Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Irak Ziyaretinde, Irak tarafından Su Sorunu Tekrar Gündeme Getirildi

Dr. Tuğba Evrim Maden, ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı
Geçen hafta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gerçekleştirdiği Irak ziyaretinde Şii lider Sistani, görüşmelerinde Fırat ve Dicle nehri üzerinde Türkiye tarafından inşa edilen barajlar ve Irak’ta yaşanan su sıkıntısında Türkiye’nin sorumlu olduğunu ifade etmiş ve gerekirse söz konusu su sorununun BM hakemliğinde çözülmesini önermiştir.  Fırat-Dicle havzası sularının kullanımına ilişkin olarak kıyıdaşların üçlü olarak imzaladığı bir anlaşma yoktur. Fakat Türkiye, su kaynakları hakça, makul ve etkin kullanılması dahilinde havza sularının üç ülke için yeterli olacağını her zaman belirtmiş ve bu doğrultuda 1984 yılında üç ülkenin de yer aldığı Ortak Teknik Komite toplantısında ihtiyaçlara dayalı yaklaşımı ele alan üç aşamalı planı teklif etmiştir.
Fırat ve Dicle havzasının kıyıdaşları ile ilgili olarak Irak ile yaptığımız anlaşmaların geçmişine bakarsak, 29 Mart 1946 Türkiye-Irak arasında “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması” 1 numaralı eki “Dicle,Fırat ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü”  ve  7 Şubat 1976 tarihinde Bağdat’ta imzalanan “Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması” karşımıza çıkmaktadır. 1946 protokolünde Türkiye, Irak’a yıllık taşkınların denetlenmesi ve düzenli akışın sağlanması için destek vermesi yer almaktadır.
FıraDicle sularının kullanımına ilişkin en önemli protokol 17 Temmuz 1987 tarihinde Türkiye-Suriye arasında imzalanan protokoldür. 1987 Protokolü su sorunu üzerindeki müzakereler açısından önemli bir sonuç doğurmuştur. Protokol, nihai bir anlaşma imzalanana kadar geçici bir anlaşma olarak kaydedilmiştir. Protokol metninin 6. Maddesi şu şekildedir: ‘Atatürk Baraj Gölü’nün doldurulması esnasında ve üç ülke arasında nihai paylaşım anlaşması gerçekleşene dek Türk tarafı yıllık ortalama 500 m⊃3;/saniye suyun Türkiye-Suriye sınırından geçmesini ve bir aylık akışın 500 m⊃3;/saniye’nin altında kalması halinde ise Türk tarafı farkı bir sonraki ay telafi etmeyi kabul eder’. “ bu protokolden sonra  Suriye ve Irak, 16 Nisan 1990’da Bağdat’ta gerçekleştirilen 13. Ortak Teknik Komite toplantısında, Suriye ve Irak ikili bir mutabakat çerçevesinde, Türkiye’den gelen Fırat suyunun % 58’inin Irak’ın kullanımı için bırakılması kararlaştırılmıştır.
2009 yılında Türkiye hem Irak hem de Suriye Fırat-Dicle ve Asi nehirleri hakkında “Su Alanında Mutabakat Zaptı” olarak adlandırılan protokoller imzalanmıştır. Protokollerin  içeriğinde Fırat ve Dicle’de su kaynakları yönetiminde işbirliğine doğrudan atıflarda bulunurken, havza bazlı su kaynakları yönetimi, su kalitesi, kirleten öder gibi kavramlara da protokol içerisinde yer verilmiştir. Protokol, su kaynaklarının geliştirilmesi, yönetimi ve korunması gibi teknik ve işlevsel konulardan sorumlu Su Kaynakları Bakanlığı (Irak) , Su Kaynakları Bakanlığı (Suriye) ve Çevre ve Orman Bakanlığı (Türkiye) tarafından imzalanmıştır. Protokoller de sınıraşan su işbirliği gerektiren önemli konuları belirlemiştir.
Barajlar konusunda ise özellikle Ilısu barajı,  son yıllarda Irak ile yapılan her toplantıda gündeme getirilmektedir. GAP içerisinde kurulu güç açısından Atatürk ve Karakaya barajlarından sonra üçüncü büyük baraj olan Ilısu Barajı’nın 2014 yılı içerisinde bitirilmesi hedeflenmektedir. Sulama ayağı olmayan Ilısu barajı genel anlamda bir hidroelektrik projesidir. Bilindiği gibi elektrik üretimi de suyun tribunelere akıtılarak (flow throuh) sağlanabilmektedir. Yani elektrik elde etmek için barajdan su bırakmak zorundasınızdır.  Ayrıca, taşkın dönemlerde fazla suyu depolayacak olan baraj, Irak’ın kuzeyinde yer alan ve savaşlar sürecince inşası zarar görmüş Musul Barajını da koruyacaktır.
Irak’a yaptığımız saha çalışmalarında Irak’ta yaşanıldığı ifade edilen su sıkıntısı nedenlerini açıkca görme fırastına şahit olduk. Öncelikle, 2011 yılında Dünya Su Gününde BM’nin yaptığı açıklamada olduğu gibi, Irak’ta suların kullanım aşamasında yüzde 50 oranında kayıp söz konusudur.  Mevcut su kaybı, su kaynaklarının kötü yönetimi ve tahrip olmuş su yapılarından (barajlar, kanallar, su şebekeleri, sulama sistemleri vb.) kaynaklanmaktadır.  Ayrıca, atık suyun doğrudan akarsulara deşarj edilmesi de su kaynaklarının kalitesini bozarak, kullanılamaz hale gelmesine neden olmaktadır.  Irak, su yönetiminde hem uzun süren savaşların yarattığı hasar nedeniyle, hem de yanlış su yönetimi sonucu ülkede yaşanan su sorununu iç politikasında da Türkiye’yi sorumlu tutarak perdelemeye çalışmaktadır.