“Arap Baharı” Türkiye-İran İlişkilerini Zorluyor

Doç. Dr. Mehmet ŞAHİN, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgalinin sonucu ortaya çıkan ortak güvenlik kaygılarının yakınlaştırdığı Türk-Acem sıcaklığının, “Arap Baharı” ile soğuma sürecine girdiği rahatlıkla söylenebilir. Özellikle son günlerde, üst düzey İranlı yetkililer tarafından yapılan açıklamalar, İran’ın Türkiye’den rahatsız olduğunu açıkça göstermektedir. Bu açıklamaların, özellikle direkt İran’ın en üst otoritesi olan Veliy-i Fakih’e ( Ali Hamaney)’e bağlı kişilerden gelmesi ayrıca bir önem arz etmektedir. Söz konusu açıklamalarının biri, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in askeri danışmanı, Devrim Muhafızları eski danışmanı Orgeneral Yahya Rahim Safevi’den,[1] diğer açıklama ise Dini Lider Ali Hameney’e bağlı olan  Devrim Muhafızları Komutanı General Mesut Cezayir’den geldi.[2] Her iki yetkiliden gelen açıklamalarda Türkiye’nin açıkça suçlandığı görülmektedir. İran’ın kuşatılmış olduğu ve dolayısıyla Türkiye’ye en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde,  İran’ın Türkiye’yi suçlayacak derecede açıklama yapması, İran’ın Türkiye’den ne derece rahatsız olduğunun açık göstergesidir
 
İranlı yetkililer yapmış oldukları açıklamalarda, Türkiye’nin son dönem dış politikasını yeniden gözden geçirmesini isteyerek şu konularda eleştiriler yönelttiler; İranlı yetkililere göre;
 
1- Türkiye, NATO füze kalkanı erken uyarı radar sistemini topraklarında konuşlandırılmasına izin vererek, İran ve Rusya Federasyonu’na açık bir mesaj vermek istemektedir.

2- Türkiye’nin, Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelere “laik sistem” üzerine bina edilerek yeni yönetim modeli önermesi, bölge halkının Müslüman olmasından dolayı beklenmedik ve tahammül edilemez bir durumdur.

3- ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın baskısı altından bulunan Türkiye, Suriye’deki protesto gösterilerini hareketlendirmeye çalışmak suretiyle üçüncü strateji hatasını yapmaktadır.
 
İranlı yetkililer yukarıdaki açıklamalarını yaparken, Türkiye’ye suçlamalarda bulunmaktan da geri durmadılar. Bu bağlamda, Türkiye’nin dış politikasını, “ABD’nin direktifi doğrultusunda, ABD’nin çıkarlarını ve İsrail’i korumak için yürütüldüğünü” söylemektedirler. Füze Kalkanı Projesi ile esas yapılmak istenenin İsrail’i korumak olduğunu dile getirmektedirler. Aynı zamanda, açıklama yapan İranlı yetkililer, Türkiye’nin mevcut dış politikasını sürdürmesi halinde, başta İran’la ticari ilişkiler olmak üzere, bölgede yeni sorunlarla karşı karşıya geleceğini vurgulanmaktadırlar.
 
İran Türkiye’yi Bölgede Kendisine Rakip Olarak Görmektedir
 
“Arap Baharı” ile birlikte İran bölgesel politikasının önünde en önemli engel/rakip olarak Türkiye’yi görmeye başlamıştır. 1979 yılından beri Ayetullahların yönetiminde olan İran rejimi, ortaya koymuş olduğu performansla hem içerde hem de dışarıda (özellikle Ortadoğu’da) çekiciliğini kaybetmiştir. Fakat Türkiye ise son yıllarda gerek ekonomik gerek iç ve dış politikadaki sergilediği performansıyla dikkatleri üzerine çekmektedir. “Arap Baharı” ile birlikte “Türkiye Örneği”nin tartışıldığı göz önüne alındığında bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
 
İran’ın Türkiye’den rahatsızlığının esas sebebini, Türkiye’nin bölgede artan etkinliği oluşturmaktadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Arap Baharı” turu kapsamında Mısır, Tunus, Libya gezilerini en iyi takip eden ülkelerin başında İran’ın geldiği gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye bölgede etkin oldukça, İran bölgeden uzaklaşmaktadır. Arap Ortadoğusu’nda halkların yüzünü Türkiye’ye dönmesi, İran’ı ciddi şekilde kaygılandırmaktadır. Suriye konusu ile birlikte İran’ın Türkiye’den rahatsızlığı gizlenemeyecek derecede ortaya çıkmıştır. “Arap Baharı”yla birlikte tarihi rekabetin tekrar gün yüzüne çıktığı görülmektedir.
 
İran şunu iyi bilmektedir; iç ve dış politikada askerin etkin olduğu, İsrail’e yakın, dolayısıyla Arap Ortadoğusu’ndan uzak, İslami ve yerel değerleri ön planda tutmayan bir dış politika takip eden Türkiye, İran’ın tercih ettiği bir Türkiye’dir. Sivil iktidarın etkin olduğu, Ortadoğu ile ilgilenen ve bölgede teveccüh gören bir Türkiye ise, İran’ın ulusal menfaatleri açısından tüm diğer Türkiye modellerinden daha tehlikelidir.[3] Bugünlerde İranlı yetkililerin yapmış olduğu Türkiye’yi suçlar tarzdaki açıklamaların arkasında yatan esas neden burada aranmalıdır.
 
Türkiye’nin “Arap Baharı”yla yeniden yapılanan Ortadoğu’da Batı’yla birlikte rejimlere muhalif güçlerin yanında olması, İran’ı bölgede zorlamaktadır. Arap dünyasındaki halk hareketleriyle birlikte, bölgedeki İran algısında büyük değişimler yaşanmaktadır. “Arap Baharı”nda İran’ın takındığı tutuma paralel olarak, Arap kamuoyunda İran algısı her geçen gün zayıflamaktadır.[4]
 
“Arap Baharı” İran’ı hem iç politikada hem de dış politikada ciddi sorunlarla karşı karşıya getirme potansiyeli taşımaktadır. Bu sorunlar, iç politikada “ülkede Arap halk hareketlerinden etkilenecek ciddi bir kitlenin” bulunması, dış politikada ise, “Ortadoğu’da yeni oluşmakta olan devlet zihniyeti ve eliti için İran’ın tehdit olarak görülmesidir.” Bundan dolayı “demokratik Ortadoğu” İran için kâbus olacağından, sorunlu bir Ortadoğu her zaman İran’ın tercih edeceği seçenek olacaktır.
 
İran Arap Ortadoğusu’nda etkinliğini korumak ve artırmak için her fırsatı değerlendirmekten geri durmayacaktır/durmamaktadır. Nitekim Filistin konusunda İran’ın tavrı bunu göstermektedir. İran, Filistin meselesine duyarlı olduğunu her fırsatta dillendirse de, İsrail’in yanında bir de Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkmaktadır. Yani iki devletli çözüme destek vermemektedir. İsrail’in ortadan kalkmasını, yalnızca Filistin devletinin kurulmasını istemektedir. Bu yaklaşım “olmayacak duaya amin” demekten başka bir anlam taşımamaktadır. Hem Filistinlilerin hem de 22 Arap ülkesinin iki devletli çözüme evet derken, İran’ın karşı çıkmasının tek anlamı vardır: Filistin sorununun çözülmemesidir. Bu sayede İran Arap Ortadoğusu’nda Filistin sorununu kullanarak varlık göstermek isteyen İran’ın, bu bağlamda, Türkiye’nin Filistin devletinin kurulması yönündeki aktif girişimlerinden rahatsızlık duyduğu rahatlıkla söylenebilir.
 
Süreç böyle devam ettiği sürece, Türkiye-İran ilişkilerinde daha çok “Karayılan oyunları” oynanacak gibi gözükmektedir.



Kaynaklar

[1] “Hamaney, Türkiye’ye tehdidin dozunu artırdı”, http://haber.gazetevatan.com/turkiye
ye-tehdidin-dozunu-arttirdi/404512/30/Haber

  [2] “Türkiye acı deneyimden ders çıkarmalı”, http://www.hurriyet.com.tr/planet/18944729.asp

  [3] Mohammad Ali Bahmani Qajar, “Turkey: Iran’s No. 1 Rival in Region”, http://www.irdiplomacy.ir/en/news/69/bodyView/16
269/Turkey:.Iran’s.No..1.Rival.in.Region.html

  [4] Ali Hüseyin Bekir, “Arapların Gözünden İran”,  Analist, Sayı 8, 2011, s. 38.