Suriye Krizinin Lübnan’a Etkisi: Lübnan’dan Gözlemler

Oytun Orhan, ORSAM Araştırmacısı
Suriye krizinin Lübnan’a etkisi en fazla güvenlik alanında hissedilmektedir. Lübnan öncelikle iç savaşın sınır bölgesinde kendi topraklarına sıçraması sorunu ile boğuşmaktadır. 2014 yılının Ağustos ayında IŞİD ve Nusra Cephesi’nin Ersel’e saldırması ve Lübnan ordusundan askerleri kaçırması olayında olduğu gibi çatışmalar Lübnan’ın içine kayabilmektedir. Halen IŞİD ve Nusra Cephesi’nin elinde çok sayıda Lübnan askeri bulunmaktadır. Askerlerin aileleri Lübnan Meclis’inin önünde çadırlar kurarak hükümet üzerinde askerleri kurtarma konusunda daha fazla çaba göstermesi için baskı kurmaya çalışmaktadır. Bunun yanı sıra sınırın hemen öte tarafında yükselen radikalizm Lübnan’ı etkilemektedir. Lübnan, nüfusu ile orantılı olarak bakıldığında Tunus ile birlikte IŞİD’e en fazla katılımın olduğu ülke konumundadır. Lübnan ordusu ve istihbaratı sınırda Suriye’ye geçişleri engellemeye çalışsa da uzun sınır hattında başarı sağlaması mümkün gözükmemektedir. Kimi Sünni Araplar arasında IŞİD’e katılım olmasa da sempati besleyenlerin sayısında artış olduğu söylenebilir. Bu durumun ortaya çıkmasında Suriye iç savaşı kadar Lübnanlı Sünni Araplara liderlik edecek bir hareket ya da ismin olmaması en önemli etkendir. Lübnanlı Sünnilere liderlik eden Gelecek Hareketi ve lideri Saad Hariri’ye olan inancın azaldığı görülmektedir. Hariri’nin Paris’te yaşaması ve Sünni Araplar adına mücadele vermediği düşüncesi bu sonucu doğurmaktadır. Sünni Araplara liderlik edecek isim ve hareketin olmamasının yarattığı boşluğu ise kimi zaman radikal gruplar doldurabilmektedir. Sünni liderlerin de güçlü olmadıklarını bildiği ve bu nedenle Parlamento seçimlerinin ertelenmesine neden oldukları düşünülmektedir. Parlamento Devlet Başkanı’nı seçemediği için 2014 yılında yapılması gereken genel seçimlerin ne zaman yapılacağına ilişkin bir takvim belirlenebilmiş değildir.
 
Suriye krizinin Lübnan’da yarattığı güvenlik risklerinden biri de zaten kutuplaşmış olan Sünni ve Şii kesimler arasındaki güven bunalımının derinleşmiş olmasıdır. Lübnanlı Sünnilerin Özgür Suriye Ordusu’na destek vermesi buna karşın Şiilere liderlik eden Hizbullah’ın Esad rejimi saflarında savaşa dahil olması krizi Lübnan içine taşımış durumdadır. Ortak düşman İsrail’le mücadele konusu eskiden Lübnanlı farklı toplumsal grupların üzerinde uzlaştığı nadir konulardan biriydi. Hizbullah’ın 2006 yılında İsrail’e karşı elde ettiği başarı Sünniler arasında da destek bulmuştu. Ancak mevcut ortamda kutuplaşma o kadar artmıştır ki, Lübnanlı Sünniler İsrail ve Hizbullah arasında yaşanan son gerginliği iki taraf arasında oynanan bir oyun olarak değerlendirmekte ve esasında işbirliği yaptıklarına inanmaktadır. Kutuplaşmanın yarattığı etkilerden biri de Lübnanlı aktörlerin bölgesel destekçileri ile işbirliğini artırması olmuştur. Özellikle İran’ın Hizbullah üzerindeki etkisinin daha da arttığı görülmektedir. Bunun en çarpıcı örneği olarak Hizbullah’a bağlı okullarda daha önce Fransızca olan ikinci dilin artık Farsça’ya çevrilmiş olması verilmektedir. Sünniler ise Suudi Arabistan’da yeni Kralın gelişi ile bölgede Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan ittifakının kurulabileceği gibi son derece zor bir ihtimalin gerçekleşmesini ummaktadır.
 
Suriye krizinin Lübnan’daki Türkiye algısı ve Türkiye’nin etkinliği üzerinde de olumsuz etki yaptığını söylemek mümkündür. Şii kesim arasında Türkiye’ye son derece olumsuz bir bakışın olduğu söylenebilir. Hizbullah ve Türkiye arasındaki ilişkilerin son yıllarda gerilmesi, tarafların Suriye’de farklı pozisyon alması, Lübnanlı Şii hacıların Suriyeli muhalifler tarafından kaçırılması ve Türkiye’nin Özgür Ordu’yu destekliyor olması tepkinin başlıca nedenleridir. Gerginlik Türk pilotların kaçırılmasına kadar varmıştı. O dönemde Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği önünde düzenli olarak protesto gösterileri düzenleniyor, Yunus Emre Kültür Merkezi’ne fiziki saldırıya varan eylemler gerçekleştiriliyordu. Pilotların salıverilmesi sonrasında durum daha iyi olsa da gerginlik devam etmektedir. Lübnan’ın Türkler için 2011 öncesinde olduğu gibi her bölgesinde rahatça hareket edebildiği bir ülke olmadığı söylenebilir. Özellikle Hizbullah’ın güçlü olduğu bölgelere Türklerin gitmesi konusunda risk olduğu açıkça dile getirilmektedir. Lübnanlı Ermeniler de farklı açıdan Türkiye aleyhine çaba içine girmiş durumdadır. Ermeni iddialarının 100. yılı faaliyetleri çerçevesinde Lübnanlı Ermeniler şimdiden Türkiye karşıtı kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır. Ermenilerin yaşadığı Burj Hamud Mahallesi başta olmak üzere Beyrut’un çeşitli yerlerinde duvarlara Türkiye karşıtı sloganların yazıldığı, pankartların asıldığı görülmektedir.
 
Suriye krizinin Lübnan’da en kritik etkisi ise Suriyeli mülteciler konusudur. Lübnan 2015 Şubat ayı itibarıyla 1 milyon 200 bine yakını kayıtlı ve 600 bine yakını kayıt dışı olmak üzere 1 milyon 800 bin civarında Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmaktadır. Ülke nüfusunun 4,5 milyona yakın olduğu düşünülürse rakamın önemi daha rahat anlaşılacaktır. Mülteciler ekonomik maliyetinin ötesinde ülke güvenliğini riske eder bir hale gelmiştir. Lübnan farklı mezhepler ve etnik gruplar arası hassas dengeye dayalı bir siyasal ve toplumsal sisteme sahiptir. Suriyeli göçmenlerin büyük çoğunluğunun Sünni Arap kimliğine sahip olması başta Şiiler olmak üzere diğer toplumsal grupların kaygılanmasına neden olmaktadır. Bu da var olan mezhepsel kutuplaşmayı körüklemektedir. Diğer taraftan Suriyeliler Lübnan’da güvenlik kaygısı ve akrabalık ilişkileri nedeniyle genel olarak Sünni bölgelere yerleşmiştir. Dolayısıyla mültecilerin yarattığı olumsuz etkilerin doğrudan muhatabı Sünnilerdir. Bu nedenle Suriyelilere tepki kimlik ortaklığına sahip olduğu kesimlerden de gelmektedir. Suriye’den göç edenler arasında önemli sayıda Suriye Türkmeni de bulunmaktadır. Suriye Türkmenleri Lübnan’daki akrabaları olan, Akkar Türkmenleri ve Baalbek Türkmenleri bölgelerine yerleşmiştir. Lübnan’a Suriye Türkmen göçünün önemi, büyük kısmının bir daha Suriye’ye dönme ihtimalinin son derece düşük olmasıdır. Bunun nedeni ise Esad rejiminin Hama ve Humus’un batı kanadında kendisi açısından güvenli bir bölge yaratmak için tüm Sünni nüfusu zorunlu göçe maruz bırakması ve geri dönüşlerinin imkansız kılacak biçimde yerleşim yerlerinin tamamen ortadan kaldırmasıdır. Bu çerçevede Humus Türkmenlerinin Zara başta olmak üzere birçok yerleşimi tamamen yıkılmıştır. Bu durum Lübnan’daki Türkmen nüfusunun kalıcı olarak artmasını beraberinde getirecektir.