Dicle Nehri Hakkında Cenevre Konsensusu: Bir Dönüm Noktası mı?

Yrd. Doç. Dr. Vakur Sümer, Orsam Danışmanı, Selçuk Üniversitesi
3 Haziran 2014 tarihinde, Hindistan merkezli düşünce kuruluşu  “Strategic Foresight Group”, Dicle Nehri akışlarıyla ilgili veri kalibrasyonu hakkında çok önemli bir “dönüm noktası”  gerçekleştiğini duyurdu.(1) Bu, İsviçre destekli, Irak ve Türk delegasyonlarının kıdemli temsilcilerinin katılımlarıyla, Cenevre, İsviçre’de gerçekleşen bir toplantının sonucuydu. Aslında, fikir birliğiyle sonuçlanan toplantı, 2013 yılında başlamış toplantı serilerinin beşincisiydi.
 
Mavi Barış İnisiyatifi (Blue Peace Initiative) gözetimi altında gerçekleşen toplantıda Irak delegasyonu eski İnsan Hakları Bakanı Dr. Bahtiyar Amin başkanlığında temsil edilirken, Türk tarafı ise eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış tarafından temsil edildi. Toplantı “Strategic Foresight Group”  başkanı Sundeep Waslekar’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Odak noktası Dicle Nehri idi, ve havza çapında (basin-wide) tartışmaları engelleyecek biçimde Suriye’nin  arzu edilmeyen dışlanması,  bu ülkedeki çatışma atmosferinin bir sonucuydu.
 
Toplantıların genel amaçlarının dışında -ki buna bölgedeki su ilişkilerini barış ve işbirliği olarak kullanma örnek gösterilebilir- Dicle Nehri Konsensüsü’nün diğer farklı spesifik amaçları şöyle sıralanabilir: 1-Mevcut verilerin tanımlanması ve değerlendirilmesi ve veri toplanması ve ölçümünde boşlukların tamamlanması;
2-Verilerin toplanması, ölçülmesi, ve analiz ve raporlama için ortak teknik ve kalibrasyonun belirlenmesi ve uygulanması.
3-Veri toplanması ve analizinde mevcut teknoloji ve ilgili bilgilerin; ve “know-how” ve uzman görüşünün paylaşılması.
4-Belirlenen alt-havzalarda, tüm havzanın geliştirilmesini desteklemek için, su miktar ve kalitesine ilişkin verilerin üretilmesi değerlendirilmesi ve harmonizasyonu;
5-Kapasite geliştirmeye yönelik eğitim programlarının gerçekleştirilmesi.(2)  
Belirtilen amaçlara ulaşmak için, Konsensüs bildirgesi üç unsur belirlemiştir: a) ölçümler, analiz ve değerlendirme; b) teknoloji paylaşımı ve c) kapasitenin geliştirilmesi.
 
Konsensüs, teknik işbirliğinin arttırılmasına yönelik uygun araçları şöyle listelemiştir: ölçüm aletlerinin kalibrasyonu; ortak ölçüm ve örnekleme tekniklerinden yararlanılması ve veri analizi için ortak metodoloji geliştirilmesi. Veri üzerine anlaşmazlıkları önleyecek ortak metodoloji geliştirilmesi için bildirge, birkaç “ilk adım” çağrısında bulundu. Bu adımlar, varolan akış hızı ölçme teknikleri, istatistiksel metotlar ve rapor tekniklerinin iki ülkede karşılaştırılması, devamında akış hızı ölçümü metotları ve ölçüm ekipmanlarının kalibrasyonu, ölçülmüş veya ölçülecek su kalitesi parametrelerinin ve ölçüm tekniklerinin belirlenmesi ile veri analizi, istatiksel metotlar, raporlama teknikleri standardizasyonunu içermektedir. Bildirgeye göre, teknoloji paylaşımı, uzaktan ve dijital ölçüm ve izleme sistemleri; gelişmiş numune alımı ve ölçüm teknikleri; en iyi numune lokasyonlarının belirlenmesi, numune prosedürüne, ne kadar numune gerektiğine, numuneleme zamanına ve örneklerin korunmasına karar verme; bir yandan evsel amaçlar, sulama, endüstriyel kullanım ve enerji üretmek amaçlarıyla su kullanımı yaparken diğer yandan nehir havzasında sağlığı ve ekolojik dengeyi korumak için mümkün olan en iyi teknolojik yöntemleri kullanma; ve nehre akan noktasal kaynaklı kirliliğin arıtılması ve Dicle Nehri’ne dökülen noktasal olmayan kirliliğin azaltılması için mümkün olan en iyi teknolojiyi kullanma ve geliştirmeye çalışma yolu ile mümkün kılınabilir. Kapasite geliştirme ayağına baktığımızda, Konsensüs bildirgesi uzmanlık geliştirmenin önemini vurguluyor ve müşterek kapasite geliştirme programlarına ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor.(3) Buradaki en önemli nokta, üçüncü tarafların rolüne -ki Türkiye üçüncü tarafların yüksek düzeyde müdahalesine sıcak bakmamıştır-  yapılan vurgudur.
 
Dicle Nehri konusunda Cenevre Konsensüsü’nü büyük bir dönüm noktası olarak tanımlamak biraz aceleci bir çıkarım olsa bile, yine de bu yeni bir ilerleme aşamasına işaret etmektedir. Çok iyi bilindiği üzere, veri paylaşımıyla ilgili problemler uzun zamandan beri Fırat-Dicle bölgesi konusunda işbirliğini engelleyen bir faktör olmuştur. Bu arkaplan çerçevesinde, Konsensüsün, bir güven inşası adımı olarak, ve bu adımın önümüzdeki süreçte güvenilir ve ölçülü verilere dayanan bir diyalog oluşumunu sağlamada önemli potansiyeli olması bakımından başlı başına bir değeri vardır.
 
Tüm bunlara rağmen, Konsensüsün gözle görünür kazançlar sağlaması için iki ülke tarafından resmen desteklenmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.  Türkiye’nin resmi desteği bir bakıma ilk anda göründüğünden daha fazla problem oluşturmaya eğilimli olabilir. İlk olarak, istemeden de olsa, Konsensüs, Dicle Nehri’ni tek odak noktası olarak alıyor. Dicle, Konsensüs metninin bazı yerlerinde ayrı bir havza olarak tanımlamak şimdiye kadar Türkiye tarafından savunulan durum ile çelişkili görünebilir. İkinci olarak, Konsensüs, “üçüncü taraf” müdahalesinden söz ediyor ki bu pek olumlu karşılanmayacaktır.(4)
  (1) Dicle Nehri Hakkında Cenevre Uzlaşısı
(The Geneva Consensus on Tigris River),
http://www.strategicforesight.com/conference_pdf/47694
Consensus On Tigris River_Revised Sep14.pdf,
21 Kasım 2014.

(2) Age., ss.3-4.

(3) Age.

(4)Kibaroğlu, Ayşegül, Axel Klaphake, Annika Kramer, Waltina Scheumann, Alexander Carius, “Cooperation on Turkey’s Transboundary Waters”, Berlin: Adelphi Research, Ekim, 2005, ss.89, 92.