Beşar Esad’ın BAE Ziyaretinin Arka Planı

Beşar Esad, 18 Mart 2022’de Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) bir ziyaret gerçekleştirerek önce Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Raşid El Maktum ve ardından Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid El Nahyan ile bir araya gelmiştir. Bu ziyaret birçok ulusal ve uluslararası yayın kuruluşu tarafından sürpriz bir ziyaret olarak nitelendirilse de aslında yaklaşık dört ay önce planlanmış ve Rusya’nın Ukrayna müdahalesi nedeniyle ertelenmiş bir programdır. Nitekim, 20 Ekim 2021’de Esad ile Muhammed bin Zayid bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiş ve bu görüşmenin hemen ardından 9 Kasım 2021’de BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid El Nahyan, beraberindeki heyetle Şam’ı ziyaret etmiştir. Bu ziyaretin detayları hakkında o dönem net bilgiler verilmemiş olsa da Beşar Esad’ın BAE’ye davet edildiği ve böyle bir görüşmenin gerçekleşmesi beklenmekteydi. Öyle ki iki taraf arasındaki ilişkilerin uzun süreli seyrine yakından bakıldığında bu ziyaretin Şam yönetiminin normalleşme çabalarının bir parçası olduğu açık bir şekilde görülecektir.

Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren gelişen diplomatik süreçler dikkate alındığında Esad’ın Abu Dabi ziyareti gerçekleşinceye kadar Arap dünyasından Şam’a bazı üst düzey ziyaretler gerçekleşmiş fakat Beşar Esad herhangi bir Arap ülkesini ziyaret etmemiştir. Söz konusu durumun bu ziyaretle değişmiş olması Esad’ın Abu Dabi ziyaretine sembolik bir anlam da yüklemiştir. ABD’nin Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası ile uyguladığı yaptırımlara rağmen bu ziyaretin gerçekleşmiş olması Arap dünyası ile Şam yönetimi arasında daha kararlı adımların atılmaya başlanacağının işaretidir. Esad rejiminin daha çok tek taraflı olarak gerçekleşen normalleşme çabaları yeni bir boyut kazanarak karşılıklı normalleşme adımlarının hızlanacağı bir süreci beraberinde getirecektir. Suriye’de başlaması muhtemel yeniden yapılanma dikkate alındığında birçok Arap ülkesinin burada oluşacak fırsatlardan yararlanmak isteyeceği düşünülebilir. Özellikle Sezar Yasası ile öngörülen yaptırımların etkisizliğinin test edildiği bu süreç, Esad ile ilişkileri normalleştirmenin risk marjını düşürmüştür.

Esad rejiminin BAE ile diplomatik ilişki kurma çabaları “meşruiyet, yeniden yapılanma, normalleşme ve Arap Ligi’ne dönme” gibi gerekçelere dayansa da Abu Dabi yönetiminin ABD’ye rağmen Esad rejimiyle iş birliği imkânlarını değerlendirme noktasındaki istekli tavrı, üzerinde durulması gereken bir konudur. Washington’ın Körfez’deki en önemli müttefiklerinden olan Emirlikler, son dönemde ABD’nin Ortadoğu yaklaşımını takip etmektense kendi bağımsız politikalarını uygulamaya çabalamaktadır. Bu durumun birçok sebebi olmakla birlikte ABD’nin küresel savaş giderlerini önemli ölçüde Körfez ülkelerinden finanse etme çabası, Körfez’in güvenlik kaygılarına karşı ABD’nin beklenen desteği vermemesi ve son olarak ABD’nin küresel odak noktasının Ortadoğu’dan Asya Pasifik ve Doğu Avrupa eksenine kayması Körfez ülkelerini yeni arayışlara itmiştir. Körfez’in “ABD’ye rağmen” politikalar uygulamasını hızlandıran bir diğer gelişmeyse Mart 2019’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çıktığı Körfez ziyaretiyle bölge ülkelerine yeni iş birliği imkânları sunmuş olmasıdır. Suriye’de askerî anlamda güçlü bir imaj kazanan Rusya’nın bu yaklaşımı BAE tarafından da olumlu karşılanmıştır. ABD’nin baskılarına rağmen Riyad ve Abu Dabi yönetimlerinin Ukrayna krizinde Rusya’yı kınamaması o dönemden itibaren atılan adımların bir sonucu olarak okunabilir. Rusya'nın Ukrayna işgaline karşı uluslararası destek oluşturmak ve petrol fiyatlarındaki artışı kontrol altına almak için ABD Başkanı Biden, Suudi Arabistan Veliaht Prensi gibi BAE Veliaht Prensi ile de görüşmek istemiş fakat bu talebine yanıt alamamıştır. Körfez’in güvenlik stratejisinin omurgasını oluşturan ABD’nin bu talebine cevap alamaması, Körfez’in ABD’ye olan güven eksikliğinin en önemli göstergelerinden bir diğeri olmuştur. Bu durum, Suriye’de güç gösterisi yapan ve NATO’nun yaptırımlarına rağmen Ukrayna müdahalesinden vazgeçmeyen Rusya’nın Körfez ülkeleri üzerindeki imajını güçlendirmiştir. Dolayısıyla Körfez ülkeleri, küresel ve bölgesel anlamda önlerine çıkan iş birliği imkânlarını kendi ulusal çıkarları noktasında değerlendirip aksiyon almaya başlamıştır. Diğer bir ifadeyle, BAE’nin Suriye politikasındaki dönüşümü ve Şam yönetimiyle her platformda birlik mesajları verme politikasını bu gelişmeleri de dikkate alarak değerlendirmek gerekir.

BAE ile Şam yönetimi arasındaki bu yakın ilişkiler kuşkusuz ki ABD tarafından da yakından takip edilmektedir. Washington yönetimi tarafından Esad’ın Emirlikler’e gerçekleştirdiği bu ziyarete verilen tepki, Kasım 2021’de BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid El Nahyan’ın Şam’a gerçekleştirdiği ziyarete verilen tepkiden farklı olmamış ve bu tepkiler “hayal kırıklığı” ifadelerinden öteye geçmemiştir. Nitekim, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price konuyla ilgili açıklamasında, “Beşar Esad’ın meşrulaştırılmasına yönelik girişimden son derece rahatsız olduk ve üzüntü duyduk” ifadelerini kullanmış ve açıklamasında Sezar Yasası kapsamında rejimle ilişkileri normalleştiren taraflara da yaptırım uygulanacağına dair herhangi bir ifadeye yer vermemiştir. Şam yönetimi ekseninde gelişen olaylara yönelik ABD’nin bu yaklaşımı, BAE’nin normalleşme adımlarını durdurabilecek nitelikte olmadığı gibi rejimle ilişkileri normalleştirmek isteyen diğer ülkelere de kapı aralamıştır.

Emirlikler ile rejim arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarını ABD ve Rusya ile girilen diplomatik angajmanlar üzerinden okumak bütüncül bir yaklaşım açısından son derece değerli olsa da Abu Dabi ve Şam’ın bölgesel ölçekli pragmatik yaklaşımlarını göz ardı etmek böyle bir okumayı eksik bırakır. Nitekim BAE’nin çıkarları dikkate alındığında böyle bir yakınlaşmadan elde edebileceği önemli kazanımların olduğu görülmektedir. ABD tecrübesinden yola çıkarak büyük güçlere bir yere kadar güvenebileceğini öngören BAE, iç savaşta büyük ölçüde kontrolü sağlamış olan Esad’la yakın ilişkiler geliştirerek gelecekte Ortadoğu’da oluşması muhtemel yeni bir düzene aracılık etme şansını yakalamak istiyor olabilir. Bu durum, bölgedeki siyasi çözüm süreçlerinde BAE’nin söz sahibi olacağı bir denklem yaratabilir. Ortadoğu’da Esad ile yakınlaşmanın nükleer güç olan Rusya ile de yakınlaşmak anlamına geldiğinin farkında olan Abu Dabi yönetimi, böylece ABD’yi dengeleyebilecek diplomatik bir manevra alanına da sahip olabilir. Bu tür diplomatik kazanım fırsatlarına ek olarak, Suriye’de yakın ve orta vadede oluşması beklenen yatırım fırsatlarından da yararlanmak isteyen BAE, Suriye ile bozulan ekonomik ilişkilerini yeniden savaş öncesi dönemindeki seviyeye getirmek istemektedir.

Karşılıklı ziyaretlerle gelişen ve normalleşen ikili ilişkilere rejimin çıkarları açısından bakıldığında Şam yönetiminin bu konuda en istekli taraf olduğu rahatlıkla görülebilir. Nitekim, halkının yüzde seksenden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşayan ve bütün üst ve altyapısı tahrip olan ülke, BAE gibi zengin Körfez ülkelerinin yatırımlarıyla yeniden ayağa kalkma fırsatı kollayacaktır. BAE’nin yatırımlarını diğer Arap ülkelerinin de takip etmesi durumunda Esad rejimi yeniden yapılandırmanın finansmanı noktasında Rusya ve İran’a bağımlı kalmaktan bir ölçüde kurtulabilir. Ayrıca, Suriye’deki en güçlü aktör konumundaki Rusya, Ukrayna müdahalesi sonrası bir bilinmezin içine girmiştir. NATO ülkelerinin yaptırımları sebebiyle Rus ekonomisi tarihî çöküşler yaşayabilir ki bu durumun en olumsuz yansımalarından birinin de Şam yönetimi üzerinde görülmesi muhtemeldir. Dolayısıyla bu riski minimize etmek isten Şam, Abu Dabi ile ilişkilere her zamankinden daha fazla önem atfetmektedir. Bununla birlikte, BAE üzerinden Arap kartını canlandırmak isteyen Esad yönetimi, İran’ın rejim üzerinde kurduğu baskıyı kırarak İran’ın nüfuzunu dengelemek istemektedir. Beşar Esad’ın BAE makamları tarafından en üst seviyede ağırlanmış olması, Esad’ın meşruiyet arayışlarına kaldıraç etkisi yapmıştır. Öyle ki BAE’nin Esad rejimiyle üst düzey diplomatik ilişki geliştirme adımlarının Umman, Bahreyn ve Ürdün başta olmak üzere Körfez’deki ve bölgedeki diğer Arap ülkeleri tarafından takip edilerek Şam yönetimiyle karşılıklı ziyaretler gerçekleştirmeleri muhtemeldir. Yeniden Arap dünyasına dönme noktasında istekli olan Şam yönetimi, BAE’nin desteğiyle bu hedefine dönük kritik bir adım atmıştır. Ancak Katar’ın Esad rejimiyle normalleşme eğilimlerine karşı çıkması, Riyad ve Kahire yönetimlerinin Suriye rejiminin Arap Ligi’ne dönmesi konusunda suskunluğunu sürdürmesi ve ABD engeli düşünüldüğünde Şam’ın Arap Ligi’ne dönüşü konusunda süreye ihtiyaç olduğu, Şam yönetimi siyasi çözüm konusunda anlamlı adımlar atmadan tam bir normalleşmenin mümkün olmadığı söylenebilir.