ABD’nin Girişimleri Yemen’de Ateşkesi Sağlayabilir mi?

Joe Biden’ın ocak ayında göreve gelmesiyle tüm dünyada olduğu gibi Körfez bölgesinde de dikkatler yeni dönemin bölgesel gelişmeleri nasıl etkileyeceği sorusunun cevabına yönelmiştir. Bu bağlamda, Washington’da yaşanan iktidar değişiminin 2014’ten bu yana süren iç savaşın tahrip ettiği Yemen’e nasıl yansıyacağı da merak konusuydu. Nitekim yeni Başkan Joe Biden’ın seçim kampanyası süresince verdiği vaatlerden biri de Yemen’deki savaşı sona erdirmekti. Bu çalışma, Biden göreve geldikten sonra ABD’nin Yemen konusunda attığı adımları ve bu adımların Yemen’de ateşkesin sağlanmasındaki etkisini inceleyecektir. 

Özellikle son aylarda yoğunlaşan diplomatik temaslar neticesinde Yemen’de bir ateşkesin sağlanmasına ve nihai bir çözüm için siyasi müzakerelerin başlamasına dair umutlar artmıştır. Bu çerçevede Joe Biden’ın ilk icraatlarından biri olarak ABD’nin Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu’nun, Yemen’de yürüttüğü operasyonlara verdiği desteği sonlandırma kararı gelmiştir. Yemen konusunda daha aktif olacağını her seferinde ifade eden Biden, deneyimli diplomat Timothy Lenderking’i Yemen özel temsilcisi olarak atamıştır. Bu atama, Joe Biden’ın Yemen hususundaki ciddiyetini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Özel Temsilci Tim Lenderking de göreve gelir gelmez taraflarla görüşmek için bölgeye art arda ziyaretler gerçekleştirerek ABD’nin Yemen konusunda aktif bir politika takip edeceğinin sinyallerini vermiştir. Haziran ayı itibarıyla Lenderking bölgeye toplam 6 ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretler kapsamında Suudi Arabistan ve Umman’ı birden fazla olmak üzere, Bahreyn hariç diğer Körfez ülkelerini ve Ürdün’ü ziyaret ederek Yemen’de ülke çapında bir ateşkesin sağlanması ve siyasi müzakerelerin bir an önce başlatılması için atılacak adımları görüşmüştür.

ABD’nin Girişimlerinde Umman’ın Yeri
Lenderking’in Umman’a ve Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaretler bu diplomatik temasların arasında ön plana çıkmaktadır. İran ile iyi ilişkileri olduğu bilinen Umman, Suudi Arabistan ve Yemen’le de sınırdaş bir ülke konumundadır. Savaş süresince Yemenlilere sınırlarını kapatmayan ve ülke içerisindeki sayıları binlerle ifade edilen Yemenliye ev sahipliği yapan Umman, aynı zamanda arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık faaliyetleriyle bölgede ön plana çıkan bir ülkedir. Umman ayrıca Husi sözcü Muhammed Abdüsselam’ın da ikamet ettiği bir ülkedir. Tüm bu sayılan faktörlerle birlikte, Umman’ın ABD’nin bölgedeki yakın müttefiklerinden biri olması bu ülkeyi ABD’nin yoğunlaştırdığı diplomatik girişimlerin merkezinde konumlandırmaktadır. Lenderking’in, kongre üyesi Chris Murphy ile birlikte mayıs ayı içerisinde Umman’a yaptığı ziyarette Ummanlı yetkililerden Husileri ateşkes için masaya oturmaya ikna etmelerini talep etmesi, Umman’ın bu diplomatik girişimlerdeki öneminin en açık örneğini teşkil etmektedir.

ABD’nin bu talebi sonrasında Husi sözcü Abdüsselam’ın da eşlik ettiği Ummanlı bir heyetin Husilerin kontrolündeki Sanaa’ya giderek orada üst düzey Husi yetkililerle görüştüğü basına yansımıştır. Ummanlı heyetin Yemen ziyareti, ülkede 2014’te patlak veren krizden bugüne yapılan ilk resmî ziyaret olması açısından önem taşımaktadır. Ziyarete dair açıklamalarda bulunan Husi sözcü Abdüsselam, Ummanlı heyetin ziyaretinin, Yemen’in ve bölgenin çıkarlarına hizmet etme çabalarının bir parçası olarak gerçekleştiğini belirtmiştir. Yabancı basına konuşan bir başka Husi kaynağın da Ummanlı heyetin gerçekleştirdiği ziyaretin Husileri ateşkesi kabul etmek ve barış görüşmelerine katılmak için ikna etmeyi amaçladığını ifade etmesi, Ummanlı heyetin ziyaretinin gerçekleşmesinde ABD’nin girişimlerinin etkili olduğunu doğrulamaktadır.

Umman’ın Yemen konusundaki rolüne bir başka örnek de Yemen’in meşru hükûmetinin, Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek’in bu ülkeye yaptığı ziyaret olmuştur. Haziran ayında gerçekleşen bu ziyarette Yemenli Bakan, Ummanlı mevkidaşı Seyid Bedr el-Buseydi ile bir toplantı yapmıştır. Görüşmede, iki bakan Yemen’de siyasi bir çözümün sağlanması için atılan uluslararası adımlar hakkında görüş alışverişinde bulunmuştur. Ek olarak, ABD, BM ve Yemen’den yetkililerin yanı sıra İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in nisan ayı başlarında Maskat’a gelerek burada Ummanlı yetkililer ve Husi sözcü Muhammed Abdüsselam ile görüşmeler gerçekleştirmesi de Umman’ın bu çerçevedeki rolünü anlatır niteliktedir.

Biden yönetimi diplomatik temaslarını arttırarak bölgedeki diğer ülkeleri de Yemen’deki çabalara ortak etmeye çalışırken, diğer yandan hukuki adımlarla İran destekli Husileri ateşkesi kabul etmeye ve müzakere masasına oturmaya ikna etmek için çaba göstermektedir. Bu çerçevede, önceki Başkan Trump döneminde alınan ve Husileri (Ensarullah) yabancı terör örgütü olarak niteleyen kararı kaldırarak Husilere sorunların diyalog yoluyla çözülmesi mesajı verilmiştir. Fakat yaptırım kartının ABD tarafından zaman zaman Husilere karşı bir koz olarak kullanıldığı da görülmektedir. Son olarak Husilerin Marib’e yönelik saldırılarını koordine eden iki üst düzey askerî yetkilinin ABD Hazine Bakanlığı tarafından yaptırım listesine alınması bu minvalde değerlendirilebilir. Yine aynı çerçevede Hazine Bakanlığı İran merkezli bir para ağına Husi gruba finansal destek sağladığı gerekçesiyle yaptırım uygulamıştır. Yaptırım kararlarının Tim Lenderking ve BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths başta olmak üzere yapılan tüm ateşkes çağrılarına rağmen Husilerin Marib’e yönelik saldırılarını yoğunlaştırmasının arkasından gelmesi, Washington’ın ateşkesi sağlamak konusunda ne kadar ciddi oluğunu Husilere göstermek istemesi şeklinde yorumlanabilir.

Bölgesel Dinamiklerin Yemen Krizi Üzerindeki Etkisi
ABD’deki yönetim değişikliğinin bölgesel dinamikler üzerinde yaratmış olduğu etkinin dolaylı olarak Yemen’deki süreci de etkilediği ifade edilebilir. Suudi Arabistan-İran hattı bu dolaylı etkinin gözlemlendiği bir alan olarak ön plana çıkmaktadır. Joe Biden’ın, ABD’nin Körfez ülkeleri ve İran ile olan ilişkilerini yürütürken selefi Donald Trump’tan farklı yollar izleyeceğini dile getirmesinin ve göreve geldikten sonra da bu yönde adımlar atmasının Riyad ve Tahran’da yansımaları olmuştur. Suudi Arabistan, Trump döneminde olduğu kadar rahat destek bulamayacağını anladığı Washington ile ilişkilerini iyi seyirde devam ettirmek amacıyla komşu ülkelerle arasındaki sorunları çözmek için adımlar atmıştır. Bu bağlamda Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın nisan ayında devlet televizyonuna verdiği bir röportajda ülkesinin İran ile iyi ilişkiler kurmak istediğini ifade etmesi bir dönüm noktası olmuştur. Burada Suudi Arabistan’ı bu yönde adım atmaya iten başka faktörler olduğunu da belirtmek gerekir. İran’ın Husiler üzerindeki etkisi ve Husilerin Suudi Arabistan topraklarını, özellikle de kritik altyapı ve enerji tesislerini, devamlı olarak hedef alması bunların başında gelmektedir. Öyle ki Muhammed bin Selman’ın Husilerin Suudi topraklarını hedef alan saldırılarını durdurmaları karşılığında kendilerine ekonomik yardım teklif ettiği dahi basına yansıyan haberler arasında yer almıştır. Muhammed bin Selman’ın İran’a yönelik ılımlı mesajları Tahran’dan da aynı şekilde karşılık bulmuştur. Akabinde iki tarafın Irak’ta Başbakan Kazımi arabuluculuğuyla görüştüğü iddia edilmiş bu iddia daha sonra Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’in, tarafların Bağdat’ta birden fazla görüştüğünü ifade etmesiyle doğrulanmıştır. Sonrasında hem Suudi Arabistan hem İran tarafından görüşmeleri doğrular nitelikte açıklamalar gelmiştir.

Yemen’e dolaylı yoldan etki edebilecek bir başka diplomatik temasın, ABD ve İran arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’da dolaylı yoldan yürütülen nükleer müzakereler çerçevesinde gerçekleştiği söylenebilir. İki ülke arasında 2015 yılında imzalanan ve 2018 yılında Donald Trump’ın ülkesini tek taraflı olarak çekmesiyle bozulan anlaşmayı yeniden canlandırmak için P5+1 ülkeleri tarafından yürütülen müzakereler, ABD’nin İran’a Husilere verdiği desteği sonlandırmak için baskı yapabileceği bir platform olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim Yemen’in meşru hükûmetinin Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek de ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley’den bu yönde bir istekte bulunmuştur. İkili arasında video konferans aracılığıyla yapılan görüşmede Yemenli Bakan ABD’li diplomata İran’ın Husilere verdiği desteğin Yemen’de barışın ve istikrarın sağlanmasının önündeki en büyük engel olduğunu ifade ederek, Washington’ı bu desteğin sonlandırılması için Tahran’a baskı yapması çağrısında bulunmuştur. Ahmed Avad ayrıca sözü geçen destek kapsamında İran’ın bölgede yürüttüğü silah kaçakçılığı faaliyetlerinin durdurulması gerektiğinin de altını çizmiştir. Viyana’da devam eden görüşmelerde tarafların anlaşmaya çok yakın olduğu ifade edilse de bazı kilit konuların hâlâ çözüm beklediği ifade edilmektedir.

ABD Girişimlerinin Yansımaları
ABD’nin BM ile birlikte yürüttüğü bu temasların sahada da yansımaları olmuştur. Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu Yemen’de siyasi müzakerelerin başlaması için gerekli ortamın oluşmasına bir şans vermek amacıyla operasyonlarını durdurduğunu açıklamıştır. Akabinde Hudeyde Limanı’na girmek için bekleyen ve Yemen’de gündelik hayat için önem taşıyan benzin, gıda gibi maddeleri taşıyan birkaç tankerin limana girişine de izin verilmiştir. Bu gelişmeler Yemen’de bir ateşkesin oluşmasına dair umutları arttırmıştır. Fakat diğer yandan taraflar arasındaki çatışmaların zaman zaman yeniden alevlendiğini de belirtmek gerekmektedir. Meşru hükûmetin son kalesi olarak kabul edilen ve önemli bir coğrafi noktada yer alan Marib şehrine yönelik Husilerin saldırılarının şiddeti azalsa da devam ettiği bildirilmektedir. Öte yandan, Husilerin Suudi topraklarına yönelik hava saldırılarını da yeniden başlattığı görülmektedir. Hem Husiler hem de Koalisyon tarafından yapılan açıklamalarda sayılarda değişkenlik olsa da bu saldırıların varlığı doğrulanmıştır. Koalisyon güçlerinin de bazı Husi askerî noktalarına operasyonlar düzenleyerek bu saldırılara cevap verdiği bilgisi medyaya yansımıştır. Çatışmaların bu şekilde devam etmesi, Yemen’deki sürecin çok kırılgan bir zeminde yürütüldüğüne işaret etmektedir.

Öte yandan, Husiler tarafından diyaloğa şans veren açıklamalar da gelmektedir. Husilerin sözde Yüksek Devrim Komitesi lideri Muhammed Ali Al Husi, Twitter hesabı üzerinden yaptığı bir açıklamada karşı tarafın kabul etmesi hâlinde Katar’ın arabuluculuğunda bir diyalog kanalı oluşturulmasında bir sakınca görmediklerini ifade etmiştir. Bu açıklamanın ABD’nin isteği üzerine gerçekleştiği düşünülen Ummanlı heyetin Sanaa’ya yaptığı ziyaret sonrasında gelmesi ABD’nin girişimlerinin etkisini ortaya koymak açısından önemlidir. Husi yetkilinin söz konusu görüşmede Ummanlı heyete Hudeyde Limanı ve Sanaa Havaalanı üzerindeki ambargonun kaldırılması karşılığında BM Özel Temsilcisi Griffiths’in son ziyaretinde sunduğu plan çerçevesinde görüşmelere başlamayı taahhüt ettiği bildirilmiştir. Yabancı basına konuşan Husi sözcü Abdüsselam da koalisyon güçlerince uygulanan ablukanın kaldırılması hâlinde tüm düşmanlıkları ortadan kaldıracak gerçek bir ateşkes için müzakere masasına oturabileceklerini ifade etmiştir.

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki ABD’nin Yemen özelinde takip ettiği politikalar ve yoğunlaştırdığı diplomatik temaslar altı yıldan fazla süredir iç savaşın tahrip ettiği ülkede bir ateşkesin sağlanmasına ve siyasi müzakerelere başlanmasına dair umutları son zamanlarda hiç olmadığı kadar arttırmıştır. Burada ABD’nin doğrudan Yemen konusunda attığı adımların yanı sıra genel olarak bölgeye yönelik politikalarında da belli değişikliklere gitmesinin, bölgenin dinamiklerini etkileyerek Yemen’e dolaylı yoldan etki yaptığı da ifade edilebilir. Suudi Arabistan ve İran arasındaki görüşmelerde bu etkiyi görmek mümkündür. Keza ABD ve İran arasında, Viyana’da dolaylı yoldan yürütülen müzakereler de söz konusu etkinin bir parçasıdır. Fakat Yemen’in çok parçalı siyasi yapısı göz önünde bulundurulduğunda nihai bir sonuca varmanın kolay bir olgu olmadığını da ifade etmek gerekmektedir. Koalisyon güçleriyle Husiler arasında devam eden çatışmalar da bu sürecin ne derece kırılgan bir zemin üzerinde yürütüldüğüne açık bir örnektir.