Suriye için Dörtlü Zirveden Beklentiler

Suriye krizinin siyasi çözümü için geliştirilen mekanizmaların çoğunluğu somut sonuçlar üretemedi ve başarısız oldu. Bu durumun istisnası Astana süreciydi. Astana mekanizmasını önceki girişimlerden farklı kılan üç unsur; sınırlı sayıda ancak sahada gerçekten karşılığı olan aktörleri bir araya getirmesi, Rusya/bölge merkezli (Türkiye ve İran) bir girişim olması ve çözümü nispeten kolay konulara odaklanmasıydı.

Astana sürecinin, hangi tarafa fayda sağladığı tartışmalarından bağımsız olarak, somut sonuçlar doğurduğu söylenebilir. Her şeyden önce Astana sonrasında Suriye’de çatışma düzeyinde azalma olduğu görülüyor. Hatta Türkiye ve Rusya arasında imzalanan Soçi Mutabakatı ile Suriye’de muhalifler ile rejim arasında nihai güç dengesine doğru yaklaşıldığı anlaşılıyor. Türkiye bütün zorluklara rağmen Soçi Mutabakatı’nda öngörülen adımları sahada uygulayabilirse artık rejim ve muhalifler arası rekabet/çatışmanın askeri değil siyasi yollarla çözülmesi aşamasına geçilebilir. Bu iyimser yoruma karşılık mutabakatın uygulanmasına karşı çıkacak grupların ve her iki kanatta muhtemel oyunbozanların (el-Kaide bağlantılı gruplar, rejim müttefiki ve İran destekli yabancı ya da yerli Şii milisler) var olduğu, anlaşmanın kırılgan bir zeminde yürüdüğü gerçeği de göz ardı edilmemeli.

Suriye krizinin çözümü için geliştirilen bir diğer mekanizma daha çok Batı merkezli olarak ortaya çıkan ve çok taraflı bir girişim olan Cenevre Süreci idi. ABD ve Avrupa ülkelerinin Suriye krizinde rollerinin azalması, Suriye rejiminin sahadaki askeri kazanımlarının artmasına paralel Cenevre Süreci’nin etkinliği azaldı. Esasen Astana, Cenevre Süreci’nin de önünü açacak bir mekanizma olarak düşünülmüştü. Bu çerçevede Astana’da alınan kararlar uyarınca 150 kişilik bir Anayasa Komisyonu kurulması kararlaştırıldı. Komisyonda yer alacak 50 ismin rejim, 50 ismin muhalifler ve kalan 50 ismin de BM tarafından tarafsız isimlerden seçilmesi öngörülmüştü. Rejim ve muhaliflerin önerdiği isimler açısından sıkıntı yaşanmadı. Ancak BM’nin önerdiği tarafsız isimler rejim tarafından kabul görmedi. Rejim sahadaki kazanımlarının artmasına paralel siyasi çözüm konusunda daha kapalı hale geliyor ve çözümün parçasıymış gibi görünmekle birlikte Cenevre sürecinin ilerlememesi yönünde pozisyon alıyor. Rejimin talebi Anayasa Komisyonu’nda kendisinin önereceği isimlerin en azından üçte ikilik bir orana sahip olması, 2012 Anayasasının esas alınması ve Anayasa görüşmelerinin Şam’da gerçekleştirilmesi. Bu şartların muhalifler tarafından kabul edilmeyeceği ise ortada. Dolayısıyla süreç tıkanmış durumda ve BM Suriye Özel Temsilcisi Stephan De Mistura da ailevi nedenlerden ötürü Kasım 2018 sonu itibarıyla görevine devam etmeyeceğini açıkladı.


Astana’nın kazanımlarını Cenevre’ye taşımak
Soçi Mutabakatı İdlib’e dönük kazanımların yanı sıra orta vadede Suriye krizinin siyasi çözümü için gerekli koşulların olgunlaşmasını sağlayabilir. Bu noktaya gelindiğinde rejim ve müttefiklerinin Batı’nın rolüne iki nedenle ihtiyacı ortaya çıkacak. Bunlar, rejimin uluslararası meşruiyet kazanması ve Suriye’nin yeniden inşası için gerekli kaynakların aktarılması. Rusya ve İran askeri alanda verdikleri destekle rejimi ayakta tutmayı başarmış olsa da söz konusu iki faydayı sağlayabilecek güce, kaynaklara sahip değiller. Bu aşamada Astana’nın kazanımlarının Cenevre’ye taşınması gerekecek ve Suriye’de siyasi çözüme her halükarda çok daha geniş katılımlı bir platformda ulaşılacak.

Tam da böyle bir ortamda Türkiye’nin girişimi ve Rusya, Almanya, Fransa’nın katılımı ile 27 Ekim 2018 tarihinde İstanbul’da Suriye konulu dörtlü bir zirve gerçekleştirilecek. Esasında bu zirvenin daha önceki tarihlerde toplanması planlanıyordu ancak İdlib özelinde yaşanan gelişmeler nedeniyle ertelenmişti. Bir diğer engel Almanya ve Fransa’nın zirveye katılım konusundaki çekimser tavrı idi. Ancak İdlib’e operasyonunun engellenmesi konusunda sağlanan başarı bu iki ülkenin tavrını değiştirdi. İdlib’e düzenlenecek operasyon, yeni bir göç dalgasını tetikleyecek olması ve İdlib’deki yabancı militanların kaynak ülkelerine dönmesine neden olacağı için başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerini de kaygılandırıyordu. Ancak Türkiye Tahran Zirvesi’nde Batı’nın desteğini arkasına alamadan Rusya ve İran’a karşı tek başına direnmek durumunda kalmıştı. En nihayetinde Soçi’de anlaşmaya varılması ile Avrupa da rahat bir nefes aldı. Dolayısıyla Türkiye İdlib konusunda bir anlamda Avrupa’nın güvenliği adına da önemli bir adım atmayı başardı. Soçi Mutabakatı’nın imzalanmasından yaklaşık bir hafta sonra Berlin’de gerçekleşen Erdoğan-Merkel görüşmesinin somut çıktılarından biri dörtlü zirvenin toplanacağının açıklanması oldu. Almanya’nın tavrındaki değişimin nedeni muhtemelen Türkiye’nin İdlib konusundaki çabalarına destek vermek, Suriye konusunda Türkiye’nin yanında olduklarını göstermek ile bağlantılı.


İdlib ve siyasi çözüm arayışları
Zirvede de büyük ihtimalle başlıca İdlib konusu ele alınacak. Almanya ve Fransa Soçi sonrası İdlib’de oluşacak yeni statükonun korunmasının önemine vurgu yapacaktır. İdlib’e dönük operasyon ihtimalinin az da olsa devam ettiği bir ortamda verilecek bu mesajlar Türkiye’nin elini biraz daha güçlendirecektir. Türkiye her ne kadar ABD ve Avrupa’nın YPG/PKK konusundaki tutumundan rahatsız olsa da Suriye’de siyasi çözüm konusunda söz konusu aktörler ile daha yakın bir pozisyona sahip. Türkiye Astana Süreci’ne büyük önem verse de Suriye’nin geleceği konusunda Türkiye’nin Rusya ve İran ile vizyonunun örtüşmediği sır değil ve bu nedenle bu iki ülkeye karşı Batı’nın dengeleyici rolüne ihtiyaç duyuyor.

Zirvede İdlib dışında gündeme gelmesi beklenen ikinci başlık Suriye’de siyasi çözüm. Siyasi çözüm süreci Anayasa Komisyonu ve daha dar bir ekip olması planlanan Anayasa Komitesi’nin kurulması aşamasında kilitlenmiş durumda. Dörtlü zirvenin toplanmasından birkaç gün önce 23 Ekim 2018 tarihinde Moskova’da bir araya gelen Türkiye, Rusya ve İran, BM Suriye Özel Temsilciliği ile koordineli bir şekilde Suriye'de anayasa komitesinin kurulmasına yönelik çalışmalara hız verilmesi konusunda anlaşmaya vardı. İstanbul’daki dörtlü zirvede de Suriye için Anayasa Komitesi’nin kurulması konusunda karar alınması siyasi çözümde ilerleme açısından önemli bir adım olacak.

Zirve ilk planlandığında Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü ve Suriye’nin yeniden inşası gibi başlıkların da ele alınması planlanıyordu. Ancak tarafların bu konularda ortak bir noktada buluşması zor görünüyor. Almanya ve Fransa Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşü konusunda istekli. Rusya da Suriye’nin yeniden inşası konusunda Avrupa’nın finansal desteğine ihtiyaç duyuyor. Rusya, Avrupa’nın mülteciler konusundaki hassasiyetini kullanarak yeniden inşa sürecine katkı sağlamalarına çalışıyor. Buna karşılık Avrupa siyasi çözüm olmadan Suriye’ye hiçbir şekilde yatırım yapmayı düşünmüyor. Dolayısıyla mülteciler ve yeniden inşa konuları şimdilik bir işbirliği alanı gibi görünmüyor ve bu başlıklara ilişkin bir karar alınması beklenmiyor.

Suriye konulu dörtlü zirveye ilişkin tartışılabilecek en kritik sorulardan biri bunun istisnai bir toplantı olarak mı kalacağı yoksa Suriye’de krizin çözümü için yeni bir mekanizma olup olmayacağı. Suriye için hayata geçirilen birçok girişim ciddi sonuçlar üretemeden sonlanmıştı. Astana’da az sayıda ama etkili aktör, çözümü nispeten kolay, yerel/mikro boyutta ortak çıkar alanlarına odaklanarak sonuç aldı. İstanbul’da gerçekleşecek dörtlü zirve de bu açılardan benzer bir niteliğe sahip. Tarafların en azından Anayasa Komitesi’nin kurulması konusunda karar alması dahi önemli bir çıktı olacaktır. Dörtlü zirvenin tek başına bir mekanizmaya dönüşmesi zor. Ancak Suriye’de siyasi çözüm en nihayetinde çok taraflı bir platformda gerçekleşecekse, dörtlü zirve Astana’dan Cenevre’ye giden süreci kolaylaştırabilir ve yazının başında ifade edildiği gibi Astana’nın kazanımlarının Cenevre’ye taşınması açısından rol oynayabilir.

Bu yazı 26 Ekim 2018 tarihinde “Suriye için dörtlü zirveden beklentiler” başlığı ile Anadolu Ajansı Haber Analiz bölümünde yayınlanmıştır.