ABD ve İran Rekabeti Çerçevesinde Mustafa Kazımi’nin Muhtemel Yol Haritaları

Ekim 2019’da başlayan hükümet karşıtı protestolar neticesinde istifa eden Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin ardından ancak altı ay sonra Irak’ta yeni hükümet kurulabilmiştir. 6 Mayıs akşamı Başbakan adayı Mustafa Kazımi’nin sunduğu kabine listesini oylamak için 329 milletvekilinden 266 milletvekili ile toplanan Irak Parlamentosu, Kazımi’nin sunmuş olduğu 20 bakan adayından 15’ine güvenoyu vermiş ve güvenoyu alan bakanların kabinedeki çoğunluğu sağlamasıyla Kazimi Irak’ın yeni başbakanı seçilmiştir. Hükümetin kurulmasının ardından Kazımi hükümetinin Irak’ın birikmiş sorunlarının üstesinden nasıl geleceği Irak’taki temel tartışmayı oluşturmaktadır. Diğer yandan tüm bu sorunlarla mücadele ederken politikalarını ülkedeki ABD ve İran etkisine yönelik nasıl konumlandıracağı da merak edilen hususlar arasındadır.

Mustafa Kazımi'nin Irak'ta takip edeceği politikaların temelini, Irak'ın mevcut problemlerinin şekillendireceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla ilk aşamada Irak'ın siyasi, ekonomik, güvenlik ve toplumsal eksenli sahip olduğu sorunların neler olduğu üzerinde durmak doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu anlamda 2019'un ekim ayından bu yana devam eden Covid-19 salgını nedeniyle ara verilmiş olsa da mayıs ayı ile birlikte Bağdat ve Basra'da tekrar alevlenmeye başlayan protesto gösterileri, Kazımi'nin Irak siyasetinde atacağı adımları belirleyecek temel unsurlardan belki de en önemlisi olacaktır.

Kazımi'nin eski bir istihbaratçı ve insan hakları kapsamında yazılar kaleme alan eski bir gazeteci olduğu göz önüne alındığında, önceki başbakan Adil Abdülmehdi'yi koltuğundan eden protestocuların taleplerini iyi gözlemlemiş olduğu söylenebilir. Nitekim Kazımi, göreve geldiği ilk 15 günlük süre zarfında protestocuların talepleri çerçevesinde bir politika çizeceğinin emarelerini ortaya koymuştur. Attığı adımlarla ise bu hedefinin söylemsel düzeyde kalmayacağını, somut adımlarla ilerleyerek ilk aşamada sokaktaki protestocuların desteğini kazanmaya önem verdiğini göstermeye gayret göstermiştir. Bu anlamda Kazımi’nin önemli hamlelerinden biri, Abdülmehdi’nin görevden aldığı Terörle Mücadele Birimi Komutanı General Abdulvahap Saadi'yi tekrar birimin başına getirmesi olmuştur. Terör örgütü IŞİD’e karşı verilen mücadelede göstermiş olduğu başarılar ile taraflı tarafsız pek çok Iraklının sevgisini kazanmış olan Saadi’nin görevden alınması, Irak’taki protestoların da önemli tetikleyici unsurlarından biri olarak kendini göstermiştir. Kazımi’nin başbakan seçilmesinden iki gün sonra Saadi’yi tekrar göreve getirmesi, bu süreçte protestocuların desteğini arkasına almayı öncelediğinin açık bir mesajı olmuştur.

Öte yandan Kazımi’nin Iraklı protestocuların safında kalarak attığı ve atacağı muhtemel adımlar Irak-İran ilişkileri bağlamında da gerginlikleri yükseltebilme olasılığını doğurmaktadır. Zira Irak’ın mevcut İran etkisinden sıyrılarak ulusal bağımsızlığının sağlanması, Irak’taki protestocuların temel taleplerinden birini oluşturmuştur. Dolayısıyla Kazımi’nin sokağın sesini dinleyerek atacağı adımlar protestocuların kendisine olumlu yaklaşımını sağlayabileceği gibi, İran’ın tepkisini de beraberinde getirebilir. Bu açıdan bakıldığında protestolara yönelik izleyeceği yol haritasında Kazımi’nin önünde iki seçenekli bir yol haritası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Protestocuların safında adım atarken, öte yandan İran’ın tepkisini gözeterek sokağın talepleri ile İran arasında bir denge oluşturmak Kazımi’nin protestolara yönelik ilk seçeneği olabilir. Diğer seçenek ise, protestocuların desteğini kazanmaya yönelik kararlı adımlar sergilerken, İran tarafından kendisine yönelecek hamlelerle mücadeleyi göze alabilme olasılığıdır. Böyle bir senaryoda İran’ın yoğun baskısına maruz kalabilecek olan Kazımi, bilhassa ekonomi ve güvenlik anlamında ABD tarafından sağlanacak desteklere de olumlu bakabilir. Bu anlamda haziran ayında ABD ve Irak arasında başlaması planlanan geniş kapsamlı stratejik iş birliği diyaloğu, Kazımi’nin gelecek dönemde İran baskısına rağmen ABD’ye yönelik nasıl bir politika izleyeceği hususunda belirleyici olacaktır.

Kazımi’nin ABD ve İran arasında hayata geçireceği politikaları şekillendirecek diğer önemli etken Irak ekonomisinin seyri olacaktır. Irak ekonomisi, Covid-19 nedeniyle 2020’nin başı itibariyle petrol fiyatlarında yaşanan düşüşten en çok etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Nitekim Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yayınladığı 2020 (bahar) raporunda, Irak gayri safi milli hasılasının sene sonunda yüzde 10 küçüleceği öngörülmüştür. Ayrıca raporda, Irak’ın Covid-19 salgını öncesinde sahip olduğu ekonomik durumun, salgın sonrası dönemin getirileri ile mücadele edilmesi için son derece yetersiz olduğu vurgulanmıştır. Irak Petrol Bakanlığı'na bağlı Petrol Pazarlama Şirketi’nin açıkladığı istatistiklerde ise, düşen petrol fiyatları sebebiyle Irak’ın 2020’nin ilk dört ayında geçtiğimiz yıla göre 11 milyar dolar kaybının olduğu belirtilmiştir. Tüm bu veriler göz önüne alındığında, Kazımi hükümetinin bilhassa ABD ile ilişkilerini ekonomik gidişattan bağımsız ele alamayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira ABD’nin ekonomik yaptırımları bir koz olarak Irak’a yönelik elinde bulundurması, Irak’ın petrol fiyatları nedeniyle yaşayacağı muhtemel ekonomik krizin boyutlarını çok daha kötü bir tabloya dönüştürebilir. Nitekim Irak Parlamentosu’nun ABD güçlerinin ülkeyi terk etmesine yönelik aldığı karar sonrasında Donald Trump’ın Irak yönetimini ‘daha önce karşılaşılmadık ağır ekonomik yaptırımlarla’ tehdit ermiş olması, Amerikan yönetiminin Irak’a yönelik eline bulundurduğu yaptırım kozunun açık bir göstergesi olmuştur. Dolayısıyla Irak’ın ekonomik anlamda içerisinde bulunduğu darboğaz ve gelecek dönemde yaşanması beklenen ekonomik krizin boyutları, Kazımi’nin ABD ile ilişkilerde atacağı adımların itici gücünü oluşturabilir. Bu bağlamda hükümetin güvenoyu almasının ardından gerçekleşen Kazımi ve Trump arasındaki telefon görüşmesinde Trump’ın ‘krize karşı Irak’a ekonomik yardımlar için hazır olduklarını’ belirtmesi, bir anlamda Kazımi’nin yumuşak karnının Beyaz Saray tarafından bilindiğinin vurgulanması olarak da okunabilir. Bu husustaki diğer açık mesaj, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Kazımi ile telefon görüşmesinin ardından Irak’a yaptırım muafiyeti uygulandığını açıklanması olmuştur. Görüşmenin hemen ardından ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan resmi açıklamaya göre, Irak’ın İran’dan elektrik ithalatı muafiyetinin 120 gün daha uzatıldığı bildirilmiştir.

Her ne kadar Kazımi’nin politikalarının şekillenmesinde ABD ile ilişkilerin seyri son derece önemli bir rol oynayacak olsa da parlamentodaki siyasi gruplar ile ilişkilerinin de Kazımi’nin siyasi geleceği noktasında belirleyici bir faktör olacağı unutulmamalıdır. Kazımi’nin Irak siyasetine güvenlik bürokrasisinden katılan yeni bir isim olması ve kendisine açık destek verecek mevcut bir siyasi partisinin olmaması parlamentodaki siyasi guruplar ile ilişkilerini dengede tutmasını daha da önemli kılmaktadır. Özellikle parlamentodaki ikinci büyük koalisyon olan Fetih Koalisyonu başta olmak üzere İran’a yakın Şii siyasi gurupların Kazımi’nin politikalarına karşı nasıl bir tutum içerisinde olacağı önemli görülmektedir. Bu anlamda bilhassa İran’a yakın Şii siyasi partilerin Kazımi’nin ABD ile ilişkilerine yönelik takınacağı tavır, Kazımi’nin ABD ile yürüteceği müzakerelerde olası adımlarını da dengeleyebilir. Fakat bu noktadaki temel soru işaretlerinden biri, Haşdi Şaabi içerisindeki ayrışmaların derinleşmesinin; Kum ve Necef hattında gün yüzüne çıkan rekabetin artmasının, Ketaib Hizbullah gibi İran’a yakın Şii milis gruplarından kendisine yönelen olumsuz söylemlerin ve protestolarla birlikte Irak’taki İran etkisinin toplumsal tabanda ciddi anlamda sorgulanmasının Kazımi’nin Irak’taki İran kanadıyla olan ilişkilerini ne ölçüde etkileyeceğidir. Zira Kazımi ABD ve İran arasında dengeyi gözetecek bir yol haritası çizmekten ziyade, Irak’taki İran etkisini kırmaya yönelik adımlarda kararlılık da gösterebilir. Böylesi bir senaryo Irak’taki İran varlığını agresifleştirebileceği gibi Kazımi’nin siyasi ömrünün kısalmasına da neden olabilir. Zira Kazımi’nin olası bir erken seçim veya başbakanlık süresinin dolduğu 2022 yılının ardından gelecek başbakanlık için en önemli adaylardan biri olduğu düşünüldüğünde, ABD ve İran arasındaki dengeden yoksun atacağı her radikal adımın siyasi geleceğini riske attığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu noktada önemle belirtilmesi gereken husus, Kazımi’nin gerek ekonomi politikaları anlamında gerekse Irak’taki ABD varlığının geleceği anlamında atacağı adımların, kendisini ABD ve İran arasında belirli yol ayrımlarına götürebilme ihtimalidir. Dolayısıyla Kazımi’nin önümüzdeki süreçte, Irak’taki İran varlığını etkisizleştirmeye çalışan Washington ile Irak’taki ABD askeri varlığını ortadan kaldırmaya çalışan Tahran arasında pek çok siyasi manevraya ihtiyaç duyacağını söylemek mümkündür.