ABD’nin Irak’taki Üs Hamlesinin Arka Planında Ne Var?

Irak’ta yaşanan ABD-İran mücadelesi, 3 Ocak’ta İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şaabi Heyeti Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in Bağdat’ta öldürülmesi sonrasında kontrollü gerginlikten sıcak çatışmaya evirilmiştir. Bu tarihten sonra gerek İran gerekse de Irak’taki İran yanlısı Şii milis gruplar ülkedeki ABD askeri varlığını açık şekilde tehdit ederken, ABD ise pek çok kez bu tehdide karşı askeri caydırıcılığını kullanarak yanıt vereceğini belirtmiştir. Nitekim Pentagon, 11 Mart’ta Bağdat’taki Taci Askeri Üssü’ne yapılan saldırının sorumlusu olarak İran yanlısı Şii milis grupları gösterilmiştir. Taci Askeri Üssü’ne yapılan saldırılarda ABD askerleri hayatını kaybetmiş, Washington bunun üzerine Ketaib-i Hizbullah’ın üslerine ve depolarına saldırarak çok sayıda milisini öldürmüş ve Irak’ta İran ve milis güçlerine yönelik politikalarında hiçbir şekilde geri adım atmayacağını göstermiştir. Tüm bu gerginlikler devam ederken, peş peşe gelen açıklamalarla ABD’nin Irak’ta bulunan bazı üslerden kuvvetlerini çektiği ve üslerin kontrolünü Irak Ordusu’na bıraktığı bildirilmiştir. İki taraf arasındaki gerginliğin sıcak çatışmaya evirildiği böylesi bir dönemde, ABD’nin askeri üslerden çekilme yönünde aldığı kararın arka planındaki sebeplere dair pek çok olasılık ve öngörü tartışılmaya başlanmıştır.

ABD, 19 Mart’ta Anbar’da bulunan Kaim Askeri Üssü’nden; 26 Mart’ta Musul’da bulunan Geyyara Hava Üssü’nden; 29 Mart’ta ise Kerkük’teki K1 Askeri Üssü’nden çekildiğini ve bu üslerin kontrolünün Irak Ordusu’na devredildiğini açıklamıştır. ABD’nin önümüzdeki dönemlerde de bazı üslerden çekilme yönünde sinyal vermiş olması, Irak’tan tamamen çekilme anlamına gelmediği gibi ülkede yeniden askeri yapılanma ve konuşlandırma içerisine gireceği şeklinde değerlendirilmektedir.

Nitekim geçtiğimiz günlerde Amerikan basınının Pentagon içerisindeki kaynaklara dayandırarak paylaştığı iddialara göre, Pentagon'un ilgili komutanlara Irak'taki İran yanlısı milis gruplara yönelik bir 'askeri operasyon planlaması' emri verdiği belirtilmiştir. Bilhassa ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien’ın Irak’taki operasyonun en büyük destekçisi konumunda bulundukları, İran’ın Covid-19 sebebiyle içerisinde bulunduğu mevcut durumun operasyon için bir fırsat olduğunu savundukları ifade edilmiştir. Tüm bu iddialar göz önüne alındığında, Pentagon’un, Irak’ta konuşlanmasını riskli bulduğu üsleri Irak Ordusu’na devrettiği söylenebilir. Zira geçtiğimiz dönemde Pentagon’dan pek çok isim, özellikle Anbar’da bulunan Kaim Askeri Üssü’nün çevresindeki yoğun Ketaib-i Hizbullah varlığının, üs içerisinde bulunan Amerikan birliklerini riskli bir duruma soktuğunu belirtmişlerdir.

Diğer yandan ABD’nin Irak’taki bazı üsleri devrederken ülkedeki asker sayısını azaltmaması ve devrettiği üslerdeki askerlerini ülke içerisindeki farklı noktalarda konuşlandırması da çekilmenin daha çok taktiksel olduğunu göstermektedir. Bu noktada altı çizilmesi gereken husus, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından ABD askerlerinin bulunduğu Irak’ın Anbar vilayetinde bulunan Ayn el-Esad Üssü’nün İran tarafından ateşlenen 15 balistik füze ile vurulmuş olmasıdır. Bu saldırı ile birlikte İran’ın balistik füze kapasitesinin Irak’taki Amerikan varlığına yönelik oluşturduğu tehdit somut bir şekilde kendini göstermiştir. Öte yandan Amerikan yönetimi, saldırının ardından Patriot Hava Savunma Sistemi yerleştirilmesi için hızlı bir şekilde Irak tarafı ile görüşmeleri başlatmış, bu kapsamda ilk Patriot bataryaları Ayn el-Esad Üssü ile Erbil’deki Harir Üssü’ne yerleştirilmiştir. ABD’nin 2 Patriot bataryasını daha Irak’a yerleştirmek üzere Kuveyt’te bulunan ABD üssünde tuttuğu söylenmektedir. Dolayısıyla ABD’nin Irak’taki bazı üsleri devretmesi ve Patriotların yerleştirilmesine yönelik girişimleri birlikte değerlendirildiğinde, olası bir askeri operasyon için Irak’taki Amerikan varlığının belirlenen üslerde daha güvenli bir konuma çekilmeye çalışıldığı yorumu yapılabilir. Öte yandan Taci saldırısının Usbat el-Thaereen (Devrimciler Ligi) adlı yeni bir örgütün üstlenmesi, kontrolsüz milis saldırılarına yönelik önlem almak isteyen ABD’ye bazı üslerden çekilme kararı verdirmiş olabilir. Bu açıdan bakıldığında, ABD’nin söz konusu hamlelerini İran ile rekabetinde bir “geri adım” değil, olası askeri seçenekleri hayata geçirmek amacıyla sahada daha güvenli bir pozisyon alması ve Irak’taki milis gruplara yönelik yeni girişimler öncesi taktiksel anlamda Irak’taki varlığını revize etmek istemesi olarak okumak daha doğru olacaktır. Bu bağlamda, ABD, İran ile yaşadığı gerilimin milisler üzerinden daha da yerelleşeceği düşüncesiyle küçük ve güvenli görülmeyen üslerden çekilerek Ayn el-Esad gibi büyük üslerdeki gücünü pekiştirme arayışına girebilir.

ABD’nin olası askeri operasyonunu kamuoyunda paylaşmasının ve Irak’ta ilk Patriot bataryalarının konuşlandırmasının ardından dikkatlerin çevrildiği diğer nokta mevut adımlara Irak tarafının nasıl reaksiyon vereceği olmuştur. Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi yaptığı açıklamada, hükümetin izni olmadan Irak’ta gerçekleştirilecek saldırı ve savaş eylemlerinin, Irak’ın egemenliğinin açık bir ihlali sayılacağını ve faillerin bu adımlardan sorumlu tutulacağını belirtmiştir.  Öte yandan Irak tarafının tutumunun takip edildiği diğer husus Patriotlar konusu olmuştur. Patriotların konuşlandırılmasına ilişkin ABD ve Irak arasındaki görüşmelerin ocak itibariyle başlamış olduğu bilinse de Irak kanadından Patriotların yerleştirilmesine dair ABD’ye yeşil ışık yakıldığına ilişkin resmi açıklama henüz yapılmamıştır. Dahası Abdülmehdi, Irak’ta gerçekleştirildiği bilinen ABD’nin gözlem uçuşlarının ‘izinsiz’ gerçekleştirilen faaliyetler olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla ABD-Irak arasındaki görüşmelerin tam olarak netleşmediği gözlemlenen böylesi bir atmosferde ABD’nin Patriotların ilk bataryalarını Anbar ve Erbil’deki üslere yerleştirmiş olması ve bunun devam edeceğine yönelik sinyallerin bulunması, Amerikan yönetiminin İran’a karşı Irak’taki yeni konumlanmasını ve bu konumlanmanın getirdiği taktiksel revizyonu ne kadar acil şekilde gerekli gördüğünün de bir işareti olarak değerlendirilebilir.  

Amerikan kuvvetlerinin Irak’taki üç askeri üssü Irak Ordusu’na devretmesinin arka planındaki nedenlerine dair göz önünde tutulması gereken diğer olasılık, üslerden çekilme öncesinde siyasi anlamda bazı anlaşmaların yapılmış olabileceğidir. Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen Necef eski Valisi Adnan ez-Zurfi’nin ABD’ye yakın bir isim olduğu bilinirken; Fetih Koalisyonu, Kanun Devleti Koalisyonu ve Ulusal İttifak gibi Irak Parlamentosu’ndaki İran’a yakın bazı gruplar görevlendirmenin ardından Zurfi’nin adaylığına karşı çıkmışlardır. Amerikan kuvvetleri başta olmak üzere, Irak’taki yabancı güçlerin ülkeden çıkarılmasına yönelik parlamentoda alınan kararın Zurfi’ye yönelik bir baskı unsuru olacağı düşünüldüğünde, ABD’nin söz konusu üslerden çekilerek Zurfi’ye hareket alanı kazandırmayı hedeflediği söylenebilir. Bu sayede Zurfi, hükümeti kurmaya yönelik girişimlerinde İran’a yakın gruplarla müzakere sürecini ABD’nin somut ‘çekilme’ hamleleriyle güçlendirebilecektir. Diğer yandan ise adaylığını, parlamentoda en fazla sandalyeye sahip grup olan Sairun Koalisyonu’nun lideri Mukteda es-Sadr için de daha kabul edilebilir bir konuma çekebilecektir. Ancak Patriotların Irak’taki üslere yerleştirilmesi bu durumu gölgelemektedir. Zira ABD, bazı üslere Patriot konuşlandırarak İran ve Tahran yanlısı Iraklı milis güçlerine yönelik çatışma seviyesini artıracağı ve Irak’ta askeri varlığını sürdüreceği mesajını vermektedir. Ayrıca ABD’nin Patriotları Irak hükümetinin izni olmadan yerleştirdiğine yönelik söylentiler, ABD’ye yönelik tepkileri arttırabileceği gibi, yeni hükümet kurmaya çalışan Zurfi’yi de zora sokabilecek niteliktedir.

Son dönemde özellikle Irak kamuoyunda konuşulan diğer bir konu, ABD kuvvetlerinin askeri üsleri Irak Ordusu’na devretmesinin, Irak’ta ABD destekli gerçekleşecek bir askeri darbenin ön hazırlığı olduğu yönündedir. Daha çok bazı İran merkezli haber ajanslarından ve Ketaib-i Hizbullah’a dayandırılan sosyal medyadaki kaynaklardan dillendirilen iddialara göre, Zurfi’nin hükümet kurma sürecinde önünün kapatılması halinde ABD’nin Irak’ta bir askeri darbeye girişebileceği ifade edilmektedir. Fakat Irak’taki darbe söylentileri değerlendirilirken, olası bir darbenin Irak’ı ciddi bir kaosa sürükleyebileceği, Amerikan yönetiminin böylesi bir olasılığı göze alıp almayacağının önemli soru işaretlerini barındırdığı unutulmamalıdır. Zira ABD’nin destekleyeceği bir darbe girişimi İran’ın Irak’taki mevcut askeri ve siyasi varlığı sürerken başarısızlıkla neticelenebileceği gibi, olası bir başarısızlık senaryosunda mevcut dengelerin İran lehine sonuçlanarak ABD’nin Irak’taki varlığının daha fazla sorgulanmasına neden olabilecektir.

Bunların dışında son dönemde Irak Ordusu’nun IŞİD ile mücadele operasyonlarını koalisyon güçlerinden destek almadan tek başına yürütmesi, ABD’nin bazı üslerden çekilmesiyle ilişkilendirilmektedir. Ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyasında sözünü verdiği çekilmenin, kendi kararı bağlamında gerçekleştiği imajını yaratmak istediği değerlendirilebilir. Yaşanan kısmi çekilmeler ABD başkanlık seçimleri süreciyle ilişkili de olabilir. Bu açıdan, Trump’ın kendi kamuoyuna oynadığı düşünülse de ABD’nin, Irak'tan tamamen çekilmesi mevcut şartlarda gerçekçi görünmemektedir.

Söz konusu taktiksel dönüşümlere bağlı olarak atılacak adımların siyasi girişimlerle mi yoksa askeri seçenekler öncelenerek mi gerçekleştirileceği ise gerek ABD’nin iç siyasetinin gerekse de Irak’taki hükümet kurma girişimlerinin gidişatıyla doğru orantılı gelişecektir. Zira ABD kanadında Covid-19 salgınının gün geçtikçe daha büyük bir tehdit halini alması ve Trump yönetiminin böyle bir atmosfer içerisinde Irak’ta risk alıp alamayacağı hususu ABD’nin gelecek dönem Irak politikasını da önemli ölçüde şekillendirecektir. Diğer yandan Irak’taki hükümet kurma sürecinde Zurfi’nin ne kadar yol kat edebileceği de belirleyici faktörlerinden biri olacaktır. Fakat tüm bu değişkenlerin olası etkilerine rağmen, ABD’nin Irak’taki İran yanlısı Şii milis grupları bölgedeki Amerikan varlığına önemli bir tehdit olarak değerlendirdiğini ve bu tehdidi ortadan kaldırabilmek için farklı askeri seçenekler üzerinde çalıştığını söylemek yanlış olmayacaktır.