Aral Gölü Havzasında Yok Sayılan Kıyıdaş: Afganistan

Dr. Seyfi Kılıç, Orsam Su Araştırmaları Programı Uzmanı seyfikilic@yahoo.com
Aral gölü havzasında bulunan iki önemli nehir ve bu nehirlerin aktığı ülkeler arasındaki sınıraşan sulara ilişkin sorunlar, hidropolitik literatüründe oldukça geniş bir yer kaplamaktadır. Özellikle Aral gölüne ulaşan su miktarının azalması ve bunun sonucu olarak gölün küçülerek yok olma noktasına gelmesi çevresel ve ekonomik kaygıları artırmıştır.  Her konuda olduğu gibi tarımsal üretim konusunda da Amerika Birleşik Devletleri ile yarış halinde bulunan Sovyetler Birliği’nin 1950’li yıllarda, Amu-Derya ve Siri-Derya nehirlerinden sulama amacıyla su çekerek geniş alanları sulamaya başlamasıyla birlikte çevresel sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çevresel sorunların başında gelen Aral gölünün küçülmesi ve bunun sonucu olarak da göl tabanından yükselen tuzlu toz bulutunun geniş alanları etkisi altına almasının yanı sıra, tarımsal arazilerde tuzlanma, taban suyunun yükselmesi ve su kalitesine ilişkin sorunlar da gözlemlenmektedir. Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen drenaj kanallarında toplanan suların herhangi bir işleme tutulmadan tekrar nehirlere verilmesi su kalitesini bozan temel faktördür. Bu durumun yanı sıra tarımsal ilaç artıkları ve gübre de toprak ve suyun kirlenmesine yol açan diğer faktörler arasında yer almaktadır.
 
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya cumhuriyetleri arasında, sulardan faydalanmaya ilişkin bir takım sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Farklı gelişmişlik düzeylerinde ve dolayısıyla farklı ihtiyaçları olan Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan nehir sularından farklı amaçlar doğrultusunda faydalanma eylemlerine girişmişlerdir. Sovyet zamanında bütünleşik bir yaklaşımla ele alınan havza sularının yönetimi, bağımsız devletler arasında sorun yaratmaya başlamıştır. Eski dönemlerde nehirlerin yukarı kıyıdaşları olan Kırgızistan ve Tacikistan sulama ihtiyacının olduğu yaz ayları için suları barajlarda tutmakta ve ihtiyaç olan aylarda aşağıya bırakmaktaydı. Bunun karşılığında da, yani kış aylarında elektrik üretmeden suları tutan Kırgızistan ve Tacikistan’a, aşağı kıyıdaşlar doğal gaz ve kömür göndererek karşılıklı faydanın maksimize edilmesini sağlamaktaydılar. Ancak havza ülkelerinin bağımsızlığı sonrasında bu ilişki kopmuştur. Havza ülkeleri arasında eski döneme benzer düzenlemelerin yapılması amacıyla 1990’lar boyunca birçok andlaşma imzalanmış ancak her defasında farklı tarafların andlaşmaya uymaması sonucunda, söz konusu düzenlemeler hayata geçirilememiştir.
 
İlki 1992 yılında yapılan anlaşmalarda hüküm altına alınan temel konu akımın yüksek olduğu aylarda suyun tutularak sulama mevsiminde aşağıya bırakılması olmuştur. İmzalanan andlaşmalarda aşağı kıyıdaşların yükümlülükleri arasında kış mevsiminde Kırgızistan’a ayrıca işletme ve bakım maliyetlerine ilişkin ödeme yapılması da hüküm altına alınmıştır. Ancak yukarıda bahsedildiği gibi imzalanan beş andlaşmaya rağmen taraflar arasında etkin bir mekanizma kurulamamıştır.
 
Havzanın aşağı kıyıdaşları olan Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’da Sovyetler Birliği zamanından bu yana devam eden sulamalar sonucunda belli bir zenginlik oluşmuştur. Ancak bu zenginlik yukarı kıyıdaş ülkelerin pahasına oluşmuş görünmektedir. Yukarı kıyıdaş ülkelerde sulardan faydalanma konusundaki eksiklik ise artık bu ülkeler tarafından ortadan kaldırılmak istenmektedir. Siyasi, etnik ve toplumsal gerilimlerin etkili olduğu Fergana vadisinde toprakları bulunan Kırgızistan ve Tacikistan’ın su kaynaklarını geliştirme faaliyetlerinde bulunmak istemeleri aşağı kıyıdaşlar açısından sorun teşkil etmektedir. Yukarı kıyıdaş ülke durumundaki Kırgızistan ile Tacikistan sınıraşan bu sulardan hidroelektrik üretme amacıyla faydalanmak istemeleri sulama mevsiminde aşağı kıyıdaşlar açısından daha az su anlamına gelmektedir. Ancak hidroelektrik üretimi su tüketici bir faaliyet olmadığı için 1990’lı yıllarda ve daha önceleri Sovyet döneminde olduğu gibi bir düzenlemeye gidilerek aşılabilecek bir sorun olarak değerlendirilmelidir.
 
Amu-Derya nehrinde bu güne kadar dikkatte alınmayan bir önemli kıyıdaş daha bulunmaktadır. Yıllık ortalama akımı 79 milyar metreküp olan nehrin sularının 17 milyar metreküpü Afganistan’dan kaynaklanmaktadır. Nehir 2400 kilometrelik yolunun yaklaşık 1400 kilometresini Afganistan sınırları içinde ya da Afganistan-Tacikistan sınırını oluşturacak şekilde akmaktadır. Amu-Derya nehri havzasının alan olarak ’i ayrıca nüfus olarak da % 17’si Afganistan sınırları içinde yer almaktadır. Buna karşılık Afganistan’da nehrin sularından faydalanma sınırlıdır. Sadece 5 milyar metreküp su sulama amacıyla kullanılmakta ve hidroelektrik üretimi yapılmamaktadır. Afganistan Amu-Derya nehri kolları olan Kunduz ve Kokcha nehri üzerinde yapılacak hidroelektrik santrallerinin ülkenin enerji açığını kapatabileceğini düşünmektedir. Afganistan’ın bu yapıları hayata geçirmesinin sulama mevsiminde aşağı kıyıdaşlara ulaşacak su miktarını azaltacağı öngörülebilmektedir. Bunun önüne geçilmesi ise ancak Afganistan ile havzanın diğer ülkeleri arasında yapılacak düzenlemeler ile mümkün olacağı dikkate alınmalıdır.
 
Bugüne kadar Afganistan’ın Aral havzası hidropolitiğinde dikkate alınmama nedenleri çok çeşitlidir. Sovyetler Birliği döneminde 1958 yılında Afganistan ile sınır oluşturan sulara ilişkin bir andlaşma imzalanmıştır. Bu andlaşma ve daha sonra yapılan diğer düzenlemeler tarafların herhangi bir su kaynağı geliştirme faaliyetine girmeden önce diğer tarafla görüşmelerde bulunmasını öngörmüştür. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılması ve değişen siyasi ilişkiler Orta Asya ülkeleri ile Afganistan arasındaki ilişkileri kötü etkilemiştir. Afganistan’da iktidarı ele geçiren Taliban ile ilişkilerin gergin olması ayrıca Taliban hükümetinin tüm Afganistan’a hakim olamaması nedeniyle Afganistan Amu-Derya nehrine ilişkin siyasetin daima dışında kalmıştır. 2001 yılındaki Amerikan işgali sonrası Taliban’ın iktidardan uzaklaşması sonrasında karışıklıkların devam etmesi ve etkili bir merkezi hükümetin kurulamamış olması bu yöndeki eğilimi devam ettirmektedir. Ancak Afganistan dışişleri bakanlığının 2007 yılında yayınladığı “Afganistan’ın Sınıraşan Sulara İlişkin Politikası” başlıklı belge bu durumun daha fazla devam etmeyeceğini göstermektedir. Bu belgede aşağı kıyıdaş ülkelere dair birtakım ithamlar bulunmaktadır. Aşağı kıyıdaşların Afganistan’ın otuz yıldır içinde bulunduğu istikrarsız durumdan faydalanarak sınıraşan sulardan çektikleri suların miktarını artırdıkları ifade edilerek, Afganistan’ın bu dönemde bu sular üzerinde proje geliştirme ve uygulama imkanından yoksun olduğu belirtilmiştir. Bu duruma rağmen Afganistan’ın bölgesel işbirliği içinde hareket edeceği ve yabancı yatırımcıların bölgeye çekilmesine çalışılacağı vurgulanmaktadır.
 
Açıklanan bu belge kısa vadede herhangi bir değişiklik olmayacağının ifadesi olmakla birlikte orta ve uzun vadede Afganistan’ın da Aral gölü havzası hidropolitiğinde dikkate alınması gereken bir kıyıdaş olduğunu göstermektedir. Bu aşamadan sonra bölge ülkelerinin yapacakları düzenlemelerde Afganistan’ı da hesaba katmak durumunda kalacakları açıktır.