ABD-Rusya Zirvesi ve Suriye’nin Geleceği

ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 16 Haziran günü Cenevre'de bir araya gelmiştir. Zirve, Biden yönetiminin göreve başlamasından bu yana ABD ve Rusya'nın ilk kez bir araya gelmesi açısından yakından takip edilmiştir. Zirvenin detaylarına bakıldığında, Suriye'de etkili iki büyük gücün ülkenin geleceği kapsamında ele aldıkları konular dikkat çekici olmuştur.

Zirve öncesinde yapılan açıklamalar ve zirvede iki devlet başkanının odaklandığı alanlar dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığında karşımıza karmaşık bir denklem çıkmaktadır. Öncelikle ele alınan konular arasında odak noktası, Suriye'deki insani durum ve yaşam koşulları olmuştur. Bu hususta Moskova'nın talebi insani yardım dosyasının ilerleme kaydetmesi, ülkedeki mevcut ekonomik krizin Suriye halkı üzerindeki olumsuz etkilerinin hafifletilmesi amacıyla ABD'nin Esad rejimine tek taraflı uyguladığı yaptırımların kaldırılması olmuştur. Ancak burada öne çıkan asıl dikkat çeken husus ise insani yardımın tüm bölgelerde “sadece Suriye rejimi” aracılığıyla gerçekleştirilmesi önerisinin sunulmasıdır. Suriye halkının 2019 yılından beri ülkede yaşanan ekonomik krizin etkisinde temel gıda ürünlerine bile erişimde yaşadığı zorluklar, Suriye dosyasındaki uluslararası girişimlerin de ana gündem maddesidir. Yapılan araştırmalar ekonomik kriz, ekmek ve petrol krizleri gibi birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalan Suriye'nin özellikle son birkaç ayda yaşanan kuraklık neticesinde buğday üretimi ve rezervi noktasında da yeni bir kriz dalgasıyla karşılaşacağını göstermektedir. Nitekim ülkenin verimli tarım arazilerinin bulunduğu kuzeydoğu kesimini kontrol eden “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” tarafından yapılan açıklamada bu yılki buğday hasadında %45 civarında bir düşüş yaşanması beklendiği bildirilmiştir. YPG’nin kontrol ettiği alanlarda direnç gösteren yerel halkın ekili arazilerini ateşe verdiği ve bu durumun bölgedeki ekonomik durumu daha da kötüleştireceği bilgisi de gündemde yer almaktadır. Gıda rezervlerinin yetersiz olduğu bu süreçte, temel gıda ürünlerinin fiyatlarında da yine bir artış yaşanması beklenmektedir.

Birçok kurum tarafından yapılan açıklamalarda önümüzdeki dönemde insani yardıma muhtaç Suriyeli sayısında çarpıcı bir artış yaşanması beklendiği vurgulanmaktadır. Mevcut şartlarda Suriye için sınır ötesi insani yardımlar hayati bir önem taşımaktadır. Ancak Esad rejiminin sınır ötesi yardımların tek ve doğrudan muhatabı olması yönündeki Rusya talebi, Şam’ın meşruiyetinin ülke içinde ve uluslararası alanda tartışmalı olması itibarıyla kabul edilebilir görülmemektedir. Bu noktada sınır ötesi insani yardımların sürdürülebilirliği oldukça kritik bir konu olarak öne çıkmaktadır ve yardımların Moskova'nın talebine uygun bir şekilde Esad rejimi denetiminde yapılacak olması tam anlamıyla sağlıklı bir mekanizma olmayacaktır. Nitekim Esad rejiminin insani yardımlara kasten engel olduğunu ve açlık seviyesini Suriyelilere karşı bir silah olarak kullandığını gösteren çok sayıda delil bulunmaktadır.

Son dönemlerde Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamalarda ABD ve Rusya’nın Suriye’de birlikte adım atma olasılığını test etmeye dönük bazı ifadeler yer almıştır. Bu niyetin yansımasının ne şekilde olacağı 11 Temmuz'da BM Güvenlik Konseyinde gerçekleştirilecek olan insani yardım koridoru ve sınır ötesi yardımlar oturumunda gözlemlenecektir. Rusya, insani yardım koridorunun rejim denetiminde bir mekanizmayla genişletilmesi düşüncesini sınır ötesi yardımların ülkedeki “terörist grupların” eline geçtiği ve faaliyetlerini sürdürme noktasında bir destek olduğu şeklindeki iddialarla desteklemeye çalışmaktadır. Joe Biden tarafından yapılan açıklamalarda Suriye'nin kuzeydoğu ve kuzeybatısında yardıma muhtaç milyonlarca insanın olduğu vurgusu vardır. Gelinen noktada iki ülke liderlerinin insani yardım dosyasında hemfikir olduğu ancak yardımı dağıtacak kanallar noktasında ciddi bir ayrışma yaşadığı görülmektedir.

İki lider arasında ele alınan ve mutabık kalınan bir diğer nokta, Suriye'de askerî anlamda yeni sürtüşmelerin yaşanmasının önlenmesi olmuştur. Bu amaçla taraflar arası koordinasyon kanallarının açık tutulması kararlaştırılmıştır. Geçtiğimiz yıllarda iki ülke askerî unsurlarının devriyeler sırasında birbirlerinin önünü kestiği ve bazı durumlarda yaşanan kazaların iki ülkeyi karşı karşıya getirdiği gözlemlenmiştir. İstenmeyen yeni durumların yaşanmaması açısından sürdürülebilir bir iletişim kanalı oluşturmanın ele alınması beklenen bir durumdur. İki lider arasında ele alınan son nokta, ülkedeki terörist grupların takibi ve faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla bir ortak eylem mekanizmasının değerlendirilmesi olmuştur. Suriye’de IŞİD’in artan faaliyetleri gözlenmektedir. Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin yürüttüğü IŞİD operasyonlarının yanı sıra Rusya, ülkenin güneyindeki bölgelerde gerçekleştirdiği hava operasyonlarıyla IŞİD’i hedef almaya devam etmektedir. Tam mutabakat sağlanamasa da iki liderin insani yardımlar dışında ele aldığı konuların kendi ülke çıkarlarına özgü nitelikte olduğu görülmektedir.

Zirvede Suriye başlığı altında gündeme getirilmesi beklenen ama getirilmeyen konulara baktığımızda ise çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır. İki liderin görüşmesinde Suriye'deki siyasi boyut ve siyasi çözümün geleceği, Suriye'nin yeniden yapılandırılması hususu, Suriye'deki İran varlığı, ABD'nin ülkenin kuzeydoğusundaki varlığı ve ABD yönetiminin son dönemlerde bu varlığı arttırmak adına attığı adımlar görüşmelerde ele alınmamıştır.

Suriye’nin geleceğinin çok sayıda farklı aktöre bağlı olduğu bilinmektedir. Bu aktörler bağlamında küresel güç niteliğinde olan ABD ve Rusya'nın siyasi çözüm sürecine dair bir başlığı ele almaması hem şaşırtıcı hem de beklenen bir durumdur. Esad rejimi ve gerçekleştirilen son başkanlık seçimleri başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülke tarafından meşru sayılmamaktadır. Rusya ise gerçekleştirilen seçim sonuçlarını Esad’ın “yüksek siyasi otoritesini” onayladığı şeklinde yorumlamıştır. İki gücün Suriye’deki siyasi krize çözüm noktasında ortak paydada yer almadıkları görülmektedir. Buradaki esas nokta, iki ülkenin dış politika eksenlerindeki Suriye önceliklerinin ayrışması ve bu nedenle de siyasi çözüm sürecinin şimdilik ikinci plana atılmasıdır. Suriye’nin yeniden yapılandırılması hususunda da Rusya’nın bu süreci aktif yönetmek istediği ancak yapılandırma maliyetini doğrudan sağlayan ülke durumunda olmak istemediği bilinmektedir. Bu noktada başta AB ve Körfez ülkelerinden olmak üzere küresel çapta bir destek sunulması, Rusya’nın ise koordinasyon sürecini yöneten taraf olması söz konusudur. ABD tarafından yapılan açıklamalarda ise ABD şirketlerinin bu süreçte yer alabileceği ancak yakın bir gelecekte bu konu üzerinde herhangi bir gündem olmadığı şeklindedir.

İran’ın Suriye’deki varlığı noktasında ise ülkede milis kuvvetleriyle ciddi bir varlık gösteren İran’ın Suriye’deki varlığını güçlendirmesi iki taraf için de istenen bir durum değildir. Rusya açısından Esad rejiminin tamamen İran kontrolü altına girilmesi istenmemekte, sahada Esad rejimine destek veren milis kuvvetlerin hareket alanına ise doğrudan müdahale edilmemektedir. ABD ise, İran’ın ülkedeki varlığını doğrudan kendisine bir tehdit olarak gören ve bölgedeki İran mevzilerini sık sık hedef alan İsrail’e yakın bir tutum sergilemektedir.  Suriye’deki varlığı hususunda Rus yetkililerin tarafından yapılan açıklamalarda ABD’nin rejimin daveti dışında Suriye’de varlık göstermesinin yasal olmadığı vurgulanmakta ve Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin bölgeye yönelik arttırdığı sevkiyatlar ciddi bir endişe kaynağı olarak görülmektedir. Zirvede askerî varlık meselesinin ele alınmaması bu açıdan beklenen bir durumdur. Askerî varlık konusunun gündeme getirilmemesinde yatan temel neden ise iki tarafın da bu noktada sahip olduğu farklı bakış açısının oldukça keskin olmasıdır. Zirvenin genel niteliğine baktığımızda iki liderin de Suriye dosyasında, üzerinde mutabık kalabileceği veya ileriye dönük ortak adım atabileceği seviyedeki konuların ele alındığı görülmektedir.

Gergin bir ortamda gerçekleşeceği tarafların zirve öncesinde yaptıkları açıklamalardan da anlaşılan görüşmeler sonucunda, iki liderin Suriye konusunda gündeme getirdikleri ve getirmedikleri konular Suriye meselesinin geleceğine ışık tutmaktadır. ABD ve Rusya’nın önümüzdeki dönem Suriye konusunda atacağı adımlar, ulusal çıkarları gerçekleştirme amacına matuf olacaktır.  Karşımızda IŞİD ile mücadele ve Donald Trump dönemi aksaklıklarının telafisine odaklanan bir ABD ile uluslararası alanda Suriye rejiminin meşruiyetini sağladıktan sonra siyasi çözüm sürecini kendi kontrolünde ele almak isteyen bir Rusya tablosu bulunmaktadır. Krize taraf olan aktörlerin davranışları, Suriye’deki mevcut durumun öngörülebilir bir gelecekte değişmeyeceğini ve ülke geleceğinin çok aktörlü karmaşık bir denkleme bağlı kalacağını göstermektedir.