Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova Ziyareti ve Türkiye-Rusya İlişkileri

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Uzmanı
Bugünlerde uluslararası kamuoyunda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 12-15 Şubat 2009 tarihleri arasında gerçekleştireceği Rusya ziyareti konusunda meraklı bir bekleyiş var. Son dönemde, Avrasya coğrafyasının iki önemli aktörü olan Türkiye ile Rusya’nın ilişkilerini komşuluktan stratejik işbirliğine doğru yeni bir boyuta taşımaya çalışmaları, diğer bölgesel ve küresel güçlerin gözünden kaçmıyor.   Gül’ün Ziyareti Arifesinde Türk-Rus İlişkileri SSCB’nin yıkılmasının ardından hemen sonra Moskova’da Batı ile yakınlaşsa yönünde yoğun bir çaba olmuşsa da, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler ancak 2000’lerin başında gözden geçirilmiştir. Rusya’da Putin’in izlediği çok yönlü dış politika ile AKP’nin Türkiye’de iktidara gelmesinin ardından uygulanmaya çalışılan “sıfır sorunlu komşuluk ilişkileri”, çok geçmeden iki ülke arasındaki ilişkileri yeni bir boyuta taşımıştır. İki ülkenin ekonomik olarak birbirlerini tamamlamaları, bölgesel güvenlik kaygıları ve uluslararası konjonktürü belirleyen yeni etkenler, iki ülke arasında sadece ekonomik ilişkilerin gelişmesini değil, siyasi boyutta da zaman zaman gayrı resmi ittifakların oluşmasını sağlamıştır. Nitekim 2009 yılına gelindiğinde Rusya, Türkiye’nin en büyük ikinci ticari ortağı iken, Türkiye de Rusya’nın en büyük üçüncü doğalgaz alıcısı konumundadır. 2008 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi, 40 milyar dolara yaklaşmıştır. Bununla birlikte ticari ilişkilerde Türkiye aleyhine bir dengesizlik söz konusudur. Türkiye, bütün görüşmelerde bu sorunu gündeme getirmesine rağmen, Rus yetkililer dengesizliğin inşaat sektörü ve turizm sayesinde kapandığı görüşündedir. Her yıl Rusya’dan Türkiye’ye yaklaşık 2,5 milyon turistin gelmesi Moskova’nın dikkat çektiği hususlardan biridir. Türkiye aleyhine ticaret açığın olmasının en büyük nedeni kuşkusuz Rusya’dan ihraç edilen enerji kaynaklarıdır. Rusya’dan doğalgaz ithal eden 19 ülke arasında üçüncü sırada bulunan Türkiye’nin Rus doğalgazına bağımlılığı yüzde 60 düzeyindedir.    Ticari ilişkilerin geliştirilmesi, tarafların diğer alanlarda da işbirliğine gitmesini kolaylaştırmıştır. Bu alanların başında hiç şüphesiz terörle mücadele konusu gelmektedir. PKK ile Çeçenistan konularının artık ilişkilere gölge düşürmemesi de, siyasi alandaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Nitekim, Rusya, Türkiye’nin desteği sayesinde İslam Konferansı Örgütü’nde gözlemci statüsünü elde ederken, Rus yetkililer de Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmadıklarını dile getirmektedirler. Yine başta İran olmak üzere, Ortadoğu’daki sorunların çözümüne yönelik yaklaşımlarda da iki ülkenin pozisyonları birbirine yakın görünmektedir. İki ülke aynı zamanda, Ortadoğu’da bütün taraflarla aynı anda iletişim kurabilme kapasitesine sahiptir ve sık sık arabulucu rolü üstlenmektedirler. NATO’nun Karadeniz’i kontrol altında tutma çabaları konusunda da Rusya ile Türkiye’nin görüşleri uyuşmaktadır. Türkiye, Möntrö Antlaşması’nın değişmesine karşı çıkarken, Rusya NATO güçlerinin Karadeniz’e yayılmasını istememektedir.   Türkiye ile Rusya’nın bölgesel sorunlara bakış açılarının birbirine benzemesi, iki ülke arasında “Avrasya Birliği” gibi bölgesel bir ittifakın kurulabileceği yönünde yorumlar yapılmasına da neden olmaktadır. Ancak Rusya’nın Kafkasya’da Ermenistan ile özellikle askeri alanda yakın işbirliği içinde olması, bu işbirliğinin Türkiye’nin çıkarlarını tehdit etmesi, Moskova’nın Kıbrıs konusundaki açıklamaları ile gerçek politikası arasında farklılıklar olması, enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak isteyen Türkiye’nin Rusya’nın çıkarlarına aykırı enerji projelerinde yer alması gibi etkenler, Türk-Rus siyasi ilişkilerindeki potansiyelin tamamının kullanamamasına mani olmaktadır. Ağustos 2009’da Kafkasya’da gerçekleşen savaş da ilişkilerin sınandığı önemli bir gelişmedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Gül’ün Rusya ziyareti sırasında gerek Gürcistan’daki savaş sonrasında oluşan  bölgesel şartlar, gerek iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesini engelleyen konular ve hiç şüphesiz uluslararası arenadaki gelişmeler masaya yatırılacaktır.   Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova Gündemi Enerji konusu, özellikle Nabucco gibi Rusya’ya alternatif boru hatları projeleri dolayısıyla iki ülke arasında bir rekabet yaşandığı düşünülse de, iki liderin bu konuyu bir işbirliği alanı olarak ele almaya çalışacaklarını söyleyebiliriz. Türkiye muhtemelen Nabucco’ya Rusya’nın da katılmasını bir kez daha isteyecektir. Bu davetiyle Türkiye bir taraftan Rusya’nın tepkisini azaltmayı, diğer taraftan da can çekişen bu projeyi canlandırmaya gayret edecektir. Gül ile Medvedev arasındaki görüşmede Türkiye’de yeraltı doğal gaz depolarının inşaası ve Rus şirketlerinin yardımıyla nükleer santral inşası konusunun görüşülmesi öngörülmektedir. Yine Türk tarafının Rusya’dan satın aldığı gazın fiyatını indirmesi konusunu gündeme getirmesi de kuvvetle muhtemeldir ki, Gazprom’un temsilcilerinden Sergey Komlev, Türkiye ziyareti sırasında gazın fiyatını yüzde 20 oranında indirebileceklerini belirtmişti. Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan kriz sırasında ve geçen senelerde İran’ın vanaları kapattığı dönemlerde Gazprom’un Türkiye’nin büyük sorun yaşamaması için Mavi Akım’ın kapasitesini arttırması, Rusya’nın enerji alanında Türkiye’nin güvenilir ortağı olduğunu göstermiştir. Bundan dolayıdır ki, Türkiye Rusya’nın yer almadığı projeleri hayata geçirmeye çalışmasının yanı sıra Rusya ile de işbirliğini arttırmaktan çekinmemektedir.   Masaya yatırılacak konulardan bir diğeri, iki ülkenin Karadeniz limanları (Kafkasya-Samsun) arasında feribot seferlerinin başlatılmasıdır. Bu süreç, Rusya’nın güney bölgeleri ile Türkiye’nin Karadeniz bölgesinin gelişimine katkıda bulunacaktır. Enerji ve ulaşım alanındaki işbirliğinin arttırılması ticaret hacminin artmasını da beraberinde getirecektir. Nitekim taraflar, ticaret hacmini 50 milyar dolar seviyesine çıkarma konusunda hemfikirdir. Yine başta inşaat alanı olmak üzere Rusya’daki Türk yatırımları 3 milyar doları asmıştır. Sadece Moskova ve bölgesinde çalışan 50 bin civarındaki Türk vatandaşının sayısı küçümsenecek bir rakam değildir. Bu alandaki işbirliğinin arttırılması önümüzdeki dönemin temel hedeflerinden biri olacaktır.   Son dönemde Rus-Türk ilişkilerinde ön plana çıkan konuların başında askeri alanındaki işbirliği gelmektedir. Kasım 2008’de Rusya Savunma Bakanı Anatoliy Serdükov’un Türkiye ziyareti sırasında askeri alandaki işbirliği konuları ele alınmıştır. Aynı şekilde, Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova ziyaretinde arayışların sürmesi beklenmektedir. Gerek Rus gerek Türk basınında Türkiye’nin Rusya’dan Mi-28 helikopterleri satın alacağı yönünde haberler yayınlanmaya devam etmesi, savunma sanayindeki işbirliği çabalarının arttığını göstermektedir.   Cumhurbaşkanı Gül’ün görüşmelerinde uluslararası arenadaki gelişmelere geniş yer ayrılması beklenmektedir. Bunların başında Kafkasya’daki durum gelmektedir. Gürcistan-Rusya savaşı sırasında son derece tutarlı bir politika izleyen Türkiye’nin, her iki tarafla da ilişkilerine zarar vermeyecek şekilde hareket ederek ortaya attığı Kafkasya İstikrar Platformu’nun, Gül-Medvedev görüşmesinde gündeme geleceğine şüphe yoktur. İki lider arasında İran’ın nükleer çalışmaları, Irak ve Afganistan’daki istikrarsızlık, İsrail’in Gazze saldırıları, Karadeniz bölgesindeki güvenlik sorunları, bölgesel ve uluslararası terörizm ile mücadele gibi konuları da ele alacaklarını tahmin edebiliriz. Rusya muhtemelen, birçok uluslararası soruna bakış açısının Türkiye ile paralellik arz ettiğini göstermek isteyecektir.   Ziyarette, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Rus yetkililerden PKK konusunda daha fazla destek talebinde bulunacağını da ekleyebiliriz. Rusya’nın PKK’yı bir türlü terör örgütleri listesine dâhil etmemesi, Rus-Türk ilişkilerini olumsuz etkilemektedir. Ankara ayrıca, Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler için de Moskova’nın desteğini almaya çalışmaktadır. Nitekim ABD’nin son dönemdeki Ortadoğu politikaları, Türkiye ve Rusya için aynı şekilde rahatsız edici olmuştur. Türkiye’nin Rusya’dan daima beklenti içinde olduğu konulurdan bir diğeri ise, Kıbrıs meselesidir.   Cumhurbaşkanı Gül’ün Rusya ziyaretinin önemli bir ayrıntısı da, Rusya’yı ziyaret eden bir Türk liderin ilk kez Moskova’nın dışına çıkacak olmasıdır. Cumhurbaşkanı Gül, Rusya ziyareti çerçevesinde Tataristan Cumhuriyeti’ni de ziyaret edecek ve Tatar yetkilileriyle ikili ilişkileri görüşecektir. Ziyaret, Türkiye-Tataristan arasında siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin gelişmesini sağlayacağı gibi, Rusya-Türkiye ilişkilerine de katkıda bulunacaktır.   Sonuç Türkiye ile Rusya’nın Kafkaslar ve Orta Asya coğrafyasında birbirlerini rakip olarak görmeleri, Boğazlar meselesi, Rusya’daki Ermeni diasporasının etkinliği, Moskova’nın PKK ve Kıbrıs konusunda vaat ettiği desteği yerine getirmek için acele etmemesi gibi hususlar, Türk-Rus ilişkilerine zaman zaman gölge düşürse de son yıllarda ikili sürekli bir gelişim kaydetmiştir. Gelişen ticari ve ekonomik ilişkiler, iki ülkenin siyasi manada da yakınlaşmalarını sağlamıştır. Rusya’daki Türk işçileri ile Türkiye’ye gelen Rus turistleri, “algılama” sorununun karşılıklı olarak ortadan kaldırılmasında büyük rol oynamıştır. Merkezi Moskova’da bulunan Rus-Türk İşadamları Birliği (RTIB), Türk-Rus İş Konseyi ile İstanbul’da bulunan Türk-Avrasya İş Konseyi ve Rus-Türk Araştırmaları merkezi gibi kurumlar başta olmak üzere, Rus ve Türk medyasında ilişkilerin gelişmesini destekleyen çabalar dikkat çekmektedir.   İkili ilişkilerin gelişmesinde en belirleyici etken kuşkusuz, bölgesel ve küresel sistemdeki gelişmelerdir. Ortak hassasiyetler, Türkiye ile “Büyük Kuzey Komşusu” olarak nitelendirdiği Rusya’yı yakınlaştırmıştır. Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaretinin de her halükarda işbirliğini artıracak bir süreci başlatacaktır. Ancak Türkiye-Rusya yakınlığının, Ankara için Rusya’yı AB ya da ABD’ye altenatif bir güç haline getireceği yanılgısına düşülmemelidir.