15 Temmuz Sonrasında Türkiye’de Askeri Reform

Her kriz, kriz sonrası gelecekdönem için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Ancak kriz süreci analitik bir şekilde ele alınmadığında,ortaya çıkan fırsat süreci felaketle sonuçlanabilir. Yaklaşık iki aylık süreçten sonra, şimdi ise 15 Temmuz sonrası dönemde Türkiye için elinden gelenin en iyisini yani reform yapma zamanı.

15 Temmuz günü Türkiye, ülke içerisinde evrilen, hem sivil hem askeri bürokrasi içerisindeki çeşitli konumlara on yıllar boyunca sızan bir örgüt tarafından gerçekleştirilen darbegirişimiyle karşılaşmıştır.Gülenci darbe girişimi, başlı başına Türkiye Cumhuriyeti tarihinde karşılaşılan en kötü krizdir. Darbe girişimi, Fethullahçı Terör Örgütü tarafından ülkeye verilen en ağır hasara yol açmış durumdadır. Peki, Gülenci teröristler sisteme nasıl sızabildi ve kendilerini yıllarca nasıl saklayabildiler?

Elbette bu yazının uzunluğu bu soruyu açıklamak için yeterli imkânı vermemektedir. Fakat soru, farklı disiplinlerden akademisyenler ve araştırmacılar tarafından incelenmeye değer bir sorudur. Tam nedenini burada saptayamamamıza rağmen eğitimden yargıya, bu yapının unsurlarının farklı devlet kurumlarından sivil toplum kurumlarına ve özel sektörde de çeşitli seviyelere kadar uzanan geniş bir alana sızabilmelerinin elbette bazı nedenleri bulunmaktadır.Ancak eğitim bu alanlar içerisinde en çok öne çıkanıdır.FETÖ vb. örgütlerin tehditlerini zayıflatmak istiyorsak, öncelikle eğitimde reform ile işe başlamalıyız. Genç kuşaklarımıza tahsis edilmiş olan Türkiye’nin sahip olduğu her türlü sermayenin, FETÖ gibi tehlikeli ellere düşmemesi için çalışmak öncelikli görevimizdir. Peki, güvenlik alanında ne yapabiliriz? Tüm bu olanlardan sonra,ordumuzu nasıl yapılandıracağız?

Öncelikle Türk güvenlik sistemi hem teorik hem de pratik seviyede yeniden yapılandırılmak zorunda. Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri, Türk ordusu düzen içerisinde merkezi bir konuma sahiptir. Bu merkezi konum, ordunun dünya görüşünü ve güvenlik politikalarını olumsuz şekilde etkilemektedir. Bu olumsuz etkilenme ise savaşın değişen karakterineveortaya çıkan yeni nesil tehditlere karşı hızlı birşekilde adapte olma konusunda yavaşlığa neden olmaktadır. Ordu, Cumhuriyetin kuruluşu esnasında da kritik role sahip oluşu nedeniyle, kendisini hem iç hem de dış tehditlere karşıülkenin koruyucusu ilan etmiştir. Dış tehditlerle mücadele, bütün ordular için geçerli olduğu gibi TSK için de istisnai bir durum oluşturmamaktadır. Ancak, Türkiye’de, TSK’nın kendisini cumhuriyetin koruyucusu ve iç tehditlere karşı güvenlik mekanizmasının da belkemiği olarak görmesi, 1960 darbesinden itibaren birbirini izleyen bir takım darbelerin ve darbe girişimlerinin yaşanmasına neden olmuştur. Bu noktada ortaya çıkan diğer bir soru ise şudur: Gülenciler neden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmayı amaçladı? Şimdilik bulabildiğim cevap, yaygın bir kanı olan TSK’nın en çok güven duyulan ve kurumsallaşmış yapıya sahip devlet kurumu olmasıdır. Gülenciler, her kadroyu ele geçiremeyeceklerinivegenerallik rütbesinin de en az 30 senelik bir zaman süresi gerektirdiğini bildikleri için,uzun yıllar boyunca sessizce beklemeyi tercih ederek TSK’ya sızma işlemlerini de zamana yayarak gerçekleştirmişlerdir.

 

Uygulanmayı Bekleyen Farklı Alanlardaki Reformlar

Savunma ile alakalı meseleler, günümüz dünyasında içeride ve dışarıda büyük sorunlarla karşılaşmaktadır. Ülkelerin mevcut savunma planlamalarınıgüncelleştirmeleri, kurumsal ve doktriner açıdan gereksinimlerin doğru saptanabilmesive bu gereksinimlerin doğru araçlarla karşılanabilmesi, herhangi bir ordunundönüşüm bağlamında karşılaştığı başlıca zorluklardır.

Savunma alanında uzman olan Arda Mevlütoğlu’nun 27 Temmuz 2016 tarihinde Twitter’dan paylaştığı bir iletisinde, “tutuklanan bazı generallerin hâlihazırda devam etmekte olan ve ordunun yeniden yapılandırılmasını amaçlayan TSK 2033 Projesi’nin parçası olduğunu”belirtmesi, dönüşüm süreçlerinin zorluğunu ve FETÖ tehdidinin ne kadar derinlere uzandığınıgöstermektedir. Bu yüzden, mevcut ve gelecekteki projelerin uygulanma ve geliştirilmesi aşamasında herhangi bir sızmanın önlenmesi oldukça önemlidir.

Günümüzde hibrit tehditlerin artışı, büyüyen terör tehdidi,  devlet dışı tehditlerin sayısındaki artış ve siber tehditler gibi sorunlar, ülkelerin savunma sektörlerinin yaklaşımını ve ülkelerin etraflarını kuşatan bu tür tehditlere karşı nasıl bir tepki vereceğini şekillendirmektedir. Tüm bunlara ek olarak, Türkiye’nin jeopolitik konumunun ülkeningüvenliğine yönelik yarattığı tehditler ile 15 Temmuz gecesinde darbe girişiminin yarattığı tehditler birleştiğinde,ortaya daha büyük bir tehlike çıkmaktadır.

Türkiye’de güvenlik alanında gerçekleştirilmesi gereken reformlar sadece FETÖ’nünyaratmış olduğu tehditlerle de sınırlı değildir. Soğuk Savaş sonrası dönemde TSK, ülkede ve dünya üzerinde meydana gelen gelişmeleri anlamasına rağmen, bu gelişmeler neticesinde ortaya çıkan reformları oldukça yavaş bir şekilde hayata geçirmiştir. Soğuk Savaş dönemi tehdit ortamından yeni nesil tehditlerden oluşan bir savaş ortamına doğru geçiş, daha dinamik ve adaptif bir ordu yapısı gerektirmektedir. Bu reformların gerçekleştirilebilmesi ise dönüşümü doğru algılayabilen milli bir zihniyet ile mümkündür.

Ayrıca, yapısal reformlar kapsamında, askerlik sistemi, askere alım politikaları, teknoloji yönetimi, savaş alanında sosyal bilimlerden yararlanılması ve eğitim alanında reform gibi noktalar, TSK’daki reform için uzun bir liste oluşturmaktır. Etkin bir insan kaynakları yönetiminden faydalanarak askerlik hizmeti ve askere alım politikalarını nasıl geliştirilebilir? Teknoloji yönetimi politikalarını dikkate almak ve AR-GE faaliyetlerine önem vermek ise değişen güvenlik ortamında ordunun olup biteni anlaması ve kendisini gelecekteki tehditlere karşı hazır hale getirmesi açısından önemlidir. Günümüzde, dünyanın önde gelen orduları savaş alanında yönetim, sivil-asker ilişkileri, askeri sosyoloji, kültürel uyum ve insani krizlerdeki uygulamalarında sosyal bilimlerden etkin bir şekilde yararlanırken; TSK’nın sosyal bilimlere dayanan, iyi tesis edilmiş bir uygulaması ise oldukça zayıf kalmaktadır.

Eğitim alanında ise hükümet, askeri liseleri kapatarak ve harp okullarını da Milli Savunma Üniversitesi altında bir araya getirerek bazı adımlar atmış bulunmaktadır. İdari alandaki düzenlemelere gelindiğinde hesapverebilirlik, şeffaflık ve denetlenebilirlik, demokratik ve verimli bir yönetim süreci için temel bileşenlerdir.Bu bileşenlerin herhangi bir demokratik yapı için de vazgeçilmez olduğu dikkate alındığında, TSK’nın da bu yönde kendisini yeniden yapılandırmasının önemli olduğu düşünülmektedir.

Sonuç olarak, modern Türk siyasi tarihindeki en kötü kriz Türkiye için bir fırsata dönüşerek reform yapmasına, ordusunu ve diğer güvenlik kurumlarını birçok yönden yeniden yapılandırmasını sağlayabilir. Erdem ve liyakat gibi değerlere de öncelik vererek reform sürecine başlanırsa,hiç şüphesiz gelecek nesillerimiz de herhangi bir darbe tehlikesiyle karşılaşmayacaktır.