Suriye’de Türkmen Dağı Mücadelesi

Suriye'de siyasi çözüm çabalarının yoğunlaşması ile birlikte, Rusya ve İran destekli Esad rejimi masaya güçlü oturabilmek ve görüşmeler sırasındaki kontrol alanlarını nihai sınırlar olarak kabul ettirebilmek için operasyonları yoğunlaştırdı. Rusya'nın Esad rejimine havadan destek vermeye başladığı tarihten bu yana, rejim ilerleme kaydetmekte. Rusya iç savaşa müdahil olurken, rejim ile birlikte Kürtler (bunu PYD/YPG olarak da okuyabiliriz) lehine müdahil olacağını belirtmişti. Bu tarihten itibaren Rusya'dan ziyade ABD desteği ile de olsa, PYD/YPG de ilerleme sağladı. Kuzey Suriye'nin elektrik ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan Tişrin Barajı, IŞİD'den YPG'nin kontrolüne geçti. Bunun yanı sıra YPG'nin Afrin tarafından Azaz'a doğru ilerleme konusunda bazı girişimlerde bulunduğu görülmekte. Türkiye'nin kırmızı çizgi olarak ilan ettiği bu hatta ise ABD'den ziyade Rusya desteği öne çıkıyor. Rusya'nın Afrin'de YPG'ye havadan lojistik yardımı indirdiği bilgileri de basına yansımakta.

 

Suriye rejimi ve destekçilerinin askeri operasyonlarının büyük oranda İdlib ve Lazkiye kuzey kırsalındaki alanlarda yoğunlaştığı görülmektedir. Bu operasyonları Azaz-Cerablus hattındaki YPG girişimleri ile birlikte okuduğumuzda, söz konusu kampın stratejik hedefleri şöyle sıralanabilir:

 

- Suriye nüfusunun yüzde 70'ini barındıran ve Doğu Akdeniz’e çıkışı olan Batı Suriye’de Rusya koruması altında bir rejim bölgesi kurmak,

 

- Rejim bölgesinin yakın çevresinde güvenli bölge oluşturmak,

 

- Suriye’den Akdeniz'e çıkışı tamamen kontrol altına almak,

 

- İdlib’i ele geçirmek ve Halep’i kuşatmak,

 

- Türkiye'nin Suriye ile coğrafi bağlantısını kesmek.

 

Rusya ve rejimin bu hedefleri açısından, yoğun olarak Türkmenlerin yaşadığı ve Bayır-Bucak olarak bilinen Kuzey Lazkiye kırsalı öne çıkmakta. Bayır-Bucak bölgesinin dağlık alanları Temmuz 2012 tarihinden bu yana Türkmenlerin kontrolü altında bulunuyordu. Bu tarihten itibaren rejim güçleri Bayır bölgesine zaman zaman operasyonlar düzenliyor, ancak karadan ilerleme sağlayamadığı için havadan bombalıyordu. Bunun neticesinde, büyük bölümü Türkmenlerden oluşan 150-200 bin arasındaki nüfusun çoğunluğu Türkiye’ye göç etmişti. Türkmen silahlı muhalifler “Türkmen Dağı Bölüğü” adı altında birleşmişti. Daha sonra Suriye Türkmen Meclisi’nin koordinasyonunda, Türkmen askeri birliklerin organize edilmesi çabaları çerçevesinde, Türkmen Dağı Bölüğü’nün adı 2015 yılının ilk aylarında “2. Sahil Tümeni” olarak değiştirilmişti. Bu dönemde, en güçlüsü 2. Sahil Tümeni olmakla birlikte, Abdülhamit Tugayı ve Cebeli İslam adı altında, tamamı yerel Türkmenlerden oluşan üç silahlı grup bölgede güvenliği sağlıyordu.

 

Rusya ve Esad rejiminin söz konusu hedefleri doğrultusunda, Kasım ayının üçüncü haftasında Suriye ordusu, Hizbullah ve yabancı savaşçılardan oluşan kara unsurları Rus hava desteği altında Bayır-Bucak’a operasyon başlatmıştı. İlk aşamada rejim ve müttefikleri ilerleme kaydetse de sonrasında denge sağlanmıştı. Bölgenin tamamını kontrol edebilmek için stratejik öneme sahip olan Kızıldağ, kısa süreler içinde rejim ile Türkmenler arasında sürekli el değiştirdi. Ancak Rusya’nın yoğun hava saldırıları neticesinde karadaki rejim unsurları ilerleme kaydetmiş ve geçen haftalarda Salma’yı ele geçirmiştir. Mevcut durum itibarıyla 4 küçük Türkmen yerleşimi dışında Bayır bölgesinin kontrolü rejime (Rusya olarak da okuyabiliriz) geçmiştir. Rejim, yüksek tepeleri kontrol ediyor olması nedeniyle, bu 4 yerleşimi de istediği anda kolaylıkla ele geçirebilecek konuma gelmiştir.

 

Bu gelişme Türkiye açısından birçok riski beraberinde getirmekte. Türkiye sınırlarında rejim, IŞİD ve YPG varlığını tehdit olarak gördüğünü sürekli olarak dile getirmekteydi. Bu gelişme ile birlikte Türkiye, Hatay sınırı boyunca karşılıklı tehdit algılaması içinde olduğu rejim ve rejim yanlısı yerel ve yabancı milis güçleri ile karşı karşıya kalacaktır. Buna, uçak krizi nedeniyle Rusya da eklenebilir. Son gelişmeleri takiben Rusya’nın Türkmen Dağı'ndaki Salma kasabasına S-400 füzeleri ve Gımam ile 45 Tepe’ye dinleme istasyonları getirdiğine ilişkin Türk basınında çıkan haberler, kaygıyı körükleyecektir. Türkmen Dağı’nın düşmesi siyasi çözüm çabaları öncesinde Esad rejimi ve müttefiklerinin kendilerini daha güçlü hissederek masaya oturmalarına da yol açacaktır. Bu da rejim ve Rusya’yı taviz verme konusunda temkinli olmaya iterken, Türkiye’nin Esad rejimi üzerinde baskı oluşturma çabaları zayıflayacaktır. Türkmen Dağı’nın düşmesi, bir sonraki aşamada İdlib ve Halep’teki askeri dengeleri de muhalifler aleyhine etkileme potansiyeli açısından da önemlidir. Bir diğer konu Türkiye’nin yeni göç dalgalarına maruz kalma olasılığıdır. Son operasyonlar neticesinde 10 bin civarında Suriyeli Türkiye sınırına dayanmıştır. Rusya ve rejim ilerleyişinin Kürt Dağı’na ulaşması durumunda, 50 bin Suriyelinin evlerini terk ederek Türkiye’ye geçmesi beklenmektedir.

 

Bunlara karşın, son gelişmeler, zaten son dönemde sınır bölgesindeki gelişmelere odaklanan Türkiye’nin ilgisinin daha fazla bu alana yönelmesine neden olabilir. Kuzey Suriye’nin kontrolü için mücadele yürüten üç ana gruptan bahsedilebilir. Birincisi Rusya’nın desteklediği rejim güçleri, ikincisi hem ABD hem de Rusya tarafından desteklenen PYD/YPG ve üçüncüsü de Türkiye destekli Suriyeli muhalifler. Her grup açısından ortak tehdit IŞİD’dir. IŞİD’in çok da uzun olmayan bir vadede sınır hattından temizlenmesi mümkündür. Ancak esas sorun IŞİD’den doğacak boşluğun hangi aktörler tarafından doldurulacağıdır.

 

Türkiye açısından bundan sonraki süreçte iki bölgenin korunmasının kritik önemde olduğu söylenebilir. Birincisi Azaz-Cerablus arasında IŞİD’in kontrol ettiği hat ile Bayır-Bucak’tır. Bu iki bölgede de yoğun olarak Türkmen nüfusu yaşamaktadır. Bu da zaten akrabalık ilişkisi içinde olunan Türkmenlerin önemini yakın vadede daha da artıracaktır. 27 Ocak 2015 tarihinde gerçekleşen MGK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada “Suriyeli Türkmenlere desteğin süreceğinin” belirtilmesi, Türkiye’nin Bayır-Bucak ve Halep’teki mücadeleye uzun vadeli yaklaştığını göstermektedir.

 

Rusya ve Esad rejimi, Bayır-Bucak’taki mücadeleye siyasi çözüm öncesinde masaya güçlü oturma şeklinde yaklaşsa da Türkmenler açısından mücadele uzun soluklu görülmektedir. Zira Türkmenler açısından Bayır-Bucak’taki konu, Esad rejimi ve Rusya’nın iddia ettiği gibi “terörle mücadele” ya da rejimin yıkılması meselesi değildir. Türkmenler, rejime karşı mücadele yürütüyor olsalar da, artık sorun, topraklarının ellerinden alınması ve evlerinden zorla sürülme meselesine dönmüştür. Türkmen silahlı birliklerin Rusya’nın ağır hava saldırıları karşısında direnme şansı azalmaktadır. Ancak güç yolu ile oluşacak fiili bir durumun siyasi çözüm masasında yasal zemine taşınması dahi, yerel halk açısından anlam taşımayacaktır. Adil olmayan bir barış anlaşmasının kalıcı istikrar sağlayamayacağı söylenebilir.