Batı Sahra Sorunu ve Raysuni’nin Açıklamaları

Kuzeybatı Afrika’da Fas, Cezayir, Tunus, Libya ve Moritanya devletlerini kapsayan Mağrip bölgesinin güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden ve uluslararası boyutu bulunan birçok sorun bulunmaktadır. İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu ve silah ticareti, yasa dışı göç, terör vb. sorunlar bölge ülkelerini ciddi bir şekilde etkilemekte ve dış müdahalelere açık hâle getirmektedir. Bölge hükûmetleri aldıkları tedbirlerle ve zaman zaman yaptıkları iş birliğiyle bu tür sorunların üstesinden gelmeye çalışmaktadır.

Ancak bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri derinden sarsan ve çözümü her geçen gün daha da zorlaşan Batı Sahra meselesi bölgesel güvenliği zehirlemeye devam etmektedir. Kolonyal dönemde sınırları adeta cetvelle çizilen bölge ülkeleri, bağımsızlığın ardından kendilerine tanımlanan alanda varlıklarını sürdürmeye çalışsalar da çizilen yapay sınırlar, aralarındaki ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulmasına engel teşkil etmektedir. Bu ülkeler, aralarındaki ilişkileri güçlendirmek, bağımsızlıklarını pekiştirmek amacıyla 1989 yılında Mağrip Arap Birliği (MAB) ismi altında bir araya gelmeyi kararlaştırmış olsalar da Batı Sahra meselesi bu birliğin hayata geçirilmesini engelleyen önemli bir husus olmuştur. Ortaya konulan tüm bölgesel ve uluslararası çabalara rağmen bu sorun giderek derinleşmeye devam etmektedir. MAB, kurulduğundan bu yana ülkeler arasındaki ikili ihtilaflar yüzünden arzu edilen işlerliği bir türlü kazanamamıştır. Nitekim 1994 yılından bu yana örgüt bünyesinde bir zirve toplantısı gerçekleştirilememiştir.

Bölgeyi ciddi bir gerilime sürükleyen Batı Sahra meselesi, özellikle Fas ve Cezayir’i karşı karşıya getirmiş bulunmaktadır. İki ülke arasında zaman zaman yapılan siyasi açıklamalarla tırmanan bu mesele, siyaset dışından dinî bir şahsiyet tarafından yapılan beklenmedik bir açıklamayla farklı bir boyut kazanmış görünmektedir. Şimdiye kadar daha çok siyasi ve askerî düzeyde konuşulan bu sorun bu defa Fas’ın önemli dinî şahsiyetlerinden biri ve aynı zamanda Dünya Müslüman Âlimler Birliği başkanlığını da yürütmekte olan Ahmet Raysuni’nin açıklamalarıyla siyasi ve askerî düzeyden toplumsal düzeye taşınmıştır. Raysuni, televizyon programında kendisine yöneltilen bir soruya cevap verirken tartışmalı Batı Sahra bölgesinin tümüyle Fas’a ait olduğunu, Moritanya gibi bir ülkenin aslında hiç olmaması gerektiğini zira bu toprakların sömürge öncesi dönemde Fas’a ait olduğunu ileri sürmüş, Fas halkının milyonlar hâlinde Batı Sahra’ya hatta Cezayir devletinin bir şehri olan Tinduf’a kadar yürümesi, malıyla ve canıyla bu uğurda cihat etmesi gerektiğini savunmuş,  böylece üzerinde anlaşma sağlanmış bulunan iki ülke sınırını da tartışmaya açmıştır.

Raysuni’nin açıklamaları Cezayir, Moritanya ve Batı Sahra bölgesinde sert tepkilerle karşılanmıştır. Sosyal medya hesaplarında bu açıklamanın sorumluluktan uzak ve fitneyi ateşleyen bir açıklama olduğuna dair pek çok yorum ve paylaşım yapılmıştır. Genel anlamda sorumsuzluk olarak değerlendirilen Raysuni’nin açıklamaları en sert tepkiyi ise kendisiyle aynı düşünce kodlarına sahip olan Cezayir Hareketu Muctemei’s-Silm (Barış Toplum Hareketi) partisinden almıştır. Partinin yaptığı yazılı açıklamada Raysuni, fitne ateşini tutuşturmak, bölge istikrarını tehlikeye sokmak, iki ülkenin anlaşmayla belirlediği Cezayir sınırlarına dil uzatmakla suçlanmıştır. Açıklamada Raysuni’nin Moritanya gibi Müslüman komşu ve kardeş bir ülkeyi gayrimeşru tanımlayıp topraklarına göz dikmek ve milyonları Tinduf’a yürütmek yerine Fas’ın Sebte ve Malilla şehirlerini işgal altında tutmakta olan İspanya’ya; Filistin’i işgal altında tutan ve Fas üzerinden Cezayir’i tehdit etmeye çalışan Siyonist İsrail’e karşı mücadele etmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bildiride İslam âlimlerinin Raysuni’den uzak durmaları ve Raysuni’nin bir an önce Müslüman Âlimler Birliği başkanlığından istifa etmesi talep edilmiştir.

Raysuni’nin açıklamaları ülkenin diğer bir muhafazakâr hareketi olan Millî İnşa Partisi tarafından da şiddetle eleştirilmiştir. Partiden yapılan açıklamada Raysuni’nin bu sorumsuzca açıklamalarıyla ülkelerin egemenliğini ve halklarının onurunu çiğnediği, bu tür kişilerin Müslüman Âlimler Birliği gibi organizasyonların güvenilirliğini zedelediği, birliğin bu kişiden bir an önce kurtulması gerektiği dile getirilmiştir.

Raysuni’nin açıklamalarının Cezayir’de en çok İslami kesimin tepkisine maruz kalması dikkat çekicidir. Raysuni, bu açıklamasıyla askerî ve siyasi düzeyde tartışılan bir konunun halklar düzeyinde de tartışılmasına sebep olmuştur. Raysuni’nin bu düşüncesinin yansımalarını Fas’ın hemen tüm kesimlerinde bulmak mümkündür. Raysuni’nin de sempati duyduğu eski İstiklal Partisi lideri Allal Fasî’nin Fas sınırları tasavvuru; Beşar, Tinduf, Batı Sahra ve Moritanya’yı da içine almaktadır. Raysuni’nin de şuur altında bu tasavvura sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bizim burada vurgulamak istediğimiz husus, Raysuni’nin bu konuda ne düşündüğü değil, düşündüğünü ifade tarzı ve kullandığı argümanlardır. Raysuni’nin, İslami düşüncede İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırıları önlemek üzere başvurulması öngörülen cihat kavramını iki Müslüman ülke halkı arasında yaşanan bir anlaşmazlıkta öne sürmesinin kavramın içeriğini sorunlu hâle getiren bir yaklaşım olduğuna işaret etmek gerekmektedir. Öte yandan, geçmişteki söylemlerine ve Fas toplumundaki yapıcı ve birleştirici rolüne bakıldığında Raysuni’nin bu açıklamalarını anlamak oldukça zordur. Mağrib bölgesindeki Mekasıdçı ekolün önemli şahsiyetlerinden biri olarak öne çıkan Raysuni’nin bu açıklamayı neden yaptığı şimdilik esrarını korumaktadır. Onun bu açıklamayı iç siyasette itibar kazanma gayesiyle yaptığı ilk akla gelen husustur. Ancak sebebi ne olursa olsun bu açıklamasının kendisini ve başkanlığını yürütmekte olduğu Dünya Müslüman Âlimler Birliğini zora sokacağı açıktır. Bu açıklamayla birlikte Raysuni’nin birlik içindeki pozisyonunun önemli bir yara aldığı şüphesizdir. Nitekim aynı birlik içerisinde yer alan ve aynı düşüncelere sahip oldukları bilinen birçok isim bu açıklamayı tasvip etmediklerini belirtmiş bulunmaktadır. Cezayir Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Abdurrezak Kasum verdiği bir beyanatta Raysuni’nin birliğin başkanlığından çekilmemesi durumunda kendilerinin birlikten ayrılacağını ifade etmiştir.

Raysuni’nin tüm dünya tarafından bağımsız bir ülke olarak tanınan ve kendi ülkesi tarafından da bağımsızlığı tescil edilen Müslüman ülke Moritanya’yı bu şekilde meşruiyet tartışmasına tabi tutması, egemenliğine yönelik itirazda bulunması ne siyaseten ne de stratejik açıdan anlaşılır bir durum değildir. Bu açıklamanın ne bölge ülkelerine ne de kendi ülkesine bir faydası olmuştur. Aksine bu açıklaması hayatını adadığı İslami prensipler açısından da sorunlu bir çıkıştır. İslam’ın kutsal değerlerinden biri olan cihat kavramını bu şekilde alelade ve iki Müslüman halk arasında yaşanmakta olan bir anlaşmazlığa konu etmesi İslami ilkeler ve cihat kavramıyla uyumlu olmamıştır. Raysuni’nin ne şimdiye kadar Fas toplumunda sahip olduğu sosyal statüsüyle ne başkanlığını deruhte etmekte olduğu birliğin ilkeleriyle örtüşen açıklamalarda bulunması siyasi öngörüsüzlüğün yanı sıra ciddi ilkesel sorunlar da barındırmaktadır.

Batı Sahra sorunu Cezayir ile Fas arasında teorik varsayımlardan kaynaklanan bir sorundur. Fas tarihsel gerekçelerle Batı Sahra bölgesinin Fas’a bağlı kalması gerektiğini savunmaktadır. Aslında bu sorun Fas ile bu bölgenin bağımsızlığı için mücadele etmekte olan Polisario Örgütü arasında yaşanan bir sorundur. Cezayir sorunun direkt bir tarafı değildir ancak Fas’ın tarihsel gerekçelerle (geçmişte bu bölgenin Fas’ın bir parçası olduğu iddiasıyla) Batı Sahra üzerinde hak iddia etmesinin Cezayir’in Beşar ve Tinduf eyaletlerini de tartışma konusu yapmasından endişe duymaktadır. Zira bu iki eyalet kolonyal dönemden önce Fas’a bağlıydı ve sömürge döneminde belirlenen sınırlarla Cezayir’e dâhil edildi.

Bölge ülkelerini karşı karşıya getiren bu sorunun bu tür kışkırtma barındıran çıkışlarla bir çözüme kavuştulamayacağı açıktır. İlim adamlarına ve kanaat önderlerine düşen, ayrılık sebeplerini kaşımak değil, kardeşlik ve iş birliğine dayalı yaklaşımlarla sorunların çözümüne önderlik etmektir.