‘Çalkantılı Sular' Üzerine Köprü Kurmak: Ortadoğu'da Su Güvenliğine Giden Yol

Su güvenliği kavramına yönelik tartışmalar her geçen gün gelişmeye devam ediyor. Bu ay yayımlanan bir Dünya Bankası Raporu (Sadoff, Claudia W., Edoardo Borgomeo ve Dominick de Waal, 2017. Çalkantılı Sular: Kırılgan Durumlarda Su Güvenliğinin Peşinde), 'kırılganlık' kavramı ile 'su güvenliği' arasındaki bağlantıyı birçok açıklayıcı örnek olayla başarılı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Kısaca belirtmek gerekirse, Rapora göre su güvensizliği ve kırılganlığın birbiriyle etkileşimde bulunduğu üç ana mekanizma, su güvensizliği ile kırılganlık arasındaki "kısır döngü"den çıkış yollarını anlamak için büyük önem arz ediyor: (1) vatandaşlara temel su hizmetleri götürememe; (2) vatandaşları suyla ilgili felaketlerden koruma başarısızlığı; ve (3) yüzey, yeraltı ve sınıraşan su kaynaklarını koruma başarısızlığı.

Dolayısıyla, bu zorluklar aşıldığı takdirde su güvenliği bir ütopya olmaktan çıkıyor. Fakat, önümüzde bir çıkmaz var: “Kırılgan durumlarda su güvenliğini sağlamak daha zor -ve su güvenliğinin sağlanamaması kırılgan durumlarda daha büyük sonuçlara yol açmakta”. Bu ifade, Raporun ana ekseni olarak ortaya çıkıyor. Kırılgan durumlarda zayıf kurumlar ve bilgi sistemleri, kısıtlı insan kaynakları ile mali kaynaklar ve bozulmuş altyapı gibi bir dizi faktör, su güvenliğinin sağlanmasını daha da güç hale getiriyor. Raporda ayrıca, “su güvenliğini sağlamadaki başarısızlığın, nüfusun su güvensizliğinin doğrudan etkilerine karşı özellikle savunmasız olduğu kırılgan durumlarda ve su güvensizliğinin, hükümetin vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamada isteksiz ya da yetersiz olduğu yönündeki algıları güçlendirebildiği hassas durumlarda daha tehlikeli olabileceği belirtiliyor - böylece hükümet ve vatandaş arasındaki sosyal uzlaşı zayıflıyor ve bu durum istikrarsızlaştırıcı ve bir ‘tehdit çarpanı’ olarak hareket ediyor.”

Yazarlara göre mevcut sorun,“yalnızca adil bir biçimde yarar sağlayan ve yeterli derece kaynak sağlanmasının güvence altına alınması değil, aynı zamanda suyun iyi idare edilmediği yerlerde belirli kesimlere verdiği zararın azaltılması da olduğundan”, su güvenliği; gıda ve enerji güvenliği kavramlarından farklıdır.

Rapor, Dünya Bankasının Çatışma, Güvenlik ve Kalkınma üzerine olan 2011 Dünya Kalkınma Raporunun kırılganlık tanımını kullanmakta; bu tanıma göre kırılganlık: "Devletler veya kurumların, vatandaş grupları ile vatandaş ve devlet arasındaki ilişkilere arabulucuk etme kapasitesinden, hesap verebilirlikten ya da meşruiyetten yoksun oldukları ve dolayısıyla vatandaşları şiddete daha fazla maruz kalacak durumda bıraktıkları dönemlerdir.” Bu,temelde(1) kırılganlığın, devlet kurumlarıyla sınırlı kalmayan farklı boyutlara sahip olduğunu;(2) düşük gelirli ülkeler ve ulusal sınırların ötesine geçtiğini;ve (3) şiddetli çatışmaların önlenmesinde daha etkili olabilmesi için belirlenmesi ve ele alınması gereken risk modelleri ile bağlantılı olduğunu belirten,“riske temelli” bir yaklaşımdır.

Bu noktada yazarların öne sürdüğü başlıca iki çözüm söz konusu: Yatırımlar ve Üçüncü taraf kolaylaştırması.Yatırım konusunda Rapor şunlara yer veriyor: "su güvenliğine yapılacak ve dikkatlice tasarlanmış yatırımlar kısır döngünün tersine çevrilmesine ve dolayısıyla istikrarın teşvik edilmesine ve kırılganlığın önüne geçilmesine katkıda bulunabilir. Özellikle temel hizmetler sunan ve sürdürülebilir su kaynaklarına erişimi muhafaza eden yatırımlar kırılgan ve çatışma durumundaki topluluklar için– gerek acil bir kalkınma önceliği gerekse hükümetlerin kendi vatandaşlarının ihtiyaçlarını karşılama konusundaki yeteneği ve istekliliğinin somut bir göstergesi olarak- gereklidir.”Su güvenliği yatırımları aynı zamanda suya bağlı krizlere karşı direnci artırabilir ve ülkelerin daha fazla kırılgan hale gelmelerini önleyebilir.

Diğer çözümle ilgili olarak, Raporyerel dinamiklerin önemini vurguluyor. Ayrıca, ulusal (devlet içindeki bakanlıklar) veya uluslararası aktörler (devlet gibi) arasındaki güven yalnızca üçüncü taraflarca oluşturulamaz. Ancak Rapora göre çatışma ve hoşnutsuzluk durumlarında uluslararası aktörlerinyine de üçüncü taraf olarak arabulucu rollerisöz konusu: “Uluslararası üçüncü taraf kolaylaştırması, hem çatışma durumuna duyarlı dış destek ve teşvik sağlayabilir hem de çevresel, ekonomik ve toplumsal baskı yükleyicilerine karşı direnci artırmaya yardımcı olur". Özellikle sınır aşan su kaynaklarının yönetiminde başarılması çok zor olan ‘verilerin şeffaflığının teşviki’, uluslararası aracıların yapabileceği diğer bir önemli katkıdır.

Şüphesiz yatırım, su güvenliği konusundaki en önemli çözüm yollarından birisidir. Ancak yatırımlar, kurumsal kapasite geliştirme faaliyetleri gibi ‘yumuşak’ yatırımların ciddiye alınması gereken daha geniş anlamda ele alınmalıdır. Örneğin, Ortadoğu'nun birçok kesiminde bol miktarda 'sert' yatırım, yani su ile ilgili altyapı yatırımları söz konusudur. Bununla birlikte, sorun, bu mevcut altyapının bakımı ve yönetimi ile yeterli sayıda bilgili personelle ilgilidir. Bu konuya açıklık getirecekbir örnek,böylesi teknik personel eksikliğinden dolayı bir çok ülkede atık su arıtma tesislerinin optimum şekilde kullanılmamasıdır. Üçüncü taraf katılımına gelecek olursak, Ortadoğu-belki de- özellikle sınır aşan su kaynakları açısından dış müdahaleler için ideal bir yer değildir. Birçok ülke açısından, üçüncü taraf rolü yeni bir emperyalizm biçiminden başka bir anlam taşımamaktadır. Ayrıca üçüncü tarafların tarafsızlığı meselesi de, problemli bir konudur. Dolayısıyla, bu şartlarda üçüncü taraf arabuluculuğu, tipik Ortadoğu bağlamında geri tepebilir.

Sonuç olarak, Raporun bulguları, su güvenliği içinizlenmesi gereken ana yolu açığa kavuşturmakta ise de, bizen azından ‘bazı’ altyapı seviyelerine ulaşmış ve aynı zamanda derin(de)kolonizasyon tarihine sahip Ortadoğu gibi ortamlariçin onlara özgü hazırlanmış çözümlere ihtiyaç duyuyoruz.