Panel

Barış Pınarı Harekatı ve Suriye’nin Geleceği

Türkiye’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda YPG/PKK’ya dönük olarak uzun süredir planladığı askeri operasyon “Barış Pınarı Harekatı” adıyla 9 Ekim 2019 tarihinde başlamıştır. Türkiye, terörle mücadele kapsamında gerçekleştirdiği bu operasyon ile YPG/PKK’dan arındırılmış güvenli bir alan oluşturmayı ve sonrasında bölgede yeniden inşa sürecini başlatarak ülkesindeki Suriyelilerin bir kısmının geri dönüşünün koşullarını hazırlamak istemektedir. Ancak operasyon Türkiye’nin beklentilerinin ötesinde Suriye iç savaşının seyri, ABD’nin Suriye’deki varlığı, Türkiye-Rusya-ABD-İran arasındaki güç mücadelesinde kritik etkiler yaratacaktır.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) “Barış Pınarı Harekatı”nın Türkiye açısından ne anlam ifade ettiği, operasyonun askeri ve siyasi hedefleri, Suriye’de ve bölgesel rekabette yaratacağı etkileri tartışmak üzere 18 Ekim 2019 tarihinde “Barış Pınarı Harekâtı ve Suriye’nin Geleceği” başlıklı bir panel düzenlemiştir. ORSAM Başkanı Ahmet Uysal’ın açılış konuşması ile başlayan etkinlik ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan moderatörlüğünde gerçekleştirilmiştir. İlk sözü alan Suriyeli Gazeteci Ömer Şeyh İbrahim, Fırat’ın doğusunda farklı toplumsal kesimlerin varlığından bahsetmiştir. Araplar, Türkmenler, Kürtler ve Hristiyan azınlıkların genel durumuna değinen Şeyh İbrahim, burada yer alan Kürt nüfusun hem siyasi hem de toplumsal anlamda dağınık halde olduğunu ve aralarında belirli bir rekabetin olduğunu söylemiştir. Türkiye’nin bu bölgeye yönelik söylemlerinin sadece Araplar ve Türkmenler üzerinden algılandığına dikkat çeken Şeyh İbrahim, bu hassas denge içinde Türkiye’nin diğer azınlık gruplarla olan ilişkisini güçlendirmesi gerektiğini vurgulamış, oluşturulacak olan güvenli bölgeye yönelik yeniden inşa çalışmalarının ve yatırımların hem bölge halkına yararı olacağına hem de Türkiye açısından oldukça önemli olduğuna dikkat çekmiştir. İbrahim, bu bölgede yaşayan Hristiyan azınlıkların desteğinin kazanılmasının oldukça kritik olduğuna değinmiştir. Suriye’nin bölünmesi ve federal bir yapının kurulması gibi bir ihtimalin uygun olmadığına, ancak burada yer alan terör örgütüne yönelik yapılan yardımların da söz konusu olduğuna vurgu yapan Şeyh İbrahim, Türkiye’nin bunda sonraki süreçte yüksek düzeyde koordinasyon sağlaması ve var olan dengeler içinde daha da dikkatli hareket etmesi gerektiğini söylemiştir.

İkinci konuşmacı olarak söz alan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ramazan Erdağ, Arap Baharı süreci içinde bölgede değişen dinamikler ve Türkiye’nin buna yönelik değişen dış politikasına değinerek giriş yapmıştır ve bu operasyonun Türkiye açısından ifade ettiği anlamdan bahsetmiştir. Arap Baharı etkisinin Suriye’ye yayılması karşısında Türkiye’nin kendi güvenliğine yönelik haklı endişesi ve uzun vadede bölgede istikrarı bozacak bir terör koridorunun oluşmasına müsaade etmeme tavrının yeri geldiğinde yapılan fiili ve diplomatik hamlelerle gösterildiğini ifade etmiştir. Erdağ, güvenli bölge kapsamında operasyon öncesi gelinen noktanın tatmin edici olmadığını ancak operasyon ile Türkiye’nin bu konudaki kararlılığının tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başardığına vurgu yapmıştır. Operasyonun siyasi ve askeri hedeflerinin son derece net olduğunu belirten Erdağ, Türkiye’nin iki konuda hiçbir şekilde geri adım atmadığına değinmiştir. Birinci olarak ismi-hacmi ve şekli ne olursa olsun sınırında bir terör koridorunun oluşmasına asla müsaade etmeyeceği ikinci olarak ise Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği olduğunu sözlerine eklemiştir. Türkiye’nin hiçbir zaman hedefinin belirli bir toplumsal grup olmadığını ve bu operasyonun uluslararası hukuka uygun, meşru bir güvenlik kaygısıyla gerçekleşen bir hareket olduğuna değinmiştir. Operasyon sırasında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın son derece hassas bir zemin üzerinde ortak hareket ederek büyük bir başarı sağladığına ve ortada kolektif bir başarının söz konusu olduğuna vurgu yapmıştır.

Üçüncü konuşmacı İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Bora Bayraktar Suriye meselesinin uluslararası siyasetteki öneminden ve gerçekleştirilen Barış Pınarı Harekatının uluslararası düzeyde etkisinden bahsetmiştir. Özellikle global güçlerin (ABD, Rusya, Çin vb.) çeşitli çıkar politikalarından ve bu politikalar gereği Suriye’nin de dahil olduğu birkaç ülkenin kesişim noktası olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca bölgesel çatışmaların da (Arap/İsrail, İran/ Suudi Arabistan- Körfez ülkeleri çatışması, Türkiye/İran rekabeti, Türkiye/İsrail ilişkileri) bölgenin dinamiğinde önemli bir yere sahip olduğunu dile getirmiştir. Bayraktar, daha alt seviye olarak ise Kürt meselesinin bir çatışma ekseni olarak ele alınabileceğini sözlerine eklemiştir. Enerji mücadelesinin bölgeyi ön plana çıkardığına vurgu yapan Bayraktar, tüm bu argümanların Suriye meselesini gündemde tuttuğunu ifade etmiştir. Bayraktar, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak burada düzenlediği harekatın etkileri ve çok yönlü politika gereğinin takip ederek barış görüşmelerinde Rusya ile de iş birliği yaptığını belirtmiştir.

Son konuşmacı Suriye Geçici Hükümeti Eski Başbakanı Dr. Ahmed Toma yaptığı konuşmasında düzenlenen harekatın Suriye barış görüşmeleri üzerinde ne gibi etkileri olabileceğine değinmiştir. Harekatın Fırat’ın doğusundaki statükoyu alt üst ettiğini ifade eden Toma, bu gelişmenin barış görüşmelerinde olumlu bir etkiye sahip olacağını öngördüğünü ifade etmiştir. Harekatın başlamasında ve ileriki süreçte Türkiye’ye destek verdiklerini söyleyen Toma, ABD ile Türkiye arasında varılan mutabakatı da değerlendirmiştir. Varılan mutabakattan memnun olduklarını ve bu gelişmeyi desteklediklerini söyleyen Toma, tam olarak uygulamaya koyulması istediklerini sözlerine eklemiştir. IŞİD ile mücadelede kendilerinin gereken hazırlıkları yaptığını ancak YPG’nin kendilerine engel olmak istediğini ve kendilerinden bu konuda zorla YPG ile iş birliği yapmalarının istendiğini belirten Toma, harekatın bu planları ve Suriye’de federal bir yapı kurulması planlarını gerilettiğini ve bunun da oldukça önemli bir gelişme olduğunu ifade etmiştir. Toma, sahada olan gelişmelerin Suriye’nin geleceğindeki gelişmeleri de etkilediğine dikkat çekmiştir. Toma son olarak oluşturulacak olan güvenli bölgenin getireceği avantajları hem Türkiye açısından hem de Suriye Muhalefeti açısından değerlendirmiştir.

Panel katılımcıların sırasıyla ABD-Türkiye arasında varılan mutabakatın nasıl bir etki yaratacağı, kurulacak olan güvenli bölgenin bölgedeki dengeleri nasıl etkileyeceğine dair sorduğu sorulara verilen cevaplarla sona ermiştir.