Beşar Esad ve Baas Rejiminin Geleceği

Sultan Vural, Abant İzzet Baysal Üni, U.İ.B.
Suriye de yaşanan olaylar,başlangıçta halkın yasal bir takım yenilik talepleri ve demokratik özgürlüklerinin artırılması iken,yönetimi savunma amacıyla bu taleplere ordunun ‘sert güc’ ile yanıt vermesi,halkın isteklerini başlangıçtan çok uzak bir noktaya ,rejim karşıtlığı boyutuna ulaştırdı.   1970’li yıllarda devrimle yönetimi ele alan Hafız Esad kısa bir süre sonra,muhalif grupları yönetimden ve  karşı gelenleri de kanlı bir şekilde bastırarak diktatörlüğünün zeminini ‘Baas rejim’’i ile tek partili bir modelde sağlamış oldu.Ülkenin çeşitli etnik zenginliğine rağmen yönetimde ve  özellikle Hafız Esad’ın esas alanı olan orduda bir etnik grubun,% 80’lik Sünni Müslüman nüfusuna rağmen,ülkede yaklaşık %10’luk bir nüfusu oluşturan Nusayri (Alevi) inancına sahip olanlardan oluşan bir kadro oluşturulmuştu .Nitekim Hafız Esad’ın vefatının ardından partinin ileri gelenleri  batıda Tıp eğitimini tamamlayan Hafız Esad’ın oğlu Beşar Esad yönetimi demokratik yenilik ve Anayasal söylemlerle devralmasını sağladı.Yönetime geldiği 2000’li yılların başından bu yana rejimde hiçbir reform yaşanmamıştır.Halkın  Beşar Esad’ın vaad ettiği sözleri yerine getirmesini istemi üzerine 1982 Hama katliamlarını anımsatan bir şiddetle ülke içinde kaos ortamı yaşanmaktadır.
  Suriye de yaşanan olayların öncesinde bölgede yaşanan ‘Arap baharı’ sürecinin bir uzantısı olduğunu savunanların aksine,ayaklanmanın rejim karşıtlığı olarak başlamadığı sonradan bu şekle büründüğü,süreçte yaşananlardan malumdur.Ayrıca ayaklanan halkın çevre ülkelerde olduğu gibi bir dış müdahaleye çok sıcak bakmaması,olayları diğer ülkelerde yaşanan olaylardan  ayırmaktadır.Şunu da belirtmek gerekir;yönetimi savunma amacıyla ordunun artan şiddeti ve can kayıpları sonucu bazı çevrelerce BM ve NATO’dan yada AB’den bir ses duymak isterken,bazı Müslüman çevrelerce ise dış müdahalenin yalnızca Türkiye’den kabul edilebilir olduğunu duyurmaktadır.Suriye’de yaşananlara ülkelerin tepkisi büyüdükçe Suriye yönetimi ise bunun bir iç mesele olduğunu ve kendi başına bir çözüm üretmek istediğini,dış müdahale söz konusu olduğunda bunu işgal olarak algılayıp,müdahaleye cevap vereceğini hatta füzelerini Türkiye’deki NATO üslerine doğrultarak ciddiyetini tasdik davranışıyla bir savaş sinyali vermesi ise ülkelerin ekonomik yaptırım ve kınama ötesinde bir eyleme girişmelerini  kısıtlamaktadır.Ülke içindeki çatışmaların bir mezhep çatışması halini alma ihtimali bölgede etnik ve mezhepsel farklılıklara sahip ülkeleri tedirgin etmekte ve bir an önce sorunun uygun bir çözüme kavuşmasını,çatışmanın dinmesini istemektedirler. Suriye de artan şiddet ve can kayıplarına rağmen ABD’nin ve uluslar arası örgütlerin ciddi karar alamaması da Esad’ı tavrında pek değişikliğe götürmemekteydi.ABD’nin Irak işgali ve ‘Arap baharı’’nın yaşandığı süreçte bölgede etkin olması hem dünya kamuoyunda hem de Ortadoğu bölgesinde davranışları bir antipati duygusu oluşturdu.Bu kadar etkin olmasının nedenini ‘insani müdahalenin’ ötesinde olma kuşkusunu yerleştirdi zihinlere.Dolayısıyla ABD’nin bu olumsuz önyargıyı hafızalardan silmesi için bölge dışı müdahaleyi meşru kılacak daha gerçekçi bir nedenle yola çıkması muhtemeldir.BM içindeki Rusya ve Çin’nin açıkca Suriye yönetimini destekleyip,rejime yönelik bir müdahale kararını veto edeceğini açıklaması dış müdahale konusunu gündem ardına sürükleyip ekonomik yaptırım konusunu öne çıkardı.ABD’nin tepki almadan uygulayabileceği tek bir yol kaldı;Arap Birliğinden çıkacak bir kararla NATO’ya gidip güvenliği sağlamalarını talep etmeleri doğrultusunda Suriye’ye dış müdahale gerçekleşebilecekti.Kurucularından biri olan Suriye’nin Arap Birliğinin kararlarını başlangıçta uygulamayı reddetmesi ve üyelerden bazılarının muhalifliğine rağmen,çoğunluğun Suriye’nin birlikten ihracına varan söylentileri Baas rejiminin sonu geldiği ve Esad’ın gitme zamanının yaklaştığı öngörülerinin yapılmasına neden oldu.Dikkatler Arap Birliğine çevrilmiş,çıkacak kararı merakla beklerken,Irak’ın Arap Birliği ile Esad arasında arabulucu görüşmeleri sonucu,Esad’ın barış için görüşmelere başlayacağının haberini duyurması ile rejimi bir süre daha ayakta tutma çabaları olarak yorumlandı. Peki Beşar Esad’ın son uzlaşma girişimleri geçici iktidarının süresini uzatma çabası mıdır yoksa yönetimde ısrarlı duruşunu meşrulaştırma çabası mı?    Her iki sonuç ihtimal olmakla birlikte, benim öngörümde ise Esad’ın ve rejimin tahminlerden daha uzun bir süre yönetimde olacağından yanadır.Öncelikle yurt içindeki ayaklanan taraf ve bunların vasfı yönetimin geleceğinin nasıl olacağı tahmininde aydınlatıcı olabilmektedir.Şöyle ki;Suriyede reform isteğiyle başlayan ve rejim değişikliğine varan ayaklanmaların yaşandığı şehirler merkezden uzak,Şam ve Halep’in orta sınıf,sermaye ve ticaretle uğraşan kesimin  dışında gerçekleşen  bir ayaklanma.Ayrıca ordu başta olmak üzere güvenlik güçleri ve yönetim içinde  ileri gelenlerde rejimden memnun.Ordu ve yönetimin üst kadrolarında Esad’ın kan bağı olan kişilerden oluşturulmuş olması,Esad’ı ve rejimi güvenlik çemberinde tutmakta.Dolasıyla bir bütün olarak ordu’nun Esad’ın yanında olduğu müddetçe,Esad’ın devrimle düşmesi yada bir suikastla yönetimden gitme ihtimalini zayıflatmakta.Ayrıca rejim değişikliğini gerektiren koşulların ikinci ihtimali ise ülke içinde rejim değişikliğinin bir bütün olarak istenmesidir ki önemli nokta Şam’ın ve Halep’in de değişiklikle yönetimi zorlamasıydı.Bir kısmı orta sınıfı oluşturan ve ekonomik ayrıcalıklar tanınan ülke nüfusunun yaklaşık %80’nini oluşturan Sünni Müslümanların yönetimi ele geçirme ihtimali de konuşulmaktaydı.Fakat bu da ayaklanmaların kıyı şehirlerde kalması Şam’daki Sünni Müslümanların rejimden memnun olması,sistemi zorlama ihtimalini zayıflattı.Nitekim Esad ve Baas rejiminin maddi manevi destekçisi Şii İran’nın buna razı olacağını sanmıyorum.Esad ve Baas rejimi İran’nın bölgedeki stratejik çıkarlarına uyarken bunun aksini oluşturacak bir rejim ve yönetimin başa gelmesine engel olacaktır.Sermaye ve ticareti oluşturan orta sınıfın yönetimi zorlama ihtimali Türkiye ile batının ekonomik yaptırım kararı ile etkili olabilirdi.Fakat İran ile Suriye arasında 9.olağan Ortak Ekomik ve İşbirliği Komitesi toplantısında iki protokolün imzanlamasıyla,uygulanması planlanan ekonomik yaptırımları etkisiz kılacak kapsamlı bir anlaşma yaptılar.Bu şekilde Şam’dan gelebilecek rejim karşıtı eylemler önlenmiş oldu.Ayrıca bölgede ve bölge dışında Esad ve yönetimden memnun başka güçlerde var.İsrail dahi Esad giderse yeni gelecek kişi veya yönetimin İsraile karşı barışçı politika izleyip izlemeyeceği konusunda tedirgin,var olan düzenin sürmesinin yararına olacağını düşünüyor.Fakat en önemli dış güç ise İran’nın rejimi desteklemesi ve olası bir dış müdahalede Suriye’ye destek olacağına açıkca beyan etmesi.İran’nın –Lübnan ,Hizbullah ,Hamas ve Suriye- bölgedeki güvenlik ve stratejik çemberini daraltacağı pek mümkün gözükmüyor.Nitekim bölgedeki Arap ve Arap olmayan ülklerde Esad’ın sorunları mezhep çatışması haline dönüşmeden Esad’ın çözüme bağlaması beklentisindeler.Aksi takdirde mezhep çatışmasının kendi ülkelerine sıçramalarından endişe etmekteler.Dolasıyla tüm bu yaşanan sureçte ülke içindeki yöneticilerin de yaptığı açıklamalar,halkın Esad’a yada rejime karşı olmadığı yenilik talep ettiklerini açıklaması da Esad’ın liderliğini güçlendirmekte. Sonuç olarak yaşanan gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Esad’ın ve rejimin istikrarı devam edecektir.Halkın taleplerini karşılamak amaçlı reforma gidilse de  yönetimin,Bass rejiminin ve Esad’ın iktidarı paylaşacak gibi görünmüyor.Yinede halkla uzlaşma yolunda kısmen diktatörlüğünü sınırlandıracak tek partili sistemi esnetip parti sayısını artırmaya yönelik yenilik getirilsede ,Esad ailesinin iktidardan gitmesi yada bunu başka bir güçle paylaşması çok zor görünüyor.