Arap Baharı Kışa mı Dönüşüyor?

Doç. Dr. Mehmet Şahin ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Ün. Uluslararası İlişkiler Bl
Arap Baharı diye adlandırılan Arap Halk Hareketleri iki yılını doldurdu. Söz konusu halk hareketleri her açıdan çok şeyi değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor. Artık Ortadoğu’da siyasetin çok hızlı aktığını görmek gerekiyor. Bu dönemde, Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde değişimler yaşanırken, bazıları değişim sancıları yaşıyor. Bu arada,  kimi ülkeler ise değişime direniyor. Bölgesel ve küresel güçler bölgeye yönelik dış politikalarını yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bu süreçte yeni beklenmedik ittifaklar oluşuyor. Başta Tunus ve Mısır olmak üzere Arap ülkelerinde uzun süre yönetimleri elinde bulunduran diktatörlerin halk hareketleriyle devrilmeleri sonucunda oluşan demokratik söylem heyecan yaratmıştı. Fakat aradan geçen iki yıllık süreç, geçiş döneminin çok zor olacağını ortaya koymaktadır. Bugün, Arap Baharı’nın önünde iki yıl öncesine göre çok daha fazla engel olduğu görülmektedir.
 
Arap Baharı sürecinde yaşanan iki gelişmenin baştaki iyimser havanın kaybolmasına neden olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Suriye’de yaşananların çıkmaza girmesidir. Beklenenin aksine Suriye’de değişim Tunus, Mısır ve hatta Libya’daki gibi olmadı. İki yıllık süreçte Suriye’de ayaklanma iç savaşa dönüştü. Bölge devletlerini ve küresel güçleri içine alan ciddi bir sorun yumağı haline geldi. Şimdiden Suriye için şunu söylemek mümkündür; Suriye hem iç grupların birbirleriyle çatıştığı hem bölge ülkelerinin birbirleriyle mücadele ettiği hem de küresel güç siyasetinin yürütüldüğü alan haline gelmiştir. Aktörlerin bu kadar çok, çıkarların bu kadar karmaşık olduğu bir yerde kısa zamanda makul bir çözüme varmak elbette kolay olmayacaktır. Suriye’de her geçen gün şiddetin artması, Suriye içinde ve bölgede kutuplaşmanın keskinleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, bölgede iki yıl önce esmeye başlayan bahar havasını kışa çevirmektedir.
 
Bölgede bahar havasının kaybolmasına neden olan ikinci gelişme ise devrimin ikinci yılında Mısır ve Tunus’ta yaşanan gelişmelerdir. Halk hareketlerin getirdiği değişim sonrasında Tunus ve Mısır’da yapılan seçimlerde yıllardır siyasetin dışında tutulan İslamcı partiler/şahıslar siyasetin ana aktörleri haline geldiler. Değişimin ilk yaşandığı ülke olan Tunus’ta seçimleri İslamcı parti En Nahda kazandı. Mısır’daki seçimlerin galibi ise Müslüman Kardeşler oldu. Müslüman Kardeşleri takip eden ikinci parti Selefilerin Nur Partisi oldu. Libya’da yapılan seçimlerde liberal ittifakın ardından ikinci sırada yer aldılar. Suriye örneğinde olduğu gibi değişim sancısı yaşanan ülkelerde ise İslamcıların muhalif güçlerin içinde en organize yapıya sahip oldukları görülmektedir.
 
Arap Baharı’nın ikinci yılında Mısır ve Tunus’ta yaşananlar oldukça düşündürücüdür. Uzun yıllar iktidarda olan diktatörlere karşı iki yıl önce meydanlarda yapılan gösteriler, bugün İslamcı iktidarlara karşı yapılmaktadır. Değişim sonrası siyasi alanın ana aktörü haline gelen İslamcı partilerin/şahısların farklı gruplar ve devletler tarafından engellenme çabası içine girildiği göz ardı edilmemelidir. İslamcılar dışında, İslami tonu ağır basan bir siyasi yapı/düzen diğer gruplar ve bölgeyle ilgili devletler tarafından kolay kolay kabul edilmeyecek gibi gözükmektedir. Aslında bu yeni bir şey değildir. İslamcıları başarısız kılmak ve siyasi alanın dışına atmak için her türlü girişimin yapıldığı görülmektedir. Örneğin, 1989 yılında Cezayir’de yapılan yerel seçimleri ve 1990’da yapılan genel seçimlerin ilk turunu İslamcı parti İslami Selamet Partisi (FIS) kazandı. Cezayir’de ordu destekli iktidar seçimlerin ikinci turuna izin vermedi. Siyasi gerginlik çatışmaya dönüştü. İktidarı vermemek için yaşanan iç savaşta binlerce kişi öldü. 1994 yılında Türkiye’deki yerel seçimlerinde ciddi başarı elde eden Refah Partisi, 1995 yılında yapılan genel seçimlerden zaferle çıktı. Fakat söz konusu partinin iktidar serüveni 1997 yılında “post modern” bir darbeyle son buldu. 2006 yılının Ocak ayında Filistin’de yapılan ilk serbest seçimleri kazanan İslamcı parti/örgüt HAMAS oldu. Fakat iktidar olma fırsatı verilmedi. Soğuk Savaş’ın sonundan beri bölge siyasetinde yaşananların üzerine son iki ay içinde Mısır ve Tunus’ta yaşananlar eklenince ortaya açıkça şu çıkmaktadır; İslamcılara “bir başarı hikâyesi” yazdırılmak istenmemektedir. Bu bağlamda, Ortadoğu’da yeni siyasetin renginin ne olacağı konusundaki farklılıklar/anlaşmazlıklar değişim sürecini tıkamaktadır. Bugün, iki yıl öncesine göre Arap Baharı’nın önünde daha fazla engel gözükmektedir. Yeni süreçten istediğini elde edemeyen iç ve dıştaki her kesim süreci çıkmaza sokma gayreti içindedir.
 
İç Engeller
 
Eski düzenin sahipleri: Yıllardır ordu desteğiyle iktidarı elinde tutan ve sistemden faydalanan kişiler ve gruplar kolay kolay sahip oldukları ayrıcalıklardan vazgeçmeyeceklerdir. Nitekim söz konusu grupların/kişilerin değişimi engellemek için her fırsatı değerlendirdiği görülmektedir. Müesses Nizamın kurt politikacılarının yıllardır hakim oldukları siyasi ve ekonomik alanı kolay terk etmeyecekleri açıkça görülmektedir.
 
Yeni süreçte istediklerini bulamayanlar: Başlangıçta devrim yanlısı olup seçim sonucunda istediklerini elde edemeyenler de siyasi süreci baltalama çabasına girmektedirler. Devrim/değişim sürecinde aktif rol oynayan sol ve liberal gruplar yapılan seçimlerde bekledikleri halk desteğini alamadılar. Seçimlerde İslamcı partilerin başarıyla çıkması, söz konusu grupları belli noktalarda eski düzenin sahipleriyle birlikte davranmaya itti. İki yıl önce meydanlarda diktatörlere karşı birlikte hareket eden gruplar seküler ve İslamcılar olarak ikiye bölündü. Söz konusu bölünmenin kısa zamanda aşılacağı zor gözükmektedir. Seküler-İslamcı bölünmesi Arap Baharı’nın geleceğini etkileyen en önemli gelişmelerden biri olacaktır.
 
İslamcı partilerin hataları: Devrim sürecinde yer alan İslamcı gruplar/partiler en organize yapıya sahip olmanın avantajıyla değişim sonrası yapılan seçimlerden başarıyla çıktılar. Fakat değişim sürecinde meydanlarda birlikte oldukları sol, liberal ve gençlik gruplarının güvenini kaybettiler. İslamcıların kısa zamanda legalleşme ve siyasi alana hâkim olma isteği değişim sürecinin tıkanmasının diğer bir nedenini oluşturmaktadır. İslamcı partileri değişim sürecini başarılı bir şekilde yönetebilmeleri için devrimci grupların güveni ve desteği önem arzetmektedir.
 
Bölgesel Engeller
 
Bölgesel rekabet: Bölge devletleri arasında yaşanan ikili ve çoklu rekabet bölgesel değişim sürecini tıkamaktadır. Bunun en çarpıcı örneğini İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanan rekabet oluşturmaktadır. Bölge devletlerinin çıkar temelli politikaları, mezhepsel ve etnik kutuplaşmaları da beraberinde getirmektedir. Özellikle, son iki yıldır Suriye’de yaşananlar realizmin değişim ideali üzerine karabasan gibi çöktüğünü apaçık göstermektedir.
 
Krallıkların tutumu: Tunus, Mısır ve Libya örneğinde olduğu gibi halk hareketleri sonucunda cumhuriyet rejimlerinde değişimlerin yaşanması ilk başta krallıkları memnun eden gelişmelerdi.  Söz konusu cumhuriyet rejimleri, Arap Milliyetçiliği rüzgârını arkasına alarak 1950 ve 1960’lı yıllarda krallıkları yıkarak kurulmuştu. Şimdi yeni bir değişim dalgasıyla krallıkların yıllardır sorun yaşadıkları cumhuriyet rejimlerinin yıkılması onlar açısından önemlidir. Fakat, iki yıldır Arap coğrafyasında yaşanan değişim süreci sonrasında krallıkların geleceğini etkileyebilecek derecede İslamcıların siyasi alana hakim olmaya başlaması onlar açısından yeni bir korku dalgasını oluşturmaktadır. Sınıraşan bir etkiye/yapıya sahip Müslüman Kardeşlerin güçlenmesi kendi sınırları içinde her şeyin hakimi olan Kralları korkuttuğu rahatlıkla söylenebilir.
 
İsrail: Arap Baharı’na kadar İsrail bildiği/tanıdığı düşmanlarla mücadele etti ve zamanla bunları bölmesini bildi. Arap Baharı süreciyle birlikte İsrail’e karşı hiç iyi düşüncelere ve yaklaşıma sahip olmayan İslamcıların siyasi alanın hakim gücü olmaya başlamaları İsrail’i tedirgin etmektedir. Güçlü bir toplumsal tabanı olan İslamcıları Ortadoğu’da başarılı olmamaları için İsrail elinden geleni yapmaktadır/yapacaktır.
 
Küresel Engeller
 
Ortadoğu’da yaşanan değişimden olumsuz etkileneceğini düşünün küresel güçler değişimi kendi çıkarları doğrultusunda ya engelleme ya da yönlendirme çabası içerisindedirler. Libya’daki deneyimi göz önünde bulunduran Rusya, Ortadoğu’da son iki yıldır yaşanan değişimden olumsuz etkilendiğini düşünerek/görerek değişimin karşısında yer almakta ve bunun için Esad’a destek vermektedir.
 
Arap Baharı’nın başından beri halk hareketlerini meşru gören ve değişimi desteklediğini beyan eden ABD ise ortaya çıkan yeni siyasetin rengi konusunda tereddüt yaşamaktadır. Değişimin kontrol dışına çıkmaması ve istemediği/çalışamayacağı bir siyasi yapının oluşmaması için süreci dikkatle takip etmekte ve ona göre davranmaktadır. Örneğin, Suriye’deki muhalif güçlerin yapısından ve onların İsrail’e yaklaşımından emin olmadığı için onlara tam destek vermemektedir. Küresel desteği arkasına almayan bir değişimin yaşanması kolay olmayacaktır. Nitekim Suriye’de değişimin çıkmaza girmesi küresel kösteğe karşı destek ihtiyacını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.
 
Sonuç
 
İki yıl öncesine göre Arap Baharının önündeki engellerin arttığı görülmektedir. Devrimci gruplar arasındaki bölünme, bölgesel rekabet ve küresel çıkar kavgaları Arap Baharı’nın geleceğine olumsuz etki yapacak gelişmeler olarak öne çıkmaktadır. Değişimi yönetecek yeni siyasi elitin işinin çok zor olduğu apaçık ortadadır.