Suriye Gündemi: 8-14 Ekim 2018

Uluslararası Suriye Gündemi
Suriye iç savaşının yavaş yavaş son aşamaya geçmesi ile beraber Suriye’nin yeniden inşası gündeme gelmektedir. Suriye’nin yeniden inşası sürecine kimlerin dahil olacağı ve bu sürecin kimler tarafından fonlanacağı meselesi öne çıkmaktadır. Son dönemde sıkça dillendirilen bu konu ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun bu hafta verdiği demeçle daha fazla gündeme gelmiştir. Pompeo, ABD’nin bu süreçte yer alması için İran’ın ve İran destekli grupların Suriye’den tamamen çekilmesi şartını öne sürmüştür. Suriye sahasının en etkin güçlerinden biri olan İran’ın Suriye sahasından dışlanmaya çalışılması Suriye’de yeni çatışma dinamiklerini tetikleyebilecek potansiyele sahiptir.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun uluslararası toplumu Golan’ı İsrail toprağı olarak tanımaya davet etmesinin hemen ardından Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un aksi yönde açıklaması gelmiştir. Lavrov, İsrail’in Golan üzerinde egemenlik hak iddia etmesi durumunda 1981 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal edeceği uyarısında bulunmuş, Rusya’nın böyle bir girişimi reddettiğini ifade etmiştir. Golan’la ilgili bir diğer gelişme İsrail-Suriye arasındaki Kuneytra geçişinin 15 Ekim 2018 tarihinde açılması için varılan anlaşmadır.

Rusya-İsrail arasındaki uçak krizi sonrası, Rusya S-300 savunma sistemlerini Suriye’ye yerleştirme işlemlerini bu hafta tamamlamıştır. İsrail açısından huzursuzluk yaratan bu gelişme sonrası, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İsrail’in Suriye’deki İran varlıklarını vurmaya devam edeceğini beyan etmesi önümüzdeki süreçte bu iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerginleşebileceğini göstermektedir. Buna ek olarak, 19 yıl aradan sonra bir ABD destroyerinin (USS ROSS) İsrail’in Aşdod limanına demirlemesi üzerine, Başbakan Netanyahu gemiyi ziyaret etmiş ve burada yaptığı açıklamada “mesaj Ortadoğu’ya ve ötesine ulaşmıştır” ifadesini kullanmıştır. Bu ifade özellikle de Rusya’ya bir gözdağı olarak yorumlanmıştır.

Bölgesel Suriye Gündemi
Soçi mutabakatı sonrası kısmen çözülen İdlib sorunu, rejim ve Rusya tarafından yapılan açıklamalarla yeni bir boyut kazanmaya başlamıştır. Suriye rejimi lideri Beşar Esad Şam’daki bir Baas partisi toplantısında İdlib’in er veya geç rejim kontrolüne geçeceğini ve dolayısıyla İdlib anlaşmasının geçici olduğunu söylemiştir. Esad’ın bu açıklamaları Rusya tarafından da karşılık bulmuştur.

Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova, şu ana kadar İdlib’den 1000 militanın ayrıldığını ve Türkiye ile vardıkları anlaşmaya göre kasım ayının ortasına kadar tüm radikal muhaliflerin ayrılacağını ifade etmiştir. Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bu açıklamadan iki gün sonra, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov yaptığı konuşmada İdlib’in muhalif gruplar tarafından Suriye’de kontrol edilen tek büyük bölge konumunda bulunduğunu ve dolayısıyla Türkiye ile varılan mevcut İdlib mutabakatının geçici olduğunu vurgulamıştır. Lavrov’un bu çıkışının hemen ardından Suriye’deki Rus barış gücünün başkanı Korgeneral Vladimir Şevşenko’nun İdlib’deki muhalif unsurların mutabakatı çeşitli defalar deldiğini ve Lazkiye ile Halep’e saldırılar düzenlediklerini söylemesi, Rusya’nın Suriye’de izlediği politika açısından manidar bulunmuştur. Öyle ki, İdlib’deki muhalif gruplar, İdlib mutabakatı neticesinde varılan silahtan arındırılmış bölge anlaşması kapsamında, ağır silahları tamamen içeriye çektiklerini ve bu işlemi tamamladıklarını bu hafta başında ifade etmişlerdir.

ABD destekli YPG/PKK tarafından Münbiç etrafında kazılmaya başlanan hendekler, Türkiye tarafından sert karşılık bulmuştur. Bu hendeklerin kazılmasında gerekli olan ekipmanların ABD tarafından sağlanıyor olma ihtimali bazı haber ajanslarınca dillendirilmiştir. Zira, ABD’nin bu hafta itibarı ile SDG’ye yapmış olduğu 500 tır silah ve mühimmat yardımı içinde bu hendeklerin kazılması için 7 adet büyük inşaat makinesinin de bulunduğu iddialar arasındadır. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Münbiç anlaşmasını “ölü olmayan bir mutabakat” olarak tanımlamış olması, Türkiye-ABD arasındaki diplomatik kanalların her şeye rağmen açık olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin tüm bu yapıcı tutumuna rağmen ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Suriye’nin geleceğinin tartışılacağı masada Kürtlerin de olacağına dair açıklamaları ABD’nin Türkiye ile olan ilişkilerindeki pozisyonunun bir kez daha sorgulanmasına yol açmıştır.

Suriye’deki ABD-Rusya gerilimi bu hafta kendisini daha fazla hissettirmiştir. Lavrov yaptığı açıklamada, ABD’nin desteklediği muhalif gruplar üzerinden Fırat’ın doğusunda bir yarı-devlet oluşumu kurmaya çalıştığını ifade etmiştir. Dolayısıyla ABD’nin Suriye’deki varlığı devam ettikçe Suriye’deki savaşın son bulmayacağını vurgulamıştır. Bu açıklamalara paralel bir gelişme ABD destekli SDG militanlarının kontrolündeki Deyr ez-Zor sınırına Rusya tarafından bu hafta daha fazla asker konuşlandırılmasıdır. Bu durumun ABD-Rusya ilişkilerini daha da gerginleştireceği tahmin edilmektedir. Zira geçtiğimiz şubat ayında Rusya Deyr ez-Zor’daki askeri varlığını kuvvetlendirdiği sırada, ABD tarafından yapılan saldırıda onlarca Rus paralı askeri hayatını kaybetmişti. Bu durum iki ülke arasındaki iplerin iyice gerilmesine sebebiyet vermişti.

Yerel Suriye Gündemi
İdlib mutabakatının geleceği ile ilgili Türkiye, Rusya ve rejim tarafından birtakım açıklamalar yapılırken, bu mutabakata ilişkin bir açıklama Suriye’nin kuzeyindeki önemli bileşenlerden birinin temsilcisi olan, Suriye Türkmenleri lideri Muhammed Vecih Cuma’dan gelmiştir. Cuma, varılan mutabakat sayesinde İdlib halkının savaş ve ölüm kaygısını değil, yerel yönetimleri nasıl daha işlevsel kılıp, daha fazla kamu hizmeti sağlayabileceklerini müzakere ettiklerini söylemektedir. Dolayısıyla bu mutabakatın İdlib’deki 3 milyondan fazla insanın geleceği için mutlak surette sürdürülmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

İdlib’deki çeşitli alanlarda bu hafta bir takım suikast ve patlamalar olmuştur. Bunlardan en göze çarpanı, eski Suriye Muhalifleri Cephesi lideri Abdulhamid el-Ezzo’nun İdlib kırsalındaki Ma’aret el-Numan’da öldürülmüş olmasıdır. Olayın failleriyle ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır. Yine Tahrir el-Şam’ın komutanlarından Ebu Latih el-Mısri, İdlib’in güneyindeki Kefr Nubl’da öldürülmüştür. Ayrıca, Tahrir el-Şam’ın önemli komutanlarından Çeçen asıllı Ebu Mücahid, İdlib’in kuzeyindeki Darkuş kasabasında düzenlenen bir bombalı saldırı sonrası öldürülmüştür.

Suriye rejimi asker sayısını artırmak amacıyla bu hafta asker kaçakları için ve askere yazılmayı iç savaş başlangıcında hiç kabul etmeyenler için genel af ilan etmiştir. Bu af, şu an Suriye dışında bulunanları da kapsamaktadır. Rejim, bir taraftan asker sayısını artırmayı planlarken, diğer taraftan baskı yöntemiyle askere alma politikasını sürdürmektedir. Bu uygulamalardan biri bu hafta Deyr ez-Zor kırsalındaki Ebu Kemal’de meydana gelmiştir. Suriye rejimi bir kahve dükkanındaki 6 genci rızaları dışında, zorla silah altına almıştır.

YPG sözcüsü Nuri Mahmud’un bu hafta yaptığı açıklamaya göre YPG’nin elinde 44 ülkeden 900 yabancı savaşçı bulunmaktadır. YPG saflarında terör faaliyetlerinde bulunan Fransız vatandaşı Ferid Medcehid’in Deyr ez-Zor’da öldürüldüğü yine YPG tarafından bu hafta ilan edilmiştir.

ABD destekli SDG ile IŞİD arasında Deyr ez-Zor’daki çatışmalar bu hafta da devam etmiştir. IŞİD’in buradaki varlığına son verilmesi beklenirken, IŞİD tarafından yapılan karşı bir saldırı sonucunda 10 SDG militanı öldürülmüş, 35’i de rehin alınmıştır.

Suriye rejimi güneydeki sınırlarını tehdit olarak gördüğü unsurlardan temizleme noktasında önemli mesafe kaydetmiştir. Rejim Süveyde eyaletinde IŞİD’e karşı büyük bir operasyon için takviye konvoylar göndermiştir. Tulul el-Safa bölgesine gönderilen bu konvoyların muhteviyatı askeri birlikler ve yeni askeri malzemelerden oluşmaktadır.