede yeni dönem
 
Türkiye, Şah Fırat Operasyonu'nun hedefinin “Türbe’ye yönelik saldırı riskinin artması ve bu nedenle güvenli bir bölgeye taşınması” olduğunu açıkladı. Zamanlama açısından bakıldığında ise ABD ile Türkiye arasında Suriyeli muhaliflere yönelik “eğit-donat” anlaşmasının imzalanmasından üç gün sonra gerçekleşmesi dikkat çekti. Anlaşma kapsamında eğitilecek Suriyeli muhaliflerin “Esad rejimi ve IŞİD’e karşı savaşacağı” açıklanmıştı. Bu gelişmeler Türkiye’nin operasyon sonrasında IŞİD ile mücadele konusunda daha aktif bir rol üstleneceğinin işaretleri olarak değerlendiriliyor.
 
Türbe’nin taşınması tek başına Türkiye’nin IŞİD ile mücadele yöntemine ilişkin radikal bir değişim yaşanacağı anlamına gelmemekte. Bugüne kadar Türkiye’nin daha temkinli hareket etmesinin tek nedeni Süleyman Şah Türbesi’nin IŞİD tehdidi altında olması değildi. Şah Fırat operasyonu ile Türkiye’yi IŞİD ile mücadele konusunda sınırlayan unsurlardan biri ortadan kalkmış oldu. Ancak Türkiye halen kendini IŞİD’in olası terör saldırılarına açık hissediyor ve örgütün kendisine doğrudan tehdit oluşturduğunu düşünüyor. Bu nedenle örgütü yaratan faktörleri ortadan kaldırarak kalıcı çözüm sağlayacak kapsamlı bir plan ve strateji görmeden IŞİD ile mücadelenin askerî boyutuna katılmama konusunda ısrarını sürdürecektir. Zira Türkiye IŞİD ile mücadele planının olası başarısızlığının faturasını en başta kendisinin ödeyeceğini düşünüyor. Bu nedenle başarısına inanmadığı bir planın parçası olmak istemiyor.
Bu gerçek Şah Fırat Operasyonu sonrasında Türkiye’nin IŞİD’le mücadelesinde hiçbir değişim yaşanmayacağı anlamına gelmemekte. Musul Konsolosluğu’ndaki rehinelerin kurtarılması sonrasına benzer bir durum yaşanabilir. Türk karar alıcıların rehine krizinin çözülmesi öncesi ve sonrası IŞİD’e yönelik söylemlerinde ciddi bir değişim yaşanmıştı. Kobani’de IŞİD’e karşı savaşmak üzere peşmerge güçlerinin ve Özgür Suriye Ordusu’nun Türkiye toprakları üzerinden geçişi de bu dönemde gerçekleşti. Türkiye’nin üzerinden Süleyman Şah yükünün kalkması IŞİD ile mücadelede hareket alanını genişletecektir.
 
Türbe’ye IŞİD saldırısı olasılığının artması sadece eğit-donat anlaşması ile bağlantılı değil. Bir diğer neden IŞİD’in Kobani’den geri çekilmesi. IŞİD bu yenilgiden Türkiye’yi de sorumlu tutmakta. Son neden Kürtlerin milis gücü YPG’nin IŞİD’e karşı Kobani çevresinde ilerlemeye çalışması ve bu kapsamda IŞİD-YPG çatışmalarının Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yere yaklaşması. Bu da Türbe çevresinde güvenlik riskini artırıyor. Dolayısıyla operasyonun ilk hedefi Türk askerlerinin güvenliğini sağlamak. Bunun yanı sıra Süleyman Şah Türbesi’ne IŞİD saldırısı Türkiye’yi Suriye’deki iç savaşın doğrudan parçası hâline getirme potansiyeli taşımaktaydı. Olası IŞİD saldırısı beraberinde Türkiye’nin askerî karşılığını beraberinde getirecek ve Suriye iç savaşının doğrudan parçası olmama çabası sürdürülemez hâle gelecekti. Bu da Türkiye’nin iç güvenliğini doğrudan etkileyecek gelişmeleri beraberinde getirebilirdi.
 
Şah Fırat ve Türkiye-PYD ilişkilerinin geleceği
 
Süleyman Şah Operasyonu sırasında TSK’nın YPG kontrolündeki bölgeden geçerek Türbe’ye ulaşması, hiçbir çatışma yaşanmaması ve Türbe’nin yeni yerinin YPG kontrolündeki bir bölgenin yanında yer alıyor olması nedeni ile operasyonun Türkiye-PYD ilişkilerinde yeni bir döneme işaret edip etmediği de sıkça tartışıldı.
 
Türkiye ve PYD kanatlarından operasyonun gerçekleşme şekline ilişkin farklı açıklamalar geldi. Türk yetkililer “herhangi bir çatışmayı önlemek açısından operasyon öncesinde PYD’ye sadece bilgi verildiğini” açıklarken PYD “Türkiye’ye yardım ettiği” şeklinde bir görüntü vermeye çalıştı. Esasen açıklamalar dahi operasyonun Türkiye-PYD ilişkisinde yeni bir döneme girileceğinin işareti olmadığını gösterir nitelikte. Bugüne kadar tarafların ilişkisinde gerginlik yaratan unsurlarda bir değişim ortaya çıkmadı. Türkiye her şeyden önce PYD’nin rejim ile işbirliğine son vererek Suriye muhalefeti ile birlikte hareket etmesini istiyor. İkincisi PYD’nin tek tarafı olarak “kanton ilanı” gibi adımlar atmasının Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması politikasına zarar verdiğini düşünüyor. Üçüncü olarak da Suriye Kürt bölgelerinde otoriter yönetim anlayışına son vererek diğer Kürt partilerinin de faaliyet göstermesine imkan sağlayacak ortamın önünü açmasını talep ediyor. PYD’den bu konularda kısa vadede bir değişim beklentisi gerçekçi değil. PYD ise Türkiye’den YPG’nin kontrolündeki sınır kapılarını açmasını ve “kanton”ları desteklemesini istiyor.
 
Tarafları işbirliğine yönlendirebilecek tek faktör ortaya çıkan ortak tehdit IŞİD. Ancak bu da zaman ve kapsamı sınırlı işbirliğini gündeme getirebilir. Hatta Kobani’de olduğu gibi, taraflar işbirliğini karşı tarafın güç devşirmesine imkân vermeyecek şekilde formüle etmeye çalışacaktır. Bu nedenle karşılıklı şüphe ve tehdit algılamasına dayalı ilişkilerin devamı daha yüksek ihtimal.
 
Türkiye-PYD ilişkisinin geleceği açısından kritik değişim yaratacak konu Çözüm Süreci. Türkiye-PKK ilişkisinden bağımsız bir Türkiye-PYD ilişkisinden bahsetmek mümkün değil. Zira genel kabul PKK ile PYD’nin aynı örgüt olduğu yönünde. PKK/PYD Suriye’deki mücadelesini bütüncül bir hedefin parçası olarak görmekte. Örgüt, en başından bu yana Suriye’de kendi kontrolündeki bölgelerde yaşanan gelişmeleri Çözüm Süreci ile ilişkilendirdi. Bir taraftan buralardaki kazanımlarını Çözüm Süreci'nde elini güçlendiren, Türkiye üzerinde daha fazla baskı kurmaya yarayan bir koz olarak gördü. Tersi şekilde Kobani’nin olası bir IŞİD işgaline maruz kalması da “Çözüm Süreci'nin sonu olur” şeklinde bir tehdide bağlandı. Böylece Çözüm Süreci üzerinden sahip olduğu etki sayesinde Türkiye’yi Kobani konusunda işbirliğine zorlamaya çalıştı. Türkiye ise PYD’nin Suriye iç savaşında almış olduğu pozisyondan rahatsız olsa da stratejik önem verdiği Çözüm Süreci'nin selameti için kendini sınırladı.
 
Bu açılardan Türkiye-PYD ilişkisinin Çözüm Süreci tarafından doğrudan şekillenen bir ilişki olduğunu söylemek mümkün. Çözüm Süreci'nin sonlanması tarafların sınırlılıklarını ortadan kaldırarak gergin, hatta çatışmacı ilişki modelini beraberinde getirecektir. Sürecin başarısı ise karşılıklı tehdit algılamasını ortadan kaldırarak ilişkilerde sorun yaratan unsurlarda dahi birlikte çalışılmasını gündeme getirebilir.
 
Bu yazı "Süleyman Şah Operasyonu ve Sonrası" başlığıyla Al -Jazeera Turk internet sitesinde yayınlanmıştır.