Başbakan Erdoğan’ın Moskova Ziyareti: Beklentiler ve Sonuçlar

Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu ORSAM, Avrasya Danışmanı
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın 18 Temmuz 2012’de gerçekleştirdiği Rusya ziyareti öncesinde görüşmelerin gündemini gaz fiyatları ile Suriye sorununun teşkil edeceğini belirten Rus uzmanlar, ilk konuda tarafların anlaşmaya varmalarının mümkün olmadığı, ikinci konuda ise imkânsız olduğu görüşündeydiler. Görüşme sonrasında iki liderin yaptığı açıklamalara bakıldığında Rus uzmanların çok da haksız olmadığını görüyoruz. Ziyaretin belki de en önemli sonucu, Rus Türk yetkililerin Suriye de dâhil olmak üzere Orta Doğu’daki gelişmelerle ilgili tutumlarındaki farklılıklara rağmen ikili münasebetleri geliştirme konusunda kararlı olduklarını bildirmeleri olmuştur.
 
Türk-Rus Münasebetleri: Bavul Ticaretinden Stratejik Ortaklığa
 
Sovyetler Birliği’nin kuruluşunun da yıkılışının da Türkiye Cumhuriyeti için bir takım olumlu getirileri olmuştur. 20. yüzyılın başında Sovyetlerin Türkiye’ye maddi destekte bulunması ve Sovyetlerin yardımıyla Türkiye’de tekstil ve sanayi fabrikalarının kuruluşu, Atatürk Türkiyesi’nin ekonomisi için büyük önem arz etmiştir. Sovyetlerin yıkılışı ise Türk dış politikası için alternatifler yaratmış, açılan yeni pazarlar sayesinde Türk ekonomisi güçlenmiş, Türkiye adeta bölgesel güç hâline gelmiştir.
 
Sovyetlerin yıkılışından sonra bavul ticareti ile gelişmeye başlayan Türk-Rus münasebetleri, günümüzde Türk yetkililerince “stratejik ortaklık” olarak adlandırılmaktadır. Rus yetkililer, “stratejik ortaklık”tan bahsetmenin daha erken olduğu görüşünde olsalar da Türk-Rus münasebetleri, Batı’yı kıskandıracak düzeyde gelişmektedir. Her geçen sene artan ticaret hacmini (yaklaşık 40 milyar dolar) taraflar, en yakın zamanda 100 milyar dolara çıkarma konusunda kararlıdırlar. Türkiye’yi ziyaret eden Rus turistlerle Rusya’daki Türk şirketlerin sayısında da ciddi artışlar söz konusudur. Enerji alanında iki ülke arasında geliştirilen işbirliği de dikkat çekmektedir. Güney Akım başta olmak üzere yeni projeler hayata geçtiğinde, Rus enerji kaynaklarının Avrupa’ya ihracatı konusunda Türkiye, en büyük transit ülke konumunda olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin enerji alanında Rusya’ya bağımlılığı gündeme getirilse de bu bağımlılık tek taraflı değildir. Nükleer santralin inşaatı ile ilgili çalışmaların başlatılması, vizelerin kaldırılması ve uydu sistemleri alanında yapılan ortak çalışmalar ikili münasebetleri yeni bir boyuta taşımıştır. Netice itibarıyla uluslararası bazı sorun ve gelişmelerle ilgili iki ülkenin farklı tutumlar içerisinde olmalarına ve PKK ile Kıbrıs meseleleri gibi Rusya’nın Türkiye’nin bazı “isteklerini” yerine getir(e)memesine rağmen günümüzde Türk-Rus münasebetleri hızla ve çok yönlü olarak gelişmektedir.
 
Başbakan Erdoğan’ın Rusya Ziyareti: Beklentiler ve Sonuçlar
 
Moskova Antlaşması’nın imzalanmasının 90. yıldönümünde (2011), Türk-Rus münasebetleri, “zirve dönemi”ni yaşamıştır. Artan diplomatik münasebetlerle geliştirilen projeler, Vladimir Lenin ile Mustafa Kemal dönemindeki Türk-Rus yakınlaşmasını hatırlatıyordu. Ancak 2012 yılı, Türk-Rus münasebetleri açısından iyi başlamamıştır. NATO’nun Türkiye’de yerleştirmek istediği füze radar sistemleri ile Orta Doğu’daki sorunlarla ilgili Moskova ile Ankara’nın farklı politikalar izlemeleri ve farklı cephelerde yer almaları, Türk-Rus münasebetlerini olumsuz etkileyebilecek gelişmelerdir. Bu bağlamda 20. yüzyılın başındaki senaryonun tekrarlanmasından dahi korkuluyordu (20. yüzyılın başındaki yakınlaşmayı, II. Dünya Savaşı öncesinde bozulan münasebetler takip etmiştir.) Ancak Başbakan Erdoğan’ın son ziyaretinin de gösterdiği gibi, görüşmelerin gündemini teşkil eden konularda ortak görüşe varılamamasına rağmen, bu konular Türk-Rus münasebetlerine zarar vermediği gibi, taraflar bu münasebetlerin geliştirilmesine de önem vermektedirler.
 
Ziyaret öncesinde hem Türk hem Batı basınında Başbakan Erdoğan’ın Vladimir Putin’i Suriye konusunda ikna etmeye çalışacağı yazılmıştır. Ancak Erdoğan’ın bu amacına ulaşamadığını söylemek mümkündür. Sonuç önceden tahmin edildiğinden dolayı bu husus, bir hayal kırıklığı da yaratmamıştır. Tarafların Suriye konusunda anlaşmaya varamamalarının ise birçok nedeni mevcuttur. En başta her iki ülke de Suriye konusunda “geri adımların atılmasını engelleyen” açıklamalarda bulunmuş ve ona göre siyaset izlemişlerdir. Diğer taraftan Putin’in Suriye tutumunu değişmesini sağlayacak Erdoğan’ın elinde bir teklif yoktur. Rusya’nın Suriye’ye yönelik politikası da Putin’in tutumunu değiştirmesini engellemektedir. İki ülke arasındaki tarihî bağlar, Suriye ile geliştirilen ticari ve askerî işbirliği, Suriye’deki gayriresmî askerî deniz üssü, Moskova’nın Suriye’deki rejimin değişiminden ve radikal İslamcıların iktidara gelişiminden duyduğu kaygı, Putin ile Esad arasında kurulan samimi şahsi ilişkiler, Rusya’nın Suriye olaylarını “özgürlük ile diktatörlük arasındaki mücadele” olarak değil de iktidar kavgası olarak algılaması gibi etkenler, Rusya’nın Suriye siyasetini belirleyen faktörlerin başlıcalarıdır. Dolayısıyla Rusya’nın geri adım atması ve Başbakan Erdoğan’ın Putin’i Suriye konusunda ikna etmesi beklenemezdi. Hatta tam tersine konuyla ilgili Erdoğan’ın açıklamaları, Rus yetkilileri memnun etmiş olmalıdır. Zira Erdoğan, aynen Rus yetkililer gibi, Suriye’nin geleceğini Suriye halkının belirlemesi gerektiğini dile getirmiş ve böylece Rus yetkililerin açıklamalarına benzer bir açıklamada bulunmuştur.
 
Beklenenin aksine ve Enerji Bakanı Taner Yıldız da Başbakan Erdoğan’ın heyetinde olmasına rağmen Rusya’dan alınan gazın fiyatı konusu (en azından açıklamalardan anladığımız kadarıyla) gündeme gelmemiştir. Bilindiği gibi Türkiye, Rusya’dan iki boru hattından gaz ithal etmektedir. Bunlardan ilki, Batı Hattı (6 milyar metre küp), ikincisi ise Mavi Akım’dır (24 milyar metre küp). Batı Hattı ile ilgili anlaşma, 2011’de sona ermiş ve taraflar fiyat konusunda anlaşamadıklarından dolayı anlaşmaya şimdiye kadar uzatılmamıştır. Ankara’nın bu konuda Moskova’ya baskı yapması için aslında elinde önemli kozları vardır. Bu anlaşmanın uzatılmaması, Türkiye’nin gaz sorunu yaşamasına da sebep olmayacaktır. Zira Mavi Akım’dan gaz ithal edilmeye devam edilecektir. Ayrıca Türkiye, İran, Cezayir ve Azerbaycan’dan da gaz almaktadır. Kaldı ki, anlaşmanın sona ermesiyle Türkiye “al ya da öde” uygulamasından da kurtulmuştur. Şimdi ise Türkiye’nin yeni şartlarda ve yeni fiyatlardan bir anlaşmaya varmasının ihtimali, yüksektir. Türkiye, gerek nükleer santral, gerekse de Güney Akım projesi konusunda Rusya ile işbirliğine gitmiştir. Moskova, Batı Hattı’ndan da Türkiye’ye gaz ihracatını devam ettirmek istemektedir. Dolayısıyla fiyat indirimi, kaçınılmaz görülmektedir.
 
Netice itibarıyla Başbakan Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin sorunlu konular açısından önemli bir getirisi olmamıştır. İki lider, Suriye’deki gelişmelerle ilgili bilgi (belge değil !?) alışverişinde bulunmuş, ancak kendi tutumlarını savunmaya devam etmişlerdir. Sevindiren husus ise, söz konusu sorunlu meselelerin gittikçe gelişen Türk-Rus münasebetlerine zarar vermemiş olmasıdır. Doğru olanı da budur. Zira Türk-Rus münasebetlerinin gündeminde de Suriye sorununa yer yoktur ve olmamalıdır da. Ancak münasebetlerdeki başka sorunlar (gaz fiyatı, sebze-meyve ihracatındaki bazı sorunlar, Rusya’nın PKK’yı terör listesine dâhil etmemesi, ticaret hacmindeki dengesizlik vs.) da görmemezlikten gelinmemelidir. Çünkü bu sorunlara önem verilmediği takdirde, uzun vadede bunlar gerçek bir “Stratejik Ortaklık”ın önündeki en büyük engeller hâline gelecektir.