Afganistan’a Operasyon İçin Türk Askeri Gider mi?

E.Tümgeneral Armağan KULOĞLU, ORSAM Başdanışmanı
Obama Afganistan’da uygulamayı düşündüğü yeni stratejisini açıklamış ve müttefiklerini de bu stratejiye destek vermeye davet etmiştir. Açıklanan yeni stratejiye göre; Afgan Hükümetinin istikrarlı bir duruma getirilmesi, Afgan Güvenlik Güçleri’nin savaşı tek başına üstlenecek kapasiteye ulaştırılması ve asker takviyesi söz konusudur.

Bu strateji içinde en önemli husus, Afgan Güvenlik Güçlerinin kapasitesinin arttırılması konusudur. Bu durum, Afganistan’daki mücadelenin sona ermeyeceğini, devam edeceğini ifade eden bir yaklaşımdır. ABD’nin,  mücadelenin devam edebilmesi için Afgan Güvenlik Güçlerinin yeterli seviyeye yükseltilmesine, mücadele ortamının onun mücadele edebileceği seviyeye düşürülebilmesi için Taliban’ın direncinin belirli bir ölçüde kırılmasına, direncin kırılması için de daha fazla asker ve güçle belirli bir süre mücadelenin şiddetlendirilmesine ihtiyaç duyduğunu değerlendirmek mümkündür. Bu nedenle ABD’nin, açıkladığı stratejiye paralel olarak, takviye olarak gidecek miktar da dahil olmak üzere, asker seviyesi istenen düzeye ulaştıktan 18 ay sonra, Afganistan’dan asker çekmeye başlanacağı düşünülmektedir. Takviyenin 2010 başından itibaren 6 ay içinde tamamlanacağı ve organize olacağı, bu hesaba göre çekilmenin de 2011 sonlarından itibaren gerçekleşeceği kıymetlendirilmiştir. Irak’tan 2011 sonuna kadar ABD askerinin çekilmesinin tamamlanmasından sonra, 2011 sonlarından itibaren Afganistan’daki askeri gücün geri çekilmesinin, Kasım 2012’de ABD’de yapılacak başkanlık seçimine bir yatırım olabileceğini de dikkate almakta fayda görülmektedir.

Afganistan’da halen 70.000’i ABD askeri olmak üzere 110.000 müttefik askeri bulunmaktadır. Afganistan’daki NATO ve ABD Kuvvetleri Komutanı, yeni stratejinin uygulanabilmesi için bu sayının 40.000 arttırılarak 150.000’e çıkarılmasını teklif etmiştir. Bu nedenle OBAMA, Afganistan’a 30.000 yeni ABD askerinin gönderileceğini ve müttefiklerin de buna destek vermesini talep etmiştir. NATO Genel Sekreteri de bu çerçevede müttefiklerin 5.000’den fazla askerle bu çağrıya cevap vereceğini değerlendirdiğini ifade etmiştir.

Açıklanan bu yeni stratejiye göre, Türkiye’den de Afganistan’a daha fazla destek vermesi, muharebeye fiilen katılacak asker göndermesi, Kabil Bölge Komutanlığı’nda görev icra eden birliklerimizin faaliyet sahasının güneye doğru genişletilmesi ve çarpışma konusunda konan tahditlerin esnetilmesi talep edilmektedir. Aslında bu istekler yeni olmayıp, uzun süreden beri devam eden taleplerdir. Ancak bugüne kadar bu kadar net ve açık bir şekilde ortaya konmamıştır. 

Türkiye Afganistan’a olan desteğini başlangıçtan itibaren vermiş ve imkânları ölçüsünde bunu gittikçe de arttırmıştır. ISAF’ın Kabil bölgesinin komutasını ikinci defa üslenmiş ve devam ettirmektedir. Kabil bölgesinin güvenliğini sağlamaktadır. Çok yüksek oranda altyapı desteğinde bulunmaktadır. Lojistik ve istihkâm desteği sağlamaktadır. 3 tim ile askeri eğitim faaliyetine devam etmektedir. 800 olan asker sayısını, Kabil Bölge Komutanlığı’nı ikinci kez devralmakla birlikte 700 den fazla takviye ile 1500 kişinin üzerine çıkarmıştır. Askeri akademinin kuruluş ve organizasyonunu üstlenmiştir. Eğitim tim sayısını da 4’e çıkarmıştır. Ancak bugüne kadar, Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan tavsiye kararları ile de uyumlu olarak, desteği gittikçe arttırmasına karşılık, operasyon bölgesinde asker kullanılmasını benimsememiştir.

Türkiye’nin, yeni açıklanan strateji çerçevesindeki çağrıya, operasyona fiilen katılacak asker göndermesi ve buna paralel görev sahası ve tanımında esneklik yapması hariç, olumlu cevap verebileceği değerlendirilmektedir. Stratejide önemli olan konuların başında Afgan Güvenlik Güçlerinin kapasitesinin arttırılması olduğuna göre, halen bu yönde devam ettirdiği katkısını çoğaltarak, Afgan Ordusu’nun eğitim ve organizasyonuna daha fazla katılabileceği düşünülmektedir. Ayrıca ekonomik katkısını, altyapı çalışmalarını, lojistik ve istihkâm desteğini arttırabileceği yönünde bir yaklaşımda bulunabileceği de beklenmektedir. Bu maksatla daha fazla asker ve diğer personeli görevlendirmesi ve göndermesi de mümkündür. Ancak Taliban ile doğrudan bir çatışmaya girecek takviye ve yaklaşımlardan uzak duracağı, bugüne kadar olduğu gibi bu konuya bundan sonra da aynı hassasiyeti göstereceği değerlendirilmektedir.

Türkiye’nin bu şekilde davranışta bulunmasının beklenmesinin sebebi, Afganistan ve onun halkı ile olan olumlu ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Gerek Türk Milleti, gerekse Afgan halkı birbirlerine karşı sempati, sevgi ve güven duyguları içinde olmuştur. Bu durum özellikle Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı döneminde güçlenmiş ve bugüne kadar devam etmiştir. Atatürk’ün o zamanki sıkışık dönemde dahi Afganistan’a olan ilgisi ve onlara olan yardımı önemsenecek bir davranıştır. Afganistan’da diğer ülkelerin askerleri tedirgin bir davranış biçimi sergilerken, Türk askeri Afgan halkının sevgisine ve güvenine muhatap olmakta, kahvehanede dahi oturup onlarla sohbet etmekte ve yardımcı olmaya çalışmaktadır. Taliban’ın da Afgan halkının bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Ona karşı yürütülecek fiili bir mücadelenin, Türkiye’nin Afgan halkı nezdindeki sempatisini ve güven duygusunu yok edebileceği dikkate alınmalıdır. Bunu, Müslümanlarla yapılacak mücadelenin olumsuz etkileri olarak değil, Afgan halkının bir bölümü ile yapılacak mücadelenin olumsuz etkileri olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır. Aksi taktirde Afganistan’daki çatışmanın, bir Müslüman-Hıristiyan çatışması şeklinde algılanmasına sebep olunur.

Ayrıca, yukarıda açıklanan sebebe ilave olarak, Türkiye’nin PKK terörü ile mücadelesine fiili katkıda bulunmayan ABD ve NATO’nun, Türk askerinin operasyona fiilen katılması yönündeki beklentisini, bu konuyu da vurgulayarak kabul etmemenin de anlamlı bir davranış biçimi olacağı kıymetlendirilmektedir. Gerek Afganistan ve gerekse Pakistan’ın istikrara kavuşması yönünde yapılacak olan ekonomik, lojistik, altyapı ve diğer istihkâm desteği ile eğitim ve organizasyon konusunda yapılacak katkılar, Türkiye’nin gelenekleri ve bu ülkelerle olan dostluk ve kardeşlik ve güven duygularının bir sonucudur. Terörle mücadele konusunda Pakistan’ın ihtiyacı olan eğitim desteğinin de bu çerçevede düşünülmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.