ABD’nin PKK Karşısında IKBY’ye Verdiği Destek Ne Anlama Geliyor?

9 Ekim 2020’de Irak merkezî hükûmeti ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında imzalanan ve terör örgütü PKK başta olmak üzere yabancı grupların bölgeden çıkarılmasını öngören Sincar Anlaşması’nın ardından, IKBY hükûmeti ile PKK arasındaki gerginlik de had safhaya erişmiştir. Fakat her ne kadar Sincar Anlaşması gerek muhteviyatı gerekse anlaşma sonrası ABD ve İngiltere’nin tutumları bakımından önem taşısa da bilhassa KDP ve PKK arasında gerginliğin temelleri Sincar Anlaşması’nın öncesine uzanmaktadır.

Türkiye’nin Kuzey Irak’ta terör örgütü PKK’nın özellikle lider kadrosuna yönelik sıklaştırdığı operasyonlarının ardından verdiği kayıplarla sınır hattından güneye doğru çekilmek zorunda olan örgüt, çekildiği bölgelerde IKBY hükûmetine bağlı peşmerge güçleri ile pek çok noktada karşı karşıya gelmiştir. Nisan 2020’de KDP’ye bağlı peşmergelerin Erbil ve Süleymaniye arasında “güvenli bölge” olarak kabul edilen ve PKK militanları için Kandil’e geçiş güzergâhı üzerinde stratejik bir öneme sahip Zini Verde’ye konuşlandırılması Barzani yönetimi ile terör örgütü PKK arasında ciddi bir gerginliğe sebep olmuştur. PKK ve KDP arasında Zini Verde gerginliği sürerken PKK’nın lider kadrosundan isimler Barzani yönetimini PKK hedeflerini Türkiye’ye bildirmekle suçlamışlardır. Zini Verde olayı ile ciddi ölçüde kızışan gerginlik, 8 Ekim’de Duhok Sınır Kapısı’ndaki Asayiş Müdürü’nün PKK militanları tarafından öldürülmesi ve aynı ay içerisinde Sincar Anlaşması’nın imzalanması ile iki taraf arasında sıcak çatışma safhasına kadar gelmiştir. Nitekim Sincar Anlaşması’nın ardından PKK militanları hem peşmergeye hem de bölgede IKBY’ye bağlı polis güçlerine yönelik saldırılarını sıklaştırmıştır. Saldırıların ardından IKBY Bakanlar Kurulu tarafından yapılan açıklamada, PKK’nın kırmızı çizgiyi aştığı vurgulanmıştır.

Sincar Anlaşması’nın yanı sıra son günlerde yaşanan bir diğer önemli gelişme de Irak merkezî hükûmetine bağlı güvenlik güçlerinin terör örgütü PKK’ya ait patlayıcı yüklü bir tıra yönelik düzenlediği operasyon olmuştur. Irak medyasının aktardığı bilgilere göre operasyon düzenlenen tırın, Suriye’den Irak’a silah ve mühimmat taşıdığı bildirilmiştir. Yine merkezî hükûmete bağlı iki polis tugayının Sincar’a yerleştirilmesi de PKK’nın bölgedeki varlığına karşı atılmış önemli bir adımı teşkil etmektedir. Merkezî hükûmetin ortaya koyduğu bu hamleler, Irak’taki PKK varlığına karşı hem IKBY tarafından hem de merkezî hükûmet tarafından önemli bir direnç oluşturulmaya başlandığının işaretleri olarak yorumlanabilir. 

Nisan ayından ekim ayına dek sekiz aylık dönem içerisinde gittikçe artan PKK-KDP gerginliğinin “PKK aleyhinde” dikkat çeken bir tarafı bulunmaktadır. Artan gerginlik, PKK’nın özellikle KDP kanadı olmak üzere IKBY hükûmetine geri adım attıramadığı fakat IKBY’nin PKK’yı bölgede Kürtlerin aleyhinde adımlar atan “yabancı bir grup” olarak nitelediği bir resme dönüşmüştür. Türkiye sınırına yakın bölgelerden bilhassa Pençe Kartal ve Pençe Kaplan Operasyonları ile güneye doğru sürülen PKK, hareket kabiliyetini artırmaya çalıştığı Duhok gibi pek çok bölgede IKBY tarafından “bölgedeki istikrarı baltalayan gayrimeşru bir güç” olarak nitelendirilmiştir. Nitekim KDP lideri Mesud Barzani, PKK’nın IKBY kontrolü altındaki topraklarda hükûmete bir alternatif oluşturmaya çalıştığını vurgulamıştır.

KDP’nin, PKK’nın bölgede istikrarsızlık yarattığına dönük açıklamaları çok da yeni bir gelişme değildir. KDP, geçtiğimiz yıllarda da PKK’nın Kuzey Irak’ı terk etmesi gerektiğini vurgulayan bazı açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalarını da Türkiye’nin bölgedeki operasyonlarını PKK’nın bölgedeki varlığı sebebiyle gerçekleştirdiği söylemine dayandırmıştır. Fakat bugün mevcut KDP-PKK gerginliğinde önemli olan nokta KDP’nin PKK’yı doğrudan bölgede kendisinin varlığına bir rakip olarak görmesi ve daha da önemlisi KDP’nin bu argümanına Amerikan yönetiminin verdiği destektir. Sincar Anlaşması ile birlikte PKK’nın bölgeden çıkarılacağının bildirilmesinin ardından ABD Dışişleri Bakanlığı anlaşmaya destek vererek hem Haşdi Şaabi’nin hem de PKK destekli Yezidi örgütü YBŞ’nin Sincar’dan çıkarılmasına olumlu bir tepki ortaya koymuştur. İngiltere’nin Irak Büyükelçisi Stephen Hickey ise bölgedeki yabancı grupların Sincar’dan çıkarıldığından emin olmak için Birleşmiş Milletler ve ABD ile yakın çalışacaklarını ifade etmiştir.

PKK’nın bölgeden çıkarılmasına yönelik ABD’nin ortaya koyduğu destek, 4 Kasım’da PKK militanlarının Duhok’ta bir peşmergeyi öldürmesinin ardından bir kez daha açıkça görülmüştür. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından saldırının ardından yapılan açıklamada, terör örgütü PKK’nın gerçekleştirdiği saldırı kınanırken Irak Başkakanı Mustafa Kazımi ve IKBY hükûmetinin “terörizmin kökünü kazımak için” ortaya koydukları çabaya destek vermeye devam edileceği vurgulanmıştır. Amerikan yönetimi, Sincar Anlaşması’nın ardından gelen PKK saldırısına karşı yapılan bu açıklama ile birlikte anlaşmanın uygulanması ve PKK’nın bölgeden çıkarılması için hem merkezî hükûmete hem de IKBY’ye yönelik desteğini net bir dille yinelemiştir.

Bu noktada sorulması gereken soru, ABD’nin Irak’ın kuzeyinde varlık gösteren PKK varlığına karşı neden tavır aldığı ve PKK’yı bölgeden çıkarmaya dönük adımları neden öncelediğidir. ABD’nin, PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki kolu PYD’ye verdiği destek göz önüne alındığında, temel amacın terörü ortadan kaldırmak değil; kendi çıkarlarını muhafaza etmek olduğu aşikârdır. Terör örgütü PKK, İran ile ciddi bir mücadele ortaya koyduğu Irak’taki güç rekabetinde ABD’nin en önemli müttefiki olan IKBY’nin bölgedeki kontrolünü tehdit etmeye başlamıştır. Erbil, Irak’taki varlığına yönelik İran yanlısı milis grupların saldırısı neticesinde Büyükelçiliğini dahi Bağdat’tan Erbil’e taşımayı değerlendiren Amerikan yönetimi için Irak’taki “güvenli kale” olarak görülmektedir. Kendisine karşı Bağdat’ta hem siyaseten hem de sahada güvenlik anlamında ciddi baskılar bulunurken Irak’ın kuzeyindeki özerk IKBY varlığı ABD’ye daha az riskin mevcut olduğu stratejik bir üs sunmaktadır. IKBY’nin Irak sahasındaki önemine karşı PKK’nın yönelttiği tehditler PKK’yı baskılanması veyahut da bölgedeki resimden saf dışı edilmesi gereken bir aktör konumuna getirmektedir. Nitekim PKK’nın peşmergeye yönelik saldırıları ve IKBY’yi doğrudan hedef göstermeye başlamasının yanı sıra Sincar Anlaşması’nın ardından bölgedeki petrol boru hatlarına düzenlediği saldırılar da bunun önemli bir göstergesi olmuştur. Dahası IKBY’nin varlığı, Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin koruması altında bulunan terör örgütü PYD için de önem taşımaktadır. Zira Barzani’ye yakın ENKS ile PYD arasındaki birliğin sağlanabilmesi ve dolayısıyla PYD’nin bölgedeki meşruiyetini sağlamlaştırabilmesi anlamında da IKBY göz ardı edilemeyecek bir aktördür. Dolayısıyla PKK, ABD’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki hat boyunca destek verdiği iki aktör olan terör örgütü PYD ve IKBY hükûmeti ile gerginlik yaratan bir aktör konumuna gelmeye başlamıştır. ABD’nin bölgedeki çıkarlarına sorunlar oluşturan bu durum, PKK’nın Irak’ın kuzeyinde oyunun dışına itilmesinin temel nedenlerinden birini oluşturmaktadır.

Öte yandan sorulması gereken diğer bir önemli soru, PKK’nın bölgede etkisizleştirilmesinin ardından Irak’ın kuzeyinde nasıl bir resmin ortaya çıkabileceğidir. Bu noktada ABD’nin yeni başkanı Joe Biden ve onun oluşturacağı ekibin ne yönde bir tutum takınacağı, Irak’a ve Irak’ın kuzeyine yönelik hangi dış politika esasları çerçevesinde hareket edeceği belirleyici olacaktır. Biden’ın geçmiş siyasi hayatı süresince Irak’ın kuzeyindeki Kürtlere yaklaşımı incelendiğinde, ortaya özellikle Barzani kanadıyla son derece yakın ilişkilerin sürdürüldüğü bir tablo çıkmaktadır. Biden’ın yalnızca başkan yardımcılığı yaptığı dönemde değil, öncesinde ABD Senatosu Dış İlişkiler Konseyindeki başkanlığı sırasında da söz konusu tablonun son derece net olduğu gözükmektedir. Öte yandan Biden’ın geçmişi, kendisinin son dönemde gündeme gelen Irak’ın üçe bölünmesi planına da yakın biri olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim 2006 yılında Joe Biden ve dönemin Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Leslie Gelb’in birlikte The New York Times’ta kaleme aldıkları yazıda, Irak’ın Şii, Sünni ve Kürt olmak üç özerk bölgeye bölünmesi gerektiğini savunmuşlardır.

Bugünün Irak’ı hiç şüphesiz 2006 yılından farklı durum ve koşullar taşımaktadır. Fakat mevcut durumda Irak’taki Amerikan varlığının hem siyaseten ve hem askerî olarak önemli sorunlarla karşı karşıya kaldığı ve bu sorunların çözümsüzlüğe evirilerek zaman zaman ciddi çatışma riskleri taşıdığı görülmektedir. Evvela İran’ın Irak’taki güçlü varlığından kaynaklanan bu sorunlar, Amerikan yönetimini mevcut çıkarlarını daha az risk ve daha yönetilebilir şekilde muhafaza edebilmek için yeni senaryolara itecektir. Bu senaryolardan biri 2006 yılında Biden’ın çizdiği üç etnik ve dinî yapıya göre Irak’ı üçe bölmek olabileceği gibi; kuzeyde önemli bir müttefikliği bulunan Kürtlere bağımsızlık yolunu açmak ve Irak’taki güvenli kalesini Bağdat’taki İran etkisinden bağımsız kalacak şekilde güçlendirmek de olabilir. “Bağımsızlık” olasılığında, bölgede IKBY’nin kontrol sağladığı alanlarda tehditler yaratan PKK’nın etkisizleştirilmesi söz konusu bağımsızlığı güçlendirecektir. Ayrıca PKK’nın etkisizleştirilmesiyle bağımsızlık durumunda Türkiye’nin PKK itirazlarına karşı ön alıcı hamle yapılmış olacaktır. Kısacası ABD tarafından bir bakış getirmek gerekirse Türkiye’nin böylesi bir hamleye karşı PKK tehdidi çerçevesinde argüman üretmesinin önüne geçilecek; böylece IKBY, PKK’nın etkisizleştirilmesinde rol alan aktörlerden biri olarak da öne sürülebilecektir. Dolayısıyla ABD’nin Sincar Anlaşması’nda ortaya koyduğu tavır ve “PKK terörüne karşı” IKBY’ye desteğini sürdüreceklerini duyurması gibi adımlar değerlendirilirken söz konusu olasılıklar üzerinden bir okuma yapmak da doğru olacaktır.