Belarus’daki Parlamento Seçimleri

Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu, ORSAM Avrasya Danışmanı
23 Eylül 2012 tarihinde Belarus’da parlamento seçimleri gerçekleşecektir. Seçimlerin en önemli özelliği ise Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’nun son 15 yıl içerisinde ilk kez “gerçek” muhaliflere de aday olma imkânı tanımasıdır. Bununla birlikte böyle bir şans elde etmelerine rağmen muhalifler, seçimleri boykot etmekle tehdit etmektedirler.
 
Belarus parlamentosu’na 110 milletvekili seçilmektedir. İşin ilginç tarafı 110 milletvekilinin 110 seçim bölgesinden seçiliyor olmasıdır. Yalnızca siyasi partiler değil, çeşitli sendikalar da aday gösterebilmektedir. Lukaşenko’nun eskiye nazaran daha demokratik bir seçim havası yaratsa da muhaliflerin parlamentoda, değil çoğunluğu elde etmesi, parlamentoya fazla milletvekili sokabilme şansları da yoktur. Bunun birkaç önemli nedeni vardır. Ülke sıkı bir şekilde iktidarın kontrolü altında ve bütün imkânlar da Lukaşenko yanlısı adayların elindedir (Lukaşenko, resmî olarak kendisi bir partiye mensup değildir. Bu seçimlerde Lukaşenko, Rusya’daki Birleşik Rusya benzeri Belarus adlı bir oluşumu ileri sürmüştür). Muhaliflerin imkânları ise sınırlıdır, ayrıca bütün eski Sovyet coğrafyasında olduğu gibi (birkaç istisna hariç) Belarus’da da muhalifler birlik olamıyor ve ortak aday çıkaramıyorlar. Bu ise hem devlet başkanlığı hem de parlamento seçimlerinin sonuçlarının önceden belli olmasına neden olmaktadır.
 
Demokratik ve ekonomik sorunlara rağmen halkın önemli kısmının hâlâ Lukaşenko’yu desteklediğini de söylemek mümkündür. Az da olsa ödenen maaşlar, ülkenin adeta bir inşaat alanına dönüşmesi (Belarus lideri, ülkelerinin pek yakında Avrupa’nın en güzel yerlerinden biri olacağını da vaat etmektedir), temiz sokaklar ile dünyadaki en düşük suç oranı, Lukaşenko’nun kozları arasında yer almaktadır.  Ayrıca yetkililer, muhaliflerin dış güçler tarafından desteklendiklerini söyleyerek, onların şimdiden ülkeyi parçalamaya ve bölüşmeye hazır olduklarının da altını çizmektedirler. Belarus’un terör olaylarıyla karşılaşmamasını da Lukaşenko, dış politikasının başarısı ve Tanrı’nın bir lütfu olarak değerlendirmektedir. Netice itibarıyla yukarıda da belirtildiği gibi 23 Eylül’de gerçekleşecek parlamento seçimleri öncesinde daha demokratik bir hava yaratılsa da seçim sonuçlarının eskilerinden çok farklı olmayacağını tahmin etmek mümkündür.  
 
Muhalifler tarafından “tiyatro oyunu” olarak adlandırılan demokratik hava estirme çabasını ise Belarus’un Batı ile münasebetlerini geliştirme ve dış politikada Rusya’ya alternatif arama hedefiyle açıklamak mümkündür. Bilindiği gibi Batı (gerek ABD, gerekse AB) Belarus ile münasebetlerini dondurmuş, hatta bazı Belarus’lu yetkilinin Batı ülkelerine girişleri yasaklanmıştır. Bu ülkeye uygulanan yaptırım da Belarus’u zor durumda bırakmaktadır. Batı’nın bugüne kadar bu ülkede “renkli devrim” gerçekleştirememesinin nedeni ise Rusya Federasyonu’nun Aleksandr Lukaşenko rejimine verdiği siyasi ve maddi destektir. Her ne kadar Lukaşenko, Rus liderlerini oyalayarak bugüne kadar Rusya’nın “birlik devlet” oluşturma ve ortak para birimine geçme projesini hayata geçirmeme konusunda direnebildiyse de bundan sonra Rusya ile yapılan “pazarlıklar” zorlaşabilir. Moskova, haklı olarak bu ülkeye yaptığı “yatırımın” meyve vermeye başlamasını istemektedir.
 
Seçimler öncesinde görünüşte de olsa daha demokratik bir hava yaratarak Lukaşenko, Batı’ya Belarus’un değişime hazır olduğu mesajını vermeye çalışmaktadır. Kim bilir belki de böyle bir mesaj, Batı ile münasebetlerini iyileştirmeyi, hatta IMF’den krediler almayı sağlayabilir. Batı ile münasebetlerin başlatılması ise hiç şüphesiz Rusya’yı Belarus’a karşı daha da cömert davranmasını beraberinde getirecektir. Belarus’lu yetkililer, diğer bazı eski Sovyet cumhuriyetlerinin Rusya-Batı çekişmesinden elde ettiği gelirlerin Belarus’a da akmaya başlamasına karşı değillerdir.
 
Yapay bir demokratik hava yaratılmaya çalışılsa da muhaliflerin bu durumu iyi değerlendirmeleri gerekmektedir. Sorun, Lukaşenko iktidarının kalıp kalmayacağı meselesi değildir. Sorun, ülkenin gerçek demokratik değerlerle tanışmasıdır. Seçimlerin boykot edilmesi, belki rejimin oyununu bozacaktır, ancak hiçbir şekilde istenilen değişikliklerin yapılmasını hızlandırmayacaktır.
 
Dış güçlerin, Belarus’daki seçimleri yakından takip ettiğini söylemek mümkündür. Türkiye için aynı şeyi söyleyemeyiz. Her ne kadar Türkiye, Belarus’un bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olsa da Orta Doğu’daki gelişmeler, terör meselesi vs. Türkiye’nin bu seçimlerden habersiz kalmasına neden olmaktadır.  Bununla birlikte ORSAM, Belarus’daki seçimler öncesinde Belarus’un Ankara Büyükelçiliği ile temasa geçerek Belarus’daki ilmî ve stratejik müesseselerle işbirliği başlatmış ve Belarus-Türkiye münasebetlerine dair Türkçe, Rusça ve İngilizce olmak üzere üç dilde iki ayrı rapor yayımlamıştır. Ümit ediyoruz bu raporlar gerek Belarus’u gerekse de Belarus-Türkiye münasebetlerini daha doğru anlamamamıza ve analiz etmemize yardımcı olacaktır.