50 Yıl Sonra Helsinki Kurallarındaki Temel Mesaj: Ortadoğu İçin Hala Fonksiyonel Bir Kılavuz

50 yıl önce, Ağustos 1966'da Helsinki, Finlandiya'da Uluslararası Hukuk Derneği (ILA) bir takım kurallar doğrultusunda sınıraşan nehirlerin ve bağlı yer altı sularının nasıl kullanılacağını belirledi. “Uluslararası Nehirlerdeki Su Kullanımı'nı” kapsayan bu kurallara Helsinki Kuralları ismi verildi. Yasal bağlayıcılıkları ve yaptırımı olmamasına karşın bu kurallar, en azından iki açıdan oldukça önemliler. İlk olarak, uluslararası su hukukunda en önemli öncü yazılı kural oluşturma çabaları arasındalar. 1997 BM Su Yolları Sözleşmesi’ne zemin oluşturdular ve ileriki aşamada Helsinki Kurallarının yerini 2004 Berlin Kuralları aldı. İkinci olarak, yasal olarak bağlayıcı olmamalarına karşın, bu kuralların uluslararası toplum üzerinde ciddi normatif bir etkisi vardır. Devletler sınıraşan su sorunları ile ilgili mümkün olduğunca bu kurallara bağlı kalmaya çalışmışlardır.

Helsinki Kurallarının kilit mesajlarından bir tanesi 4. Madde ile ilgilidir ve şu şekildedir : ''Her Havza Devletinin, uluslararası havza sularının yararlı kullanımlarında, ülke toprakları dahilinde makul ve adil bir paya hakkı vardır.'' Burada anahtar kavram ''makul ve adil paylaşım'' dır.

Takip eden maddede bunun belirlenebilmesi için çok daha detaylı bir anlatım mevcuttur :' ''makul ve adil paylaşım'' dördüncü maddedeki anlamı dahilinde, her özel durumda, konuyla alakalı tüm etmenler göz önünde bulundurularak belirlenecektir.'' Helsinki kurallarına göre, konuyla alakalı göz önünde bulundurulacak etmenler aşağıda belirtilen maddeleri içerebilir ancak yalnızca bunlarla sınırlı olmayacaktır : 1.Havzanın coğrafyası, özellikle her bir Havza Devletinin topraklarındaki drenaj bölgesinin genişliği; 2. Havzanın hidrolojik özellikleri, özellikle her bir havza devletinin su katkısı; 3.Havzayı etkileyen iklim; 4. Özellikle mevcut kullanımı da dahil olmak üzere, havzanın sularının geçmiş kullanımı; 5. Her bir Havza devletinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları; 6. Her havza devletindeki havza sularına bağımlı nüfus; 7. Her havza devletinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için alternatif yolların karşılaştırmalı maliyeti; 8. Diğer kaynakların kullanılabilirliği; 9. Havza sularının kullanımında gereksiz atıktan kaçınma; 10. Ortak Havza kullanımı olan devletlerin biri veya daha fazlasına kullanıcılar arasındaki çatışmaları düzenlemek adına tazminatın uygulanabilirliği; ve 11. Havza devletinin ihtiyaçlarının, diğer bir havzadaş devlete zarar vermeden karşılanabilirliği.

Helsinki Kurallarının yerini alan 2004 Berlin Kuralları, çoğunlukla benzer anlamlarla, bu kavramları yeniden tanımladı. Berlin Kurallarındaki önemli bir fark ''makul ve adil'' kullanımın belirlenmesindeki ana etmenlere ''çevreye zarar'' eklemesinde bulunulmasıydı.

Helsinki Kuralları ayrıca şunu belirtmektedir : ''Her bir faktöre verilecek önem, konu ile alakalı diğer etmenlerle kıyaslanarak belirlenecektir. Neyin makul ve adil olduğunu belirlerken, tüm ilgili faktörler bir bütün olarak ele alınmalı ve bu bütün temel alınarak bir sonuca ulaşılmalıdır. '' Bu nedenle Kurallar, farklı özelliklere sahip havzalarda özel çözümler sağlamak için yeterince esnektir.

Helsinki Kuralları çerçevesinde, herhangi bir kullanıma veya kullanım kategorilerine, diğer herhangi bir kullanım veya kullanım kategorileri üzerinde doğal (kendiliğinden) bir öncelik verilmemiştir. Berlin Kurallarının bu çerçevede yaptığı ekleme, yaşamsal insan ihtiyaçlarına yaptığı vurgudur. Berlin kurallarına göre, Devletler öncelik olarak yaşamsal insan ihtiyaçlarını karşılamak için suları tahsis edeceklerdir.

Helsinki Kurallarına göre, anlaşmazlıkların barışçıl çözümü; geçerli olan uluslararası teamül hukuku ve özellikle Birleşmiş Milletler Şartı ile uyum içinde, devletler arasında genel bir davranış biçimi olmalıdır (Madde 17) : ''Devletler, yasal hak ve diğer çıkarlarına ilişkin uluslararası anlaşmazlıkları , uluslararası barış, güvenlik ve adaleti tehlikeye atmayacak şekilde barışçıl yollar ile çözmekle yükümlüdür.'' Berlin Kurallarının 72. Maddesinde (1) şu şekilde belirtilmektedir : ''Devletler anlaşmazlıklarını bu Kurallar kapsamında barışçıl yollarla çözmek zorundadır.''

Genel olarak, Berlin Kuralları Helsinki kurallarındaki kilit mesaja küçük değişiklikler getirmiştir. ''Makul'' ve ''adil'' terimleri Devletlerin takip etmesi gereken önemli yol göstericiler olmaya devam etmektedir. Neyin makul ve adil olduğunun belirlenmesi ortak çaba ile oluşturulacak veri setleriyle mümkün olacaktır ve bu doğrultuda doğru kararlar verilebilecektir. Helsinki Kuralları bu doğrultuda veri toplanması ve paylaşımı için bir çağrıdır. Belirli bir havzada temel parametrelere dayanan envanter çalışmalar atılması gereken ilk adım olmalıdır. Güvenilir veri setleri olmadan ortak bir anlaşmaya varmak yerine ülkeler işbirliği içinde olmalı ve öncelikle bu ve buna benzer sorulara çözüm bulmalıdır : Havzanın sınırları nelerdir? Havzadaki hidrolojik veriler nelerdir? İklimin havzaya etkisi nedir, bu etkiler zaman içinde nasıl değişiklik göstermiştir? Geçmiş, mevcut ve planlanan kullanımları nelerdir? Havza ülkelerinin su ihtiyaçları nelerdir? Uygulanabilir alternatifler nelerdir? Kısaca, Ortadoğu’daki sınıraşan su konularında Helsinki Kurallarının kilit mesajı hala işe yarar bir çözüm sağlamaktadır. Ortadoğu’daki sınıraşan altı büyük havzada da (Nil, Aras, Fırat ve Dicle, Nübye, Ürdün ve Asi Nehri) ilerleme kaydedebilmek için daha fazla veriye ihtiyaç duymaktayız.